KUYULARI KURUTAN İDİLİ’DE KURUTUR....
Acı acıyı bastırır, su sancıyı, acıkanın yanağından, Susayanın dudağından, belli olur. Deyimleri, bizleri ta o mızır çocuk yaşımızda, kadınların susayayan, çatlayan dudaklarına bakmak cazibesini yaratıyordu.
1970 yıllarda İdil üçüncü taburun yazlık sinamasında, oynatılan susuz yaz sinema filiminde, Hülya Koçyiğit'in çatlayan dudağına, dört değil sekiz gözle bakıp gece ev yoluna düşüp, kardeşlerle ortak olarak kulandığımız, rahmetli komşumuz Marangoz Yusuf Alyakut amcanın eseri olan koca taht üzerinde, bir sola, bir sağa dönerek, hayel alemine girerdik. Çatlayan dudağı hatırlayarak, gökte yıldız sayarak, su ile bağlantısını kuruyorduk Diyarbakır'ların deyimi ile biz bize.
Su yaşamın vazgeçilmez ve temel kaynaklar arasında yer alır. Bu kaynağın sonsuz olduğunu düşünmek ve değerini bilmemek insanlığın en büyük yanılgısıdır. İdil'li Süryaniler geçmişte yer altı sularından faydalanmak için toprağın derinlemesine kazılmasıyla oluşturulan, içme su kuyuların hikaye ve tariçesini irdelemeye bakacağız.
Bugünkü yazımızda İdil'de en eski kuyusu hangisi olduğu bilinmese de kuyuların hikayeleri, isimleri mıntıkalarını Süryaniler nesillerce aktarılımış, korunmuş ve bu hafıza bu günlere kadar gelivermiş. Süryanilerin ev yaparken ilk parola her kesin evinde bir su kuyusu olmalıydı düşüncesi hakim idi. Atalarımız bu yolda yarınları, düşünerek idillin içine, avlusuna , yollara, çöllere sayızsız kuyular kazınmış, yapılmış. Bütün canlılar hayat bulmuş. Süryani halkı susuzlukla boğuşmamış,
1980 yılına kadar su sorunu olmadan getirmiş. Herkesin hadi değil di kuyuya inmek, kazmak, tehlikeli bir işti, dikkat ister, ustalık gerektirirdi. 1950 yıllarında içi taş döşenmemiş bir kuyunun içine düşen Gebro Bakra Saçık içinden çıkamadan boğularak hayatını kaybetti. Gariban ve namuslu bir ailenin çocuğuydu.
Dediğim gibi evvela su tutan uygun bir yer bulunurdu, kuyu kazmaya başlanırdı. Kuyu kazma bilgi isteyen bir işti. Kuyuların dibi geniş tutulurdu. Seçici taşlar döşenmeye dipten başlanırdı. Ağza doğru daraltarak çıkılırdı. Kuyu içine rahat girip çıkılması için duvar içlerine simit şekli hafif dışarıya bakan taşlar dizilirdi kuyu başlarında olmazsa olmaz hayvanların su içmesi için bir yalak yapılırdı. Süryanili idil'de Kuyu başları kadınlar için bir sosyal aktivite olmuştu. Kadınlar, hem cinsleri ile kuyu başlarında toplanır dertleşirlerdi. Bir nevi doğaya kaçış, kendini bu noktada bulma idi, iç dökmenin adresiydi. Kadınlar kuyu başlarında, kederlerini, düşlerini, evdeki baskıdan, kaynanaların dırdırından, eşlerin kötücül bakışlardan,kurtulmak için özgür bir alandı. İdil'in Aliye Rona kopyası Hatun Aydoğmuş, Kıryoke kaynana olarak sert, sıkı, yöreci ve bir o kadar otoriterdi. Bahtsız gelinleri Naze elli'ye evde, ona rehin, köle muamelesini yapıyordu. Gelinler halim ve selim çalışkan olmalarına rağmen bu baskılardan bunalan Elli teyze kendini sokağa atarak yerlerden ufak taşları eteğine doldurarak, savunma amaçlı olarak kaynana evini taşlıyordu. Böylesi durumlardan sonra kuyu başlarına kaçmak nefes almak, oh çekmek, bir nevi terapi olunuyordu. Yeni öğrendiklerini paylaşmak, kendini aramak ve bulmak için kuyu başlarına giderlerdi. Evden, erkeklerden uzaklaşmak için doğaya, kuyuya gidenlerin sayısı çoktu. Kuyu yaşamın hikayeleri çok olurdu.
1970 yıllarında Eski belediye reisi Ebuzed Çevrim'nin hanımı Şirine Rezok Köyünden İdil’le geldiği yıllardı. Kısa bir zaman da İdil de Süryanilerin sevgililerini kazanınca günün birinde Hanımı Şirine su almak için beyare deki Lahdo Aksungür kuyusuna gider. Orada sırayı bekleyen Süryani hanımlar var. Önceliği ona vererek kadune, Topraktan olan testiyi su ile doldurur. Yabancı birine öncelik vermek hoş görüydü. Kabul etmekti. Suyunu paylaşmaktı. Bu Süryaniler fazlasıyla yaparak insanların gönlünü kazanmasını biliyorlardı.
Bunları Abuzed çoğu kes anlatıyordu . Çünkü insandılar, Kadır Nas idiler, nankör değildiler.
Kuyu başları bu sosyal hayattan dolayı müthiş gizemli hale geliyordu. Kuyu bütün lisanları dinleyen, anlayan, sırları öğrenen, genç kızların cinsel kimliklerini ifşa etme sürecinde yardımcı olan ve arayışlarına çare olurdu.Kilise önü kuyudan
su almaya gelen Esat Çin'in kızı (Sedo) Sedıka uzun boyu. Esmer güzelliği ile asker nöbetçilerin dikkatını çekerdi. Askerler güzeliğine ıslık çalardı. Hoş bir Seda olurdu. Tecrübeli kadınlar şehvetlerini, kovayla cilvelerini, yaşama hazırlanışlarını kuyu başlarında özgür ruhları ile dile getirirlerdi. Bütün bunların yanında zaman zaman kadınlar arasında sır kavgaları çıkar,
birbirine söylenen ağır hakaretler, tenekeler, şerbıklar, kovalarla kavgalar, ayak terlikleri havada uçuşurdu.
HER EVE HER MINTIKAYA KUYU MODELİ
1-Öğretmen evi yanı Mor Gorgis kilisesi önündeki kuyu 2-Hemen yanı başında Melke Aslandoğmuş kuyusu, 3 - Esat Çin'lerin evlerin tam karşısında, biraz daha ilerde Yusuf Kabık Özdemir kuyusu muhteşem tatlı suyu vardı. 4- Samu Mecide avlusundaki kuyu 5- Yan komşuları, bizimde kapı komşusu Efrem Kayar'ların su kuyusu 6- Bizim eve bitişik kehlenin Kerim Kopar'lara ait su kuyusu 7-Kerim Ustanın sahibi olduğu eski Sinema yerinin olduğu Lahdo Sagur'ların komşusu Gebro Topale'nin kuyusu 8-Belli bir ücret karşılığında kazılan Yakup Naze Odun ailesinin kuyusunun suyu çok kaliteli idi. 9-Yeni Belediye ye doğru Mor Yakup kilisesi bulunduğu yerin altında Bebe Bildik Sembelo lakaplının dilere destan olan bahçesinin içindeki rehan ve nanelerin olduğu yerde su kuyusu bulunuyordu. Pazar günleri bahçeyi gezen kız ve erkekler bu kokulara mest olarak kendilerinden geçiyorlardı.
Bir anı anlatmadan geçemem Abdullah Öğüşün hanımı Esmere Teyze Süryaniler tarafından seviliyordu. Söz sahibi bir bayandı. Espiri dolu bir insandı. Kazlarını önüne katmış göl etrafında otlatırken. Bebe'nin oğlu Şemun Özdemir tertemiz bir gömleğin ön cebinin ağzına sayısızca renkli renkli tükenmez kalemlerin başlarını dizmiş ortama havasını atarken Esmer teyzenin ilgi alanına girer. Esmere'nin çocukları Şehmus, Ahmet Cizre'de okuyordu. Cebindeki kalem başlıkları Esmer'nin dikkatini çeker. Bu kadar bol kalem görünce seslenir Şemun'a"Ka vere vede, tea hun" bir gelsene... "hayırdır bawemın hakimısın, savcımısın lavo bu kalem ordusu nedir böyle cebinde ?" Şemun ses çıkarmaz onu izler. Esmer'i elini gömleğin cebine uzatır, kalemleri çekmeye başlar, çek babam çek, kalem felan çıktığı yok sade tükenmezlerin başları elinde kalır. Kalemlerin dizişmiş başları var altı yok, kalem görmeyince oğlum Şemun bu da ne deyince Esmere teyze ben sana kalem var demedim ben bunları sükse olsun / tırre olsun diye gömleğime asıyorum deyince gülüşler göl başında havada uçuşuyordu. Konumuza dönelim.
9-Bahçenin tam karşısında Ibyar denilen yamaçta Lahdo Aksüngür'lerin kuyusu 10-Biraz sağ tarafta Mala Pulus Elhori Külen kuyuları 11- Yanı başında malle Helane kuyuları 12- Mıntıka olarak şu an yeni belediye karşılarındaki yamaç, yamaçtan mağeleye doğru yürüyoruz Selam verdekenin kuyuları 13- Hanıko Lalo kuyuları 14- Anno Gırgıske Kopkin kuyuları 15- Hanna beyt Mıksi Buğday kuyuları 16- Beyt Lahdo Edo kuyuları 17- Alan olarak mağelle karşısı Hado amca Toptaş kuyuları 18- Biraz yukarı Rezokeye giden yol güzergahında bir el beste Gebro Bezolara ait kuyu daha illerde Babek yolunda bir kasrok Malla Mıro Sağ kuyusu 19-Tabura doğru ilerliyor tekrar Cizre'ye doğru Tabur karşısı Gebro Bezo Konaç kuyuları, hastahanenin üst tarafında bir el kek kuyusu 20- Birinci rampa Cizre yolunda kontrol noktasının altında sol tarafta buz gibi su biriktiren sahrınç olduğu alan,
bir ay evel idil'deyken arabayla durdum alana baktım, alan talan edilmiş vay zavalı beyzabday dedim. Üzülerek baktım. İçi beyaz taş ocağına çevrilmiş, bozmuşlar, su mu kalmamış, bulunduğu alan Kıryakos Bahhe Şemun Pıtrıs arazileri idi. Daha ilerde dillere mücadelere destan olan Gowa Hanıke denilen yerdir. Hanna Topalenın Pusunç köçer Ahmede Male Akman'ın, idil hudutuna giremezsiniz diyerek kafasını yardığı mıntıkadır. 21-Eski belediye avlusunda bulunan kuyuyu dönemin belediye reisi Efrem Boşluk elden geçirip restore etti. Temizledi. Hükümet konağındaki memurlar, Anafartalar ilk okulunda Öğretmen ve öğrenciler su ihtiyaçları bu kuyulardan karşılıyorlardı.
Ahmede Malle coğu zaman kendiside kafa tasını göstere göstere olayı anlatmıştır. Bunları devirin, zamanın ne kadar fatla (kunn ) olduğu başka bir idil fotoğraf yansıması karakteri ve varlığıdır. Efelenmek havasınde değiliyiz.
Kuyulara geri dönüyoruz. Harabe Şerefe doğru arabayla gittim. Gorenge üstününe düşen bir yerde bir Hasko mevkide Hedil köyünden Rasim Aslan adında çobanlık yapan bir şahısla roportaj yapmak istedim. Pek meyili olmayınca kendi aramızda uzun uzun konuştuk. Sohbet etik. Evine davet etti. Fakat Kaymakam beyle randevum olduğundan, davetisine icabet edemedim. Bana evinin yerini tarif edince hemen üste caminin olduğu alanı söyleyince bende caminin olduğu alanın Pulus El Hori Habib Külenlere ait olduğunu söyleyince aferin diyerek inan aynen öyledir dedi. Camiyle beraber 47 parsel gayri meşrudür kaçaktır. Tapuları Külenlerde deyince bana ricası oldu. Eğer o Külenleri tanıyorsan benim iki tane parselim var glesinler paralarını vereceğim dedi borçlu olarak ölmek istemem dedi.
Telefonunda Hedil eski kilisenin resmini gösterdi. Benimle beş on kelime Süryanice saydı öptü beni. Kendine dikkat et lahdo dedi. Sevgimiz saygımız olsun, böylesi insan olana selam olsun. Bir Hasko kuyusu idil ile Harabe Şeref arsında bir yerde. Kuyu bir sınır ve hudut vazifesini görüyordu. 1960 lı yıllarda 119. Seyar jandarma Hudut Taburu, İdile gelince tabur bu kuyuyu korumaya başladı. Nöbetler tutuluyordu hatırlıyorum. Romoklarla tabura su taşıyorlardı askerler. çobanla beraber bir Haskonun tam karşısında Şeyh Hasan mezarlığı üstü kasır el rahibin kasrı ve bağı vardı. Hemen yamaçta bire Marra vardı, biraz üst tarafta bi kaşo, Papazın kuyusu sonra Kaşo Monıkanın mine olduğu gibi bir Kaşo bir kaso oldu. Bütün o yamaçlara evler dikilmiş altında rahibin rızası var veye yok kimin
umrunda. Oğlan baba bal al deyince baba " Çal kuremın çal" der, İdile gelip yerleşenlerin çoğunlukta her gün gidip geldiği meydanların tarihi mekanların hikayelerini pek bilmez ya da sorgulamazlar. Bu anlayış bütün islamı coğrafyadan gelenlerin yaklaşımıdır. Avrupalı yol kat eder haritasını eline alır.
Cizre'ye gider tarihini öğrenmek ister. Avrupada yaşayan beyaz çoraplılar, elinde tesbih çekenler, 50 sene Berlinde yaşar bir meydanın hikayesine merak etmezler öğrenmek istemezler.
Meraklı olduğu euro kaşıntısı önünde yürüyen dar pantlonlu sabinenin poposudur uf uf diye hayel kurar. Yaşadığı çevrenin özeliklerini keşfetmeden yaşarlar. Bu yüzden çok ilginç bilgiler tarihin tozlu raflarında saklı kalır. Arştırma, ya da tesadüf sonucu ortaya çıkar. Kimsenin bilmediği bir yerin hikayesini anlatmak kolay değildir. Anlatmaya çalıştığımız İdildeki su kuyularda Süryani duvar ustaları eşsiz süslemeler yapmışlar. Sosyal yaşamın motifleridir.
Paylaşan, edindiğini komşusuyla bölüşen, yaşanmışı kollektifleştiren, kolaylaştıran bir Süryani yaşam tarzı, İdil'in taşına toprağına suyuna işlenmiş eserler ortaya koymuşlardır. Yüzlerinde gözlerinde hüzün görünen süryaniler, yangından kaçar gibi çekip gitmişlerdir. Kimi çok sevdiği kilisesini, yeşil bağlarını, çobanlık köpeğini acılardan başka hiç bir kalmamıştı hatırlarında.
Köle miydiler kurban mıydılar ? ney diler? Niçin buralardan gidiyorlar sorusunu hiç kimse kendisine sormadı. Merak bile edilmedi. Ama Süryani niçin gittiğini biliyordu.
Bu gün aziz beldemiz Beytzabday Hezex İdil susuzlukla, sahipsizlikle boğuşurken içimiz ata diyarımız içim ğemgindir. Geçtiği her yeri çekirge, carad sürüsü gibi talan eden, su kuyularını bağları dereleri kurutan, ismini ne koyarsanız koyun, ister fani, ister cani haram arazi üstünde
köşeleri dönenler, bizlere gavur diyenler, daha sonra Avrupa kapılarında gavurun parasıyla mide dolduranlar, azizim su kuyularını kapatan, sökülen her kuyunun taşları altında, utanç kaldı. Onlara kuyuları kurutan, ziniyet İdili'de kuruttu. Bizim kuyularda sular, diller bir olurdu. Her kes kendi testisini doldurmaya bakmazdı. bencilik, dincilik yoktu. Her kes kendi kovasından değildi. Diğer kovalara da su taşırdı. Kovallar, sıttıllar bir olurdu. Paylaşım vardı. Dinleri, lisanları ayrı olanlar omuz omuza verebilseydi dost olur daha ötesi kirivo olurdu. İdile gelen her Süryani gözyaşlarını kurutan ve günahsız kullarını unutan ‘’ tanrının hatırası’’ gibi bakıyor. Kilisesine, yurduna ne kadar daha bakacağı ne kadar daha üzüleceğini ne kalbinin carpacağını bilmeden buruk, buruk, oradan ayrılır. Bunun yakın örneğini geçenlerde çok değerli, bilgili Şamoşo İlyas Öğlü İdil'de yaşadı. Konuşmasına başlamadan boğazı tıkanıp gözyaşlarına engel olamadı. Ağladı. Değerli ustadın üzüntüsüne İdil sevgisi denir. Can dostlar.
Başka bir yazıda buluşucaya dek bakalım ünlü şaiir Ömer Hayam ne diyor:
Ey zaman bilmezmisin ettiğin kötülükleri?
Sana düşer azapların, tövbelerin beteri.
Alçakları besler, yoksulları ezer durursun.
Ya sen bunak akılanmıyan bir ihtiyarsın ya da eşeğin biri .
Lahdo sağ
Gundeme oturan bir yazi! Icimize dokunan bir anlatim.
Ne guzel yazmis böyle kuyu Baslarinda, kadinlarin, genc kizlarin, bulusma, dertlesme, gulme Yerleri idi. Bunun canli sahidinin, biriyim. Yazarin dedigi gibi Avlumuzdaki kuyu basinda sabahin erkeninde gelirdiler, insanlar, hiritiyani ve muslumani dahil. Cogu zaman yataklarda olurduk kapimizi annem acar, iceri girmelerini saglardi. Hayirlarimiz, olsun diye dualarini almamiz Gayesiyle. Her dinden olan kadinlarin hayallerini hatirlatti. Bana komsu oglu degerli Yazarimiz Lahdo Sag. Idile gidenlere sorarim. Bizim ev bizim kuyu ne eder Diye? Duz oldu arazi oldu dediklerinde. Uzulurum hemde cok! O mekanlarda o kuyumuzun Basinda. Bizlere orta okulda verilen ev odevlerine sahidimiz oluyordu. Degerli Yazarimizin yazilari bizim icin hem derttir. Hem dermandir! Kalemin ellerin hep var olsun, ellerin dert görmesin, her zaman yazilarini merakla ve dört gözle bekleriz. Idil Haberde calisan tum arkadaslara selam saygi hurmetlerimi sunarim.