İnsanlar memleketinden uzak yaşadığı sıralarda, giderilmeyen özlemlerini, kalplerde biriken duygu yüklü hasretlerini, dile getirmediği için, içinde taşıyarak anı ve hatıralara dönüştürür. Gurbette yaşadığın yalnızlığın yanında, yalnızlığın getirdiği iç feragat acısını, vatan diyarında geçmişimizle birlikte bıraktığımız; sokaklar, damlar, çocukluk ve gençlik yılların hayalleri, hep peşine takılır kalır ve seni yalnız bırakmazlar. Senden vaz geçmeyen bu hayaller, Hazach’a olan özlemimizi bir kat daha artırırken, bazı anılarımızı da gündemimize getiriyor.
İnsanın yaşantısı boyunca, en çok konuşulan, her fırsatta dile getirilen, tartışılan, eskimi yen gönülleri müşkül eden, geçmişte yaşanan aşklardır. Yaşanmış, şiddeti yüksek, ama iz bırakmış, şahidi bol olan sevdalarda vardır. Bu aşklar kimine göre “ tız gelir vız gider” kimisi hala unutmamış ateşinde kavrulur durur. Hatırladıkça, o mahallere gidilir, uzaklarda duran hayallerle bakıp durur, o anda geçmişten bir kare ararsın, konu, mevzu bahis olunca; “ sevdiğim karşı evde oturur. Şu damda gezinirdi. O ceylan yürüyüşünü melül melül seyir ederdim. Dünya güzellerle dolsa, gene gönlüm sendedir. Beyni duyacak şekilde küçük kelimelerle mırıldar. Vaylimine, ahlimine söyleyip durur. Bu yazımda geçmişte aziz Hazachımızda yaşanan o gönül yangınlarının bıraktığı köz basası ve küllere verip yarı yasak olan aşklara bakalım. Hazach’ta aşk nasıl şekilleniyordu, hangileri iz bırakmış hangileri bırakmamış bir bakalım?
1960 ile 1970 yıllar arasındaydı. Aşkların, bazılarına şahit olmuş, bazılarına da civatlarda sözlü anlatımına şahit olduğumuz aşk olaylarıdır. Eskiden, Hazachta aşıkların, nişanlı çiftlerin buluştuğu yerler, duraklar ve belli mekanlar vardı. Bu mekanların başında, Aşağı mahallede, henüz top sahası olmasına karar verilmemiş mağalle sahasının karşısında bulunan Beyara idi. Beyara, bahar mevsiminde adeta aşıklar için süslenirdi. Yemyeşil nofele kapanırdı, nofelin içinde açılan beybunic ve nergis çiçekleri, etrafa yaydığı güzel kokularla aşıkları buluşmaya adeta çağırıyordu. Beyarlardan daha illerde, Ştüül lenam (Kısa Ağaç) denilen ağaçlar buluşmaya ev sahipliği yapardı. Aşıklar, nişanlı insanlar, ağacın gölgesinde buluşup, gülüşüp göz göze gelirlerdi. Şanslı olanlar kız arkadaşından “ Karsa“ yani cimcik koparmaya bakıyordu. Cimcik yapan, gönül işinde, işini sağlama bağlıyordu. 94 yaşında ve hala hayatta olan babam bir anlatımında “ Gençliğimizde, siyah üzümden yaptığımız nefis şaraplarımızı (Bafon) Bakır kaplara koyardık. (Ğarufk) Bakir bardaklara boşaltır demlenirdik. Kuvvarlarde buluşurduk. buluşma zamanında sesi güzel olan arkadaşlar, Mehmed Arifi Cizrevi’den, kurmanci, Suvaro şarkısını, Eyşa Elinin” Ve kırasi kıtani ğeweneke, ğobane gunde hezeğe ne gere, sotale günde hezeğe zafın.” “(Beyaz ketenli fistanı giymesin, gizemli Hazachta dolaşmasın, hovardamız, çapkınımız boldur unutmayasın.” daha bir çok şarkıyı söyleyerek ortalığı inletiyorlardı. Bu güzel türküler eşliğinde, aşıklar buluşmada zirveye ulaşıyorlardı.
İkinci mekan ise, yakın tarihte, hamamın ve Mor Yakup kilisenin, göletin bulunduğu mekan olarak seçiliyordu. Aşıklar, hafta sonları gölün etrafında buluşurlardı. Buluşmalarında, anne “beninengi öküzü“ Almaya gidiyorum der buluşmaya giderlerdi. Akşam saatlerinde hazacha dönen büyük baş hayvanlar, gölette su içtikten sonