1960, 1970’lı yıllarda aziz Hezex’te gün seninle başlardı, güneş adeta izninle doğardı. Adın dillerde dolaşırdı. Adın çelik pulat gibi bükülmez, sert, bir o kadar mert, heybetli idi. Hıbır gibi siyah gözleri, kırmızı elma yanaklı yüzü, aşiret kızı, güçlü kadın, İdil’deki hapishane Gardiyanı Sıleman efendinin eşi, Adil, Zeki, Nezahetin anneleri Perihan teyze. Ayırt edici bir özeliğe vardı. Kimlik ve kişilik sahibi idi. Ünlü aşiret Kürt kadınları nasıl davranıyorsa o da öyle asaletli, ağır başlı davranıyordu. Kürt adetlerine göre pek ihtişamlı alımlı, heybetli tarzda yaşardı.
Kilise’ye ait evde otururdu. Evin kapısı çarşıya açılırdı. Kapının önüne çıkardı, kimi zaman ayakta, kimi zaman kapıda sandalyesine oturur, gelen gidenle iletişim kurardı. Yukarıya doğru taranan saçı ışıltılıydı, yüzü sanki hint yağı sürülmüş gibi parlıyordu. Yüz güzelliği insanların dikkatini çekerken, insanların kendisine dönmesini sağlıyordu. O devirde, büyüleyici bir yapısı vardı. Kendine has kuralları ile farkını ortaya koyuyordu. Gelenekçiydi. Çarşıda konuşulan Kürtçeyi ayakta diri tutmaya çalışırdı. Kürt varlığını yönetmeye çalışırken, kişilere ayar verirdi, etrafı dizayn etmeyi de ihmal etmezdi.
Bazen aşiretsel, bazen ideolojik çıkışları, halka sözlü dokunuşları toplumdaki hareketliğe ne kadar hakim olduğunu gösteriyordu. 1960 yılında Müslümanlar dini bayramlarda sevinç gösterisini yaparlardı. Cizre’li kürt gençler, bayramda kamyonun kasasını doldurarak idil’e gelirlerdi. Çarşıda sevinç gösterisini yaparlarken, Perihan teyzenin evinin önünde manavra yaparlardı. Kamyonun arkasında, sağında,solunda sarkan gençler arabadan inerlerdi. Perihan Teyze gençlerin sevincine şahit olurken, sevinçlerine de ortak olurdu. Gençlere moral aşılamak için komut verirdi. Gençlere Kürtçe “Lıng bıgre, Lıng ber de” (Rahat hazır ol) komutuyla sevinçlerini pekiştirirdi. Kimsenin bilmediği, duymadığı komutu komşusu Estel’li Abdulkerim Akkurt duyunca şaşırır. Perihan teyzeye “Ev çiye Ğuha Perihan” (Nedir bu Perihan kardeş) diye sorar.Teyzenin hazır cevabı cebinde duruyordu. “Berzani askerlerinin manga komutudur.” KDP derdi.
Bu söylemleriyle, üslubuyla, ezber bozan, hanım Kadın, Peki kimdi? İdil’e bir bela mıydı? taşkaleci mıydı? ortalığı vel veleye veren birimiydi? yoksa kıymetli bir lider profilini çizen bir ekol müydü? zaman zaman babadan kalma alt dürtüsü olan resmi düzeni benimsemek istemeyen, buna itirazı olan ani çıkışlar yapan, yeteri kadar anlaşılmayan bir serhıldan sempatizanı mıydı? Kürt kadınları arasında, neden böylesi belirgin bir farklılığı vardı? Bunun bir sebebi ve sosyolojik tarifi olmalı bence.
Tanıyalım
Perihan teyze, aslen siirt’in Eruh ilçesine bağlı Binervi ( Ekmekçiler) köyünde dünyaya geldi. Azebi Aşiretinin Ağası Derveş Özbay’ın kızıydı. 1968 yıllarında Siirt, Bitlis dağlarında ister eşkıya, ister renas denilsin kol geziyordu. O dönemin eşkıyaları arasında Hakimo, Hamido, Özbaylar ünlüydüler.. bunların içinde Perihan teyzenin yeğenleri ve amca çocukları vardı. Etrafında bulunan hasımı olan köylerle, aşiret 4 yıl içinde birbirinden 37 adam öldürmüşlerdi.
Ailesi dağlarda mahkûm olarak yaşıyorlardı.1969 yılında Kayseri’den 120 askerden oluşan özel komando birliği, mahkûmları etkisiz hale getirmek için bölgeye yollanmıştı. Toplumsal sorunları olan bir aileden, düşmanlık hayatı yaşayan bir aşiretin sosyal hayatından çık gel idil çarşısına düş yeni bir hayat yaşa. Zaman zaman, bir kuru ekmeğe, bir bardak çaya talim yap. Kolay şey değil. Böylesi kadınların dünyasında toz pembe hikaye ve hayalara yer yoktur.Parlak kırmızı gibi net duygular var. İki arada bir derede durumlar hiç onlara göre değildi. Belki’de kadını güçlü kılan tanımlardır diyebiliriz. Okula gitmediği halde Türkçeyi o zaman gayet güzel konuşmaktaydı. Evinde radyosu olan nadir kimselerdendi. Haberleri kaçırmaz, Türkiye’nin gündemini takip eder, bütün gelişmelere vakıftı. 1960 yılarında popüler olan Türk halk müziği ses sanatkarı Nezahat Bayram hayranıydı. Nezahat’ın sesinden çok etkilenirdi, en sevdiği türküsü “kışlalar doldu bugün doldu boşaldı bugün” üzülerek dinlerdi. Nezahat isminden o kadar etkilenir ki daha sonra doğacak olan kızının ismini Nezahat koyar. İdil CHP ilçe kadın kolları başkanlığını yapıyordu.
Ağa kızı idi, güzeldi. Babasını ilk ziyaret eden, yeni atanmış Bitlis’li devlet görevlisi bir baş çavuş ilk görüşte Perihan teyzeye vurulur. Aşık olur. Babasından istemek için aracı gönderir. Aile’den evet alır. Perihan’de kabul eder.Yapılan hazırlıklardan sonra evlenirler. Mutludurlar, huzurludurlar, güzel yaşamları devam ettiği sırada, ailesi, Perihan teyzenin adamdan boşanmasını İster. Aile kararına karşı koyamaz gönülsüz olarak ayrılmak zorunda kalır. Hayat onun için, artık anlamsız olur. Etrafında en çirkin insan kimse onunla evlenmenin ahdini eder. Daha sonra köyden köye, dolaşarak safarlık ve kalaycılık yapan Cizreli bir adamla tanışır. Hiç itiraz etmeden bu adamla evlenir. Cizre’ye yerleşir, sosyal hayatına devam eder. Çocukları olur. Çocukları olmalarına rağmen ikinci kocası olan Mehmet Emin Geledeç’le anlaşamazlar ve boşanırlar. Ekonomik ve Sosyal hayat yönünde zorluklar içindedir, çaresizdir. İki kızı Yıldız, Nurten ile baş başa kalır kadın başına.
Çaresiz olduğu dönemde, Cizre ceza evine ataması yapılan aslen Mardin’in mıhelmi milletinden olan gardiyan Sıleman Binici ile yolları kesişir. Evlenirler. iki yıl sonra yani 1954 yılında büyük oğlu Adil dünyaya gelir. Seleman Binici 1958 yılında idil ceza evine başgardiyan olarak atanınca Perihan teyze ailesi üç çocukla birlikte idile gelir yerleşir. Mülkiyeti idil Meryem Ana kilisesine ait olan, çarşının köşe başı mevkiin de bulunan eve kiracı olarak oturmaya başlar. Kira olarak kiliseye 20 lira para verir. Perihan teyze henüz 38 yaşındadır. Yaşadığı onca tatsız olaylarla yoğrulmuş, tecrübeler edinmiş, sosyal yorgun olduğundan dolayı idil onun için yeni bir hayatın başlangıç noktası konumundadır.
İlçe halkının tamamı Süryani idi. Çarşıda, Görgisler, Hannalar boynunda haçları olan din adamı papazlar, Kilislerde dıng dıng çalınan çan sesleri, evlerin önünde, sokaklarda Gurco, Sare, Naze, Kadın isimleri ile çağrılan Süryani kadınlar. Bağ ve bahçeler, tamamen şehir kültürü olan bir ilçenin merkezindeydi Perihan Teyze. Bütün bunların hepsini yadırgamadı. Kabul etti. Tanıdı, sosyal hayatını paylaştı, birlikte yaşamaya başladı. Dostlar edindi. Zor zamanlarda kapılarını çaldı. Yardımlar aldı. İdil’de bulduğu hürriyeti, özgürlüğü bu güne dek bulamamıştı. Doya doya yaşamak istiyordu. Başka geldiği yerlerde işin damar noktası burda yatıyordu.
Bağlardan, bostanlardan, Meyve sebze yükü ile dönen Süryaniler kapının önünde duruyordu, kavun, Karpuz, üzüm, incir ne varsa Perihan teyzeye ikram ediyorlardı. İkram güçlü bir maneviyatın değerini tesis ediyordu. Karşılıklı bir güven ortamı oluşmuştu. Kendisi, kızları, çocukları, İdil’de emniyete idiler, kimse onlara gözünüzün üzerinde kaşınız var demiyordu. Perihan teyze Süryani toplumunda daha rahat davranabiliyordu, kendini daha özgürce ifade edebiliyordu. Bu yaşamın değerlerinin farkındaydı.
Büyüdüğü, geldiği diyarlardan, aşiret ve İslami kurallar topluma egemendi. Kurallar gereği kadının, erkeklerin girmeye fazla müsait olmadığı için kendiside diğer kadınlar gibi çoğu zaman, evinde olurdu. Ama idildeki yaşam, toplumun kadına bakış tarzı onu etkilemişti. O bu gelişmenin farkındaydı, değerini bildiği için dışarıdan idil’e gelen göçe karşıydı. İlçe merkezinde bulunan mevcut toplumsal yapı korunmalı diyerek ilçeye kimsenin yerleşmesini istemiyordu.
Güçlü bir Kürt kadınıydı. Resminin tasvirlerini öne çıkartıp tahlil ettiğimiz zaman duruşu, söylemleri, belirli bir hedefi temsil etmekteydi. Başka fiziki hatlar görülüyordu onda. İdildeki diğer kürt kadınları gibi yorgun argın değildi. Kendisini sırf çocukların annesi olarak görmüyordu.
Belirli bir mücadeleye yön verecek davranışlar sergilerken iyi resimler veriyordu etrafa. Diyalogdan, adaletten yana idi, farklı dinlere karşı ön yargılı değildi, hoşgörülüydü. O devirde 1960- 1970 yıllarda idilde, yaşayan, yeni gelmeye çalışan Kürt ailelerin ekseriyeti Süryanilerin açtıkları kuyuların suyunu içer, bağlarında üzümünü götürürdü. Süryani evinde oturur, hürriyetini bulur çarşıda palazlanırlardı. Bütün bunlara karşı Süryanilere ve dinlerine karşı ön yargılı davranırlardı. Bu davranma tarzı vicdanı değildi. 1964 Türkiye ile Yunanistan arasında sorunlu olan yıllardı. Harita da Yunanistan’ın yerini gösteremeyenler, Tur Abidin bölgesinde binlerce senedir birlikte yaşayan; komşusu, kiriv olarak gördüğü, ayni havayı teneffüs ettiği Süryani hem şehrini rehin görüp onu, hedef tahtasına koyuyordu.
Çarşıda pazarda, her gün beraber çay kahve içtiği Süryani arkadaşını Yunanistan tarafı olarak görüyorlardı. Kahvede, çarşıda, esnaf arasında Kürtlerle çok iyi ilişkileri olan o devirde memurlar kulübünü İşleten, çok değerli şahsiyet Behnan Rısko Gülen abemiz arkadaşlarına; yahu biz buradayız, beraberiz, bizim Yunanistan’la ne alakamız var diyerek tepki veriyordu, duruşlarının yanlış olduğunu söylüyordu. Bunları bir gün başka bir yazıda konu edeceğini doğruların bilinmesi adına. Tabi bütün bunlar olurken idil’de Perihan teyze farklı davranıyordu. Çarşı merkezindeki olan evinin kapısın önünde hasırdan yapılmış (tabure) denilen, ufak sandalyesini koyup çarşıdan geçen, göğsünde haçı asılı olan, benim için gelmiş geçmiş bütün Süryani papazlar arasında özel yeri olan idil Meryem Ana kilisesi Papazı Abune, kıymetli peder Yusuf dahude Bileni çay içmeye davet edip meyve ikram ederdi. Ne kadar barışçı, diyalogdan yana biri olduğunu gösterirken, bir o kadar da asil bir aileden geldiğini ispatlıyordu. Topluma Papazla beraber hoşgörü resimleri veriyordu.Bir Ağanın,Şeğin yapması gerekin bir bayanın günün koşularında bu tavrı sergilemesi ne kadar asil olduğunu gösteriyordu.
İdil çarşısında bu hareketin belli bir anlamı yok muy du? bu davranış tarzını, o devirde kaç kişi sergileyebilirdi, hangi bayan bu hareketi yapabilirdi? Hiç kimse, sadece Perihan teyze yapabilirdi.
Başka bir olayına şahit oldum. Rahmetli Aziz öğlu idil kilisesinin yetiştirdiği nadir insanlardan biriydi. Din öğretmeniydi. Kilise korosunun öğreticisiydi. O dönemde koroda ilahiler söyleyen nice insan bugün Avrupa kiliselerinde hala söyleyemeye devam ederken Aziz amcaya minetardırlar. Hafızası güçlü, Melfono tüccarlık yapan bir şahsiyeti. İki gözü özürlü olmasına rağmen bütün kağıt para birimlerini, bir el dokunuşuyla tanırdı. Kız öğrencilerin isimlerini geliştirdiği bir sistem sayesinde telaffuz edebilen zamanın şartlarına gör bir dahi idi. İlyas Babası gibi günün koşularında yetenekli olması bizi sevindiriyor. İdilde sayılı evler yaptırmış Kürtlere kiraya verirdi.
Tahsin Dursun Cizre’den gelen bir aile olarak evinde otururdu. Perihan teyzenin evinin hemen arka sırt kısmında bulunan evde kalırdı. Dursun ailesi bir ay kira verir 5 ay vermezdi. Kira devamlı aksayınca Aziz amca Tahsin’le dükkânın önünde de yolları kesişir karşılaşırlar. Bura da ödenmeyen kiralardan bahsedilir. Aziz Amca ” Tahsin çıma tu kıra xwe nadi ?” ( neden kira ödemiyorsun.) Tahsin “Eze bı dım.” (“ vereceğim “) kengi ? (ne zaman?) hatta hude çeke. (Ne zaman Allah verirse.) Perihan teyzenin evi Tahsin Dursun’un dükkanı karşı karşıyaydı. Perihan teyze konuşmaya yakın bir mesafede duruyordu. Paylaşılanların hepsini duymuştu. Konuşmaya katılır. “ Tahsin, Azizin kira parasını niye vermiyorsun? madem ki kirayı veremiyorsun,(çıma tıra jınate evka mazıne,) Hanımın ortama yaptığı triplerde neler oluyor, havasından geçilmiyor, önce adamın kirasını verin, der. Bu söylemi ilkeli olduğu kadar değerli ve adaletliydi.
İdil’in içtimaı alanında, çarşıda, sosyal hayatta düzen sağlayan, etkili, efsane olmuş semboller vardı. Perihan teyze çarşıdaki dengeleri koruduğu gibi, etrafı teraziye koyma kabiliyetin de de sınırsızdı. Perihan teyze’nin değeri ve varlığı Süryaniler arasında kabul görmüştü. Bu değerini koruma çabası vardı. Koçerlerin, idile böylesi baskıcı bir şekilde gelmelerini, yerleşmelerini, pek benimsemiyordu. İdil’de sosyolojik dengelerin değişmesi, aynı zaman da onun aleyhine olabileceğini, değerinden bir şeylerin kaybolup gideceğini kavrıyor ve görüyordu. Bu konuda endişesi olan insanlarla ilişki içindeydi. Tezlerini destekliyordu. Bunlardan bir tanesi Yakub Yusuf İsako, Abdulahat İsko Timurtaş, Hanna Naze, kardeşi Şemun, arkadan daha genç Görgis Naze, İşo babe, Sıman Saçlık İdil’in geleceğini düşünen zaman zaman ellerinde silahları ile dağda gezen gönüllü insanlardı. İdil’de gece bağlarda bir olay yaşanmıştı, Hanna Naze burada aktör, Yakup Yusuf İsako Timurtaş Hanna ile beraber olaya karışmıştı. Kürt köylüler, sabah erkenden şikayet etmek için karakola gidince çarşıdan Perihan teyzenin evinin önünde geçiyorlardı, geçenlerin telaşını görünce akşam olay olduğunu anlamıştı.
Perihan teyze Seri davranıp seri düşünüyordu. Soğuk kanlı hiç bir şey olmamış gibi davranıyordu. İki dakika sonra Hanna Naze çarşıya çıkıyordu. Perihan teyze kapı önüne çarşı hareketliliğini izliyordu. Kış için kapı önünde yığdığı odunların yanın da dikilmiş Hanna’ya bakıyordu. Geçmekte olan Hanna’ya seslendi. ”Hanna ka were wede” ( Helle buraya gel.) Lafı fazla uzatmaz kazmayı Hanna’nın eline verir “ Wa dare bışkenine Hanna” (Bu odunları kırıver) “ Tıl wede bu yı, cem mın buy, ez şahıde temme lawo”
Sen odunları kırmaya bak bir sorun olursa bütün gün bura da yanımda idin, Şahidin olarak beni göstere bilirsin dedi. Müthiş bir insan mühendisliğinin ince zeka çalışmasıydı. Toplumu dizayn etme kabiliyeti vardır. Uygulamada öncülük ederdi.
Seneler geçmişti idil’de olduğum bir sırada arkadaşımız Fidan Sönmeztürk’e ricada bulundum, Perihan teyzeyi ziyaret edelim diye, berabere evine gittik, yalnız başına oturuyordu. Beni görünce çok sevindi,” Ka were behna Adel şıte te” dedi Adilin kokusu sende var dedi, Adili sorduk Adana’da olduğunu söyledi. Fidan takıldı, Adil ne bu Kaymakam Perihan teyze deyince neyse Lahdo burda bir şey demem dedi. Bak Lahdo belediye seçimlerinde ben oyumu, dayın Efreme verdim bunu bilesin. Doğrudur teyze sen hem Adilin hem de bizim annemiz sayılırsın deyip, evinden ayrıldım.
Bu yazıyı yazmadan önce hazırlama aşamasında iken Perihan teyzenin oğlu Adil’in telefonuna ulaşıp, ben lahdo deyip mesaj atınca telefonla bana döndü, sen bizim Lahdo olmalısın dedi. sevinçli bir ses tonu telefondaydı. Samimi ve sıcak bir görüşmemiz oldu. Daha sonra bir kaç telefon görüşmemiz oldu, uzun uzun konuştuk. Karşılıklı bilgi alışverişimiz oldu. Annesiyle ilgilendiğim için memnuniyetini bildirdi.
Nostajinin tatlı hüznüne dalmayı sevdiğimden, o eski insanlarla olan anılarımız, hatırası unutulmasın diye, yok olup gitmesin diye çaresizlikle izleriz. Hatıra mekanlarımızı yaşamın duygusal yoğunluğu içinde, şiirlerin dörtlüklerinde bu kadar yakıştırmasının da geçmişe özlem duygusundan bir türlü kurtulamıyor olmamızın sebebi budur bence.
İdil’in köklü bir aile’den gelen Mihayel Külen ayaktan engeli ve topal idi. babası tekel dukanı İşletiyordu. Kapılar önünde duran tohames marka kamyonları vardı. Maddi durumları iyiydi. Mihayel abenin suratı düzgün, kara gözlü zeka küpü olan bir insandı.
