Cizre denince aklımıza, tarih, isyanlar, direnişler, mirler, sexhler, dervişler, medreseler, camiler, türbeler, aşiretler, buna bağlı müridler gelir.Tarihi dünden başlatırsak, Keldaniler, Süryaniler, Ermeniler,Nesturiler, buna bağlı bu halkların ibadet yerleri olan kiliseler, manastırlar ve bu halkların köklü bir kültür, deryası ortaya çıkar farklı kültürlerin ve medeniyetlerin ana beşiği idi el Cezire. Hazah lehçesi ile / IMDDINE/ dediğimiz diyar, evet büyüklerimiz Hazahlılar buraya Cizre demiyordu. Eskiden, “Imddine” olarak lafz ediyorlardı.
Daha sonra, cumhuriyetle beraber Cizre’de köklü aileler çocuklarını, daha iyi bir eğitim alabilmeleri etrafa üstünlük kurma, devlet‘te söz sahibi olabilmeleri için, devlet okullarından faydalanıp, yüksek eğitim, üniversite denen kurumlarda okutmaya başladılar. Çocuklarını, askeri okullara bile gönderiyorlardı. Varlıklı aile çocukları, sayısız doktor, asubay, teğmen , avukat , millet vekili olarak yetişti. Cizre’den bizim tanıdıklarımızın birkaç isim Allah’ın rahmetine kavuşanlar, Malla Haci Dursun hukukcu aileydi, Cumhuriyet dönemin milletvekiliydiler. Malla Sexh Mihsen, Avukat Şerafeddin Elçi, Avukat Nureddin Yılmaz milletvekili, hatta Cumhurbaşkanı adayı olmuştular, Bizim hafızamızda kalan isimlerdir. Büyüklerimiz, Cizre’yi daha değişik, bir göz, başka bir pencereden bakarak, bizler geçmişi sözlü anlatım yolu ile Günümüze taşıyorlardı.
Bir süryani beldesi olan Hazach, Cizre‘de hüküm süren Mire Botanın emirlerini, dinlemez, Hazach’tan istenilen haraç bedellerini ödemek istemezlerdi. Mire Bota dedikleri Celaleddin Bedirhani’ye karşı direniş sergiller. Bu gerceği, hem Süryani tarihçileri, hem kürt tarihçileri hem fikirdirler.Bölge Tarihçileri/Celile celil/ Yakup Hıdır Şah/,Bu vakadan uzun uzun bahseder. Hazach‘ in etrafı üzüm bağlarıyla çevrili olduğu günler, Hazach’lılar eşeklere yükledikleri Mazruna, Hıssani , Pilpizzeki, üzüm çeşitlerini Cizre‘deki Hanlarda sebze pazarlarında satmaya götürür karşılığında Sabun, Şeker günün Parasıyla bir kaç mecidi ile değerlendirirlerdi. Hazach’lılar, Cizre’ye bir gönüllülük, Sosyal bir iletişim dostani ilişkileri sıcak tutmaya bakarlardı. Dikkat edin Cizre‘liler Silopi‘ye, Şırnak‘a, Midyad’a yerleşmez idi neden?
Bazıları Hazach’a gelip ailece burada kalırlardı,rahat ederlerdi, emniyete hissederlerdi kendilerini, Süryani diyarında.
Bunun bir Sosyal nedeni, bedeli olması lazım bence, o da Cizre’nin tarihi geçmişi, ile ilintili ilgili olduğunu tahmin ediyorum. Süryani tarihçileri Cizre’de sayısız Süryani kilisesi ve manastırların olduğu ,Şırnak Beytüşşebap kazasında,Mor Şemmun manastırı metropolit matranlık, Keldani , Nasturi patrig Mor Şemmun‘dan bahseder, 1843 yılların da Cizre Bohta Mirlerin’den Salih Bedirhan ile çatışmaya girer, osmanlı güçleriyle bir olarak Bedirhan, Matran Mor Şemuna üzerine giderek kökten imha politikasını başlatarak, büyük eziyetler ettirip, kayıplar verdirir. El Cezire de Süryani idaresi matranlık metropolitlik sayısız carahip ve din adamının var olduğunu yüzlerce binlerce Ermeni‘nin varlığın dan
Ve nüfusundan bahseder. Hatta Yahudilerin bile yaşadığını söylerler eskiden / CIZRE’DE /maheleye Cuhua diye bir mahalle vardı, kendim o maheleye gittim.Rahmetli Nurettin Yılmaz’ların evlerine yakındı, o mahalle. Kürtçe de yahudillere/Cuhu/derler,peki ne oldu bu dinlere? Nerelere gittiler?
Bu halkların izleri nasıl silindi…fizana mi, gitti hepsi ?
Yoksa o bölgede yaşayanlar zorla Müslümanlaştırılmış Ermeni ve Süryani halkları mı? İnsan düşünmeden edemiyor. Kitap dünyasında bu düşünceme yakın duran bu gerçeğe parmak basan bir kısmını teyit eden yazarlarla karşılaşıyoruz. Bir misalini verirsek; Türkiye’de iletişim yayınlarında çıkan Ermeni yazar Raymon Kevorkıan“Ermeni Soykırımı“ kitabında Cizre’den uzun uzun bahseder. 29 Ağustos 1915’te bölgede çok kapsamlı tutuklamalar yaşanıyordu. Cizre ve etrafındaki civarlarda yaşayan bütün Ermeni erkekleri ve bazı Katolik Süryani erkekler, tutuklanıyor işkence görüp öldürülüyordu. Cesetleri Dicle nehrine atılıyordu. “Bavejin bahre, Bavejin bahre, atın atın bunları dicleye, sloganları yükselip arşa adar ulaşıyordu. Çocukları yetim kalsın,karıları da dul kalsın ve malları bize kalsın naraları yüksek seslerle dile getiriliyordu.
1Eylül’de kadınlar, çocuklar keleklere bindirilerek Dicle nehri üstünde Musul’a gönderiliyordu. Bu yolculukta şanslı olanları Kürt erkekleri tarafından kaçırılanlar oluyordu, geri kalanlar Dicle nehrinde boğuluyorlardı. Başka bir Ermeni yazar, Yves Teronun, yazdığı Mardin yolu isimli kıtabın’da “ Kelekler dicle nehrinde devrilince nehir cesetlerle dolu oluyordu. Müslüman, halkı ölüm yolculuğundan dolayı bir ay boyunca Dicle suyunu içmediği söylenirdi. Feryatların, ağıtların sesi etraftaki tepelerde yankılanıyordu. Zamanın Diyarbakır Vilayeti’ne bağlı Mardin Sancağı içinde yer alan Cizre‘de, 12 yerleşim yeri vardı, 4 bin 281 ermeni bu sancakta yaşıyordu. Mardin sancağından Ermeni, Keldani, Süryani nüfusunun en yoğun yaşandığı bölgeydi. Kürtleşmiş 1565 göçebe Ermeni bu bölgede bulunuyordu. Geniş bir nüfus çoğunluğundan bahsedilir.
Bugün o eski hafıza sildirilmiş, tarihi dokuları yakılmış, üzerinde haç işareti olan kiliselerin kümbetleri yontunmuş, içerisi tahrip edilmiş, bütün deliller silinmiş, geçmişi inkar üstüne inşa edilmiş durumda, bölgede, malları talan edilmiş, çoğunluktan yok olma noktasına gelmiş. Süryani, Keldani kokusunun varlığında, suç haline getirilmiş. Bir kavanoz, turşuluk için bulmaz hale geldi bu milletler.Ne Agoermenisini ne Gevriye Süryani kalmamış, püf olmuş uçmuş adeta. Bir şairin deyimiyle öldüğüme acımam, o yar elden ele düştü hesabı, budur bizim sevdiğimiz Cizre’mizin geçmişi. Yazılan tarih kitaplar geçmişlerini, tarihini bizlere sunarken, dün bu topraklarda yaşayan bizler, yani Süryaniler, Ermeniler, Kürtlerin deyimi ile Fıllahlar bu köklü kültürlerin mirasçısı olamıyoruz. Maalesef acıda olsa bu böyledir, bugün yazımız için Cizre’ye olan hasretimizi, ahımız, vahımızı, iki beyitle sonlandıralım.
“Ey gözünü sevdiğimiz Cizre’si
Sana kasre bırca belekten bakar bakar ağlarım.
İçimde kaldı tarihinin hasreti.
Seni okur, yazar yazar ağlarım.”
Lahdo SAĞ
Güncelleme Tarihi: 16 Kasım 2018, 22:11
cok anlamli ve dergerli bir yazi kalem tutan ellerine saglik saygilar