Coğrafya'nın kırdığı Çiçek

Coğrafya'nın kırdığı Çiçek

COĞRAFYANIN KIRDIĞI ÇIÇEK
 
Güneş daha ufka yaklaşmamıştı. Mezopotamya’nın rüzgarı, gece serinliğini toprağa teslim ederken sessizlik, köyün çorak yollarında yankılanıyordu. Delal, karanlıkta gözlerini ovuşturdu. Annesi baş ucunda durmuş, elinde yıpranmış bir başörtüsüyle ona bakıyordu. “Hadi kızım,” dedi. “Gün doğmadan iş başlar.”
 
Delal, yere serilmiş hasır yataktan doğrulup ayağa kalktı. Üzerindeki yamalı entari ona neredeyse iki beden büyüktü. Daha küçükken ağabeyinden kalan bir giysiydi. Başına annesinin verdiği başörtüsünü sıkıca bağladı, çünkü rüzgar sabahları sert eserdi bu dağ köyünde. Elindeki bidonu kaptı ve dışarıya adım attı.
 
Köy, yüksek tepelerin eteğinde, taş evlerden ibaretti. Yağmurun yıllardır azaldığı, pınarların çekildiği bu topraklarda su taşımanın yükü hep kadınların sırtındaydı. Daha on iki yaşındaydı Delal, ama yıllardır bu su taşıma görevini sırtlanmıştı. Ufak tefek bedenine rağmen, yorgunluğu gözlerinden okunuyordu.
 
Yolu bir saatlik mesafedeki pınara kadar uzanıyordu. Pınara ulaşmak için dik yamaçlardan inmesi, bazen dikenli çalılardan geçmesi gerekiyordu. Güneş doğana kadar, yolu ezberlemişti artık. Arkasında annesinin eskimiş sözleri yankılanıyordu:
“Kadın olmak böyle bir şeydir, kızım. Coğrafya budur. Burada yaşam, güneşle yarışmayı gerektirir.”
 
Delal’in  zihni çoğu zaman bu sözü düşünürken dolanırdı. Kadın olmak neden böyle bir şeydi? Neden bu topraklarda çocukluk, büyümeye yer bırakmazdı?
 
Pınarın başına geldiğinde, diğer köylü kadınları oradaydı. Her biri kendi hikayesini taşırdı sırtındaki bidonlarla. Delal, kimseye bir şey söylemeden eğilip bidonunu doldurdu. Bu kadınların arasında kendini daha da küçük hissediyordu. Suskunluğu, kendi iç dünyasına çekilmesine neden olmuştu. Ama içinden sürekli hayaller kurardı.
 
Hayalinde, köy meydanında çiçekli bir basma elbisesiyle döndüğünü görürdü. O elbiseyi bir bayram sabahı, babası sağken almıştı ona. O günden beri elbiseye dokunmamış, dolabın en üstüne kaldırmıştı. Giymeye kıyamadığı gibi, eskimesinden de korkuyordu. Ama ne zaman düşlerini kursa, kendini o elbiseyle uçuş uçuş bir meydanda dönerken görürdü.

 
Su bidonunu sırtına aldı ve eve döndü. Ama bu yol, onun için yalnızca fiziksel bir mesafe değildi. Her adımda, çocuklukla vedalaşıyor, gençliği belirsiz bir ufka taşıyordu. Her dönüşte daha ağır bir yükle köy meydanına varıyordu.
 
O akşam, annesi Delal’i yanına çağırdı. Onun bu kadar yorgun olmasına rağmen neden çağrıldığını anlayamamıştı. Annesi, gözlerini yere dikerek konuştu:
“Kızım, yarın seni bir yere göndereceğiz. Yeni bir evin olacak. Belki orada daha rahat edersin.”
 
Bu sözler Delal’i  ürkütse de anlamını tam kavrayamadı. Tek düşündüğü, belki o evde çiçekli elbisesini yeniden giyebileceğiydi. Belki bu kez onunla hayallerindeki gibi dönebilirdi.
 
Ertesi sabah, güneş doğmadan bir at arabasına bindirildi. Annesinin, başlarını eğmiş, gözlerini ondan kaçırıyordu. Uzun bir yolculuk sonrasında küçük bir köy evine vardılar. Kapıda yaşlı bir adam bekliyordu. Elleri nasırlı, gözleri sertti. O an Delal’in kalbine derin bir ağırlık çöktü. Hayal ettiği gibi bir yer değildi burası.
 
Günler, haftalar birbirini kovaladı. Delal, bu yeni evde daha çok çalıştı, daha çok yoruldu. Çocukluğunu tamamen kaybettiğini hissetti. O çiçekli elbise ise artık bir hayalden ibaretti.
 
Bir gün köy meydanında bir düğün oldu. Uzaklardan bir stran sesi geldi. Dengbêj, yitik bir gençlikten, yarım kalan hayallerden bahsediyordu. Delal, elindeki işi bıraktı ve durup dinledi. Stran, onu alıp çocukluğuna, bayram sabahına götürdü. O elbisenin içinde hissettiği mutluluğu hatırladı. O an, iç çekerek düşündü: “Bir kere yaşayacaktım bu hayatı. O da böyle çorak, böyle sessiz geçti.”
 
Gün batarken, Delal pınara doğru yürümeye başladı. Rüzgar, yamalı elbisesini savururken onun gözlerinde yaş değil, artık tükenmişlik vardı. Bu topraklarda kadın olmak, güneşe karşı kazanılmayan bir yarıştı. Ama o hala içinde bir yerde, çiçekli elbisesiyle döne döne dans ettiği bir dünyayı saklıyordu. Belki başka bir hayatta, belki başka bir coğrafyada…
     Kıymetli anneme ithaftır..

Güncelleme Tarihi: 08 Şubat 2025, 20:14
YORUM EKLE
YORUMLAR
Rıdvan TEK
Rıdvan TEK - 2 hafta Önce

Kalemine, yüreğine sağlık değerli hocam

Hakan Ergin
Hakan Ergin - 2 hafta Önce

Eline emeğine sağlık
Bizim coğrafyada hiç bir kadın çocukluğunu yasayamadan büyüdü
Kime sorsan ben küçük bir çocuktum beni evlendirdiler diye bizim doğunun kadınlarının kaderidir bu
Sağlıcakla kal Yahya kardeşim

Hayrettin
Hayrettin - 2 hafta Önce

Hocam güzel yazı için çok teşekkürler. Sonuna kadar ilgiyle okudum. Yazılarınızın devamını bekliyor olacağım.

Lords
Lords - 1 hafta Önce

Suçsuz günahsız yere eşini boşayanlar, karısını aldatanlar, çoluk çocuğuna sahip çıkmayan babalar, karısı başkasına kaçanlar vs. Vs.

SIRADAKİ HABER