Gönlünü ha ... bir kürt kızına kaptırmıştı bir birlerini seviyorlardı. Mihayel her sabah kızın evi bulunduğu sokaktan geçmeye bakardı. Aşk haberleri Perihan teyzenin kulağını çalar. Mıhayel sabah çarşıya çıkar, bir ayağı sekerek yol almaya bakardı. Perihan teyze ile göz göze gelir “sıbah te bı ğerbe dıya Perihan,” “ehlen we sehlen Mıho” der, yürümeye devam eder( Ka were wede ber deri) hele bir kapı önüne gel der, yanaşır Miho, buyurun der kulağıma bir şeyler geçti Miho, duyduklarım doğruysa sen felan ha d... olan kıza göz koymuşsun öyle mi?
Heyecan’dan Mıho’nun sesi kısılır, boğazında yutkunur, heyecanlı sesiz bir şekilde bakar, dili kilitlenir, gelecek söze dikkatli bir şekilde kesilir. Bak Mıho, walahi yakışıklısın , temizsin, zenginsin, belki de heşeri bir erkeksin, evet topal da olsan benim için kusursuz bir erkeksin. Fakat bu aşk işi sakat iştir, bu aşkın sonu çıkmaz sokaktır. “Ew din ij mere ij hewere belaye” bela der. Mıho sende bilirsin bu din hem size, hem de bize beladır. Sırtımıza yapışmış duruyor. Mıho ben kimseye söylemem, benim bilmediğimi kabul et, hayde git dükkanınızda iki paket filtreli Harman sigarasını bana getir deyince, Mıho ser sera ser çawa ( Baş göz üstüne )Mıho yolda of uf çekerek ben bu işi ucuz atladım der. Aşk işine tövbe eder bir daha o sokakta geçmez. Perihan teyze Siyasette, politik alandan geri kalmaz belediye seçimlerinde, tutuğu tarafın propagandasını yapar kazanması için müthiş mücadele ederdi.
Belediye başkan adayları oyları karşılığında seçmenlere para dağıtırlardı. Seçimlerde ne Perihan teyze ne de kocası Süleyman amca hiç bir adayın parsını kabul etmezdi seni destekleyeceğim dediği adayı açıkça desteklerdi, bu konuda mert ve dürüst insanlardı. Gene bir seçim arifesinde rahmetli Şükrü Tutuş beraberinde Samo Kanalga, Perihan teyze evine giderler oy talep ederler. Perihan “Bak Şükrü kardeşim sen diğer Kürtlere oy için para veriyorsun, biliyorum. Ben seni destekleyeceğim ve para almam, ama kazanırsan kendime ev yapmam için bir arsa sözü vereceksin.”Şükrü kabul eder ve seçimi kazanır Belediye başkanı olur. Perihan teyze’ye verdiği sözde durur, ona şu anki idilde bulunan evinin arsasını cüzi bir para karşılığında verir. Yanılmıyorsam, 480 TL gibi bedele arsayı satın alır. Zaman zaman oğlu adil 3. taburdaki, Askerlere sattığı limonata ile biriktirdiği parayıda üstüne koyarak parayı ödediler.
Komisere Dayak
1970 yıllında yapılan nüfus sayımında Perihan teyze ilçe komiserine meydan dayağı çekti. Evet aynen öyle, 1970 yılında idil’de nüfus sayımı yapılıyordu. Herkes eve kapanmış, sayım memurları ev ev dolaşarak tespit çalışması yürütüyordı. İdil’de polis karakolu açılalı 2 yıl olmuştu. Nüfus sayımından bir iki hafta önce polis karakoluna yeni bir komiser atanmıştı. Çevreyi, ahaliyi daha iyi tanımadan sayım günü gelmişti. İlçede devletin demir yumruğunu göstermeye hevesli bir komiserdi. Bazen ipin ucunu kaçırıyordu. İnsanlarda sayım kuralına uymaları konusunda uyarıyordu. Bazen sert davranmak zorunda kalıyordu. Sayım yasağı saat 17.00 de sona eriyordu. Perihan teyze, sayım yapılmış benim için iş bitmiş diyerekten kapısının önünde bir iki sandalye koymuş misafirlerini ağırlıyordu. İşte ne olduysa ondan sonra oldu.
Camiden çarşıya doğru inen komiser kapı önünde oturan Perihan teyzeyi görünce yüksek sesle bağırarak içeri girmelerini söyler. Teyzeye doğru gelir, dışarı çıkmanın yasak olduğu içeri girin diye bağırır. Teyzeye yaklaştı, komiserin arkasında 5 metre geride duran iki seneden beri ilçede bulunan Kemal polis de ordaydı. Bağırmalar üzerine 50 metre ilerde bulunan hapishanede görev yapan kocası Süleyman amcada koşar adımlarla eve gelir. Tatsız bir olay olmasın diye ara girmek için oda olaya dahil olur.
Perihan teyze istifini bozmadan oturuyor, korkmuyor ürkmüyordu komiserin uyarılarından. Komiser evin kapısına gelmiş arkasında Kemal polis, Kemal polis “Komiserim bir dur bir dur sakin ol diyordu.” Perihan teyze sakin bir şekilde ayağa kalktı komiser ”Hop hop Komiserim sakin ol yorulmuşa benziyorsun, ben sayımda bulundum, içerde kalmakta sıkıldım, dışarı çıktım, buyrun gel sana da bir çay ikram edeyim.” Dedi. Komiser “ İçeri girsene kadın birde çay içecekmişim” diye bağırdı. Onu içeriye doğru itelemek üzere bir hamlede bulundu. İşte bütün iyi niyetler bu hamlede koptu. Perihan teyze bir atmaca hızı ile komiserin iki yakasını kavradı ve onu evin içine doğru çekti. Girişin iki adım içinde komisere öyle bir tokat patlattı ki komiser sendelendi. Ayağındaki terliği alarak komiserin kafasına indirmeye başladı. Zorda kalan kemal araya girerek “ Perihan abla rica ediyorum, Komisermin yakasını bırak ” dedi. Perihan teyze yakasını bıraktı, Kemal polis komiseri dışarı çıkardı. Perihan teyze arkalarından çıkıp “ Polis Kemal oturanlar şahidimdir, Komiser haneye tecavüz yaptı, davacıyım, savcılığa dilekçe vereceğim.”deyince Perihan teyze’nin meselede ne kadar bilinçli davrandığı ortaya çıkıyordu.
Evin önü insanlardan kalabalık olmuştu. Bu çok basit bir olay değildi, çok akılı bir şekilde hareket etmişti perihan teyze, olayı kendi kontrolünde bitirmişti. Nasıl anlatayım komiseri içeri çekmeyi planlamış ve başarılı da olmuştu. Komiser içeri girince darp edilmişti.Haneye tecavüzden onu suçlu duruma düşürmüştü. İkincisi Perihan teyzenin aileden kalma bir kin birikimi tezahür etme hal ve durumu var, bu böyle olmasa sıradan bir insan, Perihan teyzeye hakarette de bulunmuş olsa ona komisere yaşattığı sahneleri yaşatmaztı. Arada yarım saat geçmedi Komiser gitti işin analizini yaptı, tartı polisle beraber Perihan teyzenin kapısını çaldı çay içmek istediklerini, işi tatlıya bağlamak niyetleri olduğu söyleyince, teyze içeriye davet etti, çay ikram etti, karşılıklı gülüşmelerden sonra komisere “ oğırbe jı tere” deyip bir daha dayak yemesin diye arkasında su dökerek uğurladı.
Perihan teyze Botan toplumunda hayatın dişleri arasında, birçok olayda acı çekerek hayatta kazandığı tecrübelerle yoğruldu. Yaşamı tanıdı, değerini bildi. Toplumsal sorumluk alarak bilinçlendi, iletişimlerde olgun davranarak insanlarla iyi diyalog kuruyordu. Kadın olmasına rağmen dönemin koşularında zeki davranarak idil toplumunu tanıdı, kabul etti, toplumda yer edinerek kendisinin kabul edilmesini sağladı. İdil toplumunda yaşadığı süre içerisinde toplumsal gelişmeleri üsten takip ederek olayların başlamasında, gelişmesinde, sonlanmasında katkı sunarak toplumun yararına olabilecek şekilde netice almasını sağlardı. Yeri geldi insanlara yanlışlarından dolayı müdahale etti. Onlara ayar verdi. Çarşıda dört mevsimi yaşatarak toplumda önemli rol oynadı. Hoş görü tavırlarıyla dinler üstü davranarak çevresine adeta dersler verdi, toplumsal yaşamayı benimsedi.Bir çok ayrımcılığın önünü keserek kadın olmasına rağmen önemli işler yaptı. Çarşıda, önemli ve güvenli bir liman olarak yaşaması çarşıya renk katmıştı. Biz bugün hala o sıcak renkleri arayarak çarşımızda, Perihan teyze ekolüyle yaşayan birini arıyoruz ve özlüyoruz.
Sözcüklerin gücüne inanmak, bittiği düşünülen bir şeyi yeniden hayatta dönüştürebilir. Sözcükler bir bozgunu sonlandırıp, yorumlamayı kolaylaştıracağı gibi geçmişi ve şimdiki arasında bağlantıyı sağlayabilir.Hayal gücümüzü kuvvetlendirir, yeni bir hayat için cesaretlendirebilir. Toplumlar sözcüklerin gücüne inanmalılar. Çünkü bu sözcükler, toprağımızın devasını, kültürünü, insan kavrayışını siyasi git gellerini, sırtlarındaki kamburları işler durur, bu gün Perihan teyzemizi işlediğimiz gibi. O istekle bu yazıyı kaleme alarak geçmişi yat etmek istedim. Umarım bana hak verirsiniz.
Burdan çıkıp Cizre’nin ünlü ses ustalarından olan Muharem amca zaman zaman idil’e gelir masalar kurar keyiflenirdi. Geçmişe aht eder kahr eder ve şu mısralardaki şarkıyı söylerdi. Başka bir yazıda buluşuncaya dek, bakalım 1970 yıllarda kafayı çekmek için, İdil’e gelen sesi harikalar üstü olan Muharem amca ne diyordu?
Bahse nişane te kıren aman aman ,
Ciğeremın hançer kıren aman aman
Hınna ser deste kıren aman aman,
Goşte cene mın je kırın aman aman,
Kınca buke serte kıren aman aman,
Hayatemın tari kıren aman aman
Lahdo sağ
Güncelleme Tarihi: 21 Temmuz 2021, 10:39
Bu yaz sicakliginda, tam tatil izin zamani millet güzel güzel tatil yaparken! Yine degerli Yazarimiz Lahdo Sag bütün okuyuculari icin, hem aci hem güzel hem idilde olmasi gereken veya gerekmeyen eski hatiralari, yasananlari kurulan tuzaklar ve yapilan ihanetler simdi filim gibi gözumuzun önunden siralanip canlaniyor. Ve bunun devami var, hic bir ot tasin altinda kalmaz,arada asirlarda gecse bile bunu hepimiz biliyoruz.
Degerli komsu oglu yaptiginiz emeye, epey ugrasmaniz, gece günduz vaktinizden alip bu fevkalade yazilarinzi bize, okuyucularinza aktardiginiz icin gurur duyuyor, akliniza zekaniza hayran ve cok büyük tesekur borcluyuz tüm idil halki hem müslumani ve hemde hiristiyani diyebilirim. Iyiki varsin degerli komsu oglu Lahdo Sag.
Bu Makelenizde degerli Ablamiz Perihane Binici yi öyle güzel öyle güzel anlatmisinizki tebrik ederim. Böyle insanlar daima cesaretleriyle ve hayatla her hususta mucadele ederler. Simdide ezilmis, buyuk haksizliklara ugramis, hayati karartilmis, düsünemiyeceginiz kadar darbeler yemis kadinlar var. Ama buna ragmen dik durup cesartini kabetmemis, dogrudan kacinmamis ve basi dik gurur duyan kadinlari unutmiyalim ve toplumda yerlerini kaybetmemisler. Böyle kadinlarla gurur duyar ve tebrik ederim. Kalemin daima var olsun, elllerine, yüregine saglik ve daima sizi muvfak etsin kazadan beladan korusun. Gelecek yazinizi dört gözle bekleriz. Selam ve Hurmetlerimi sunarim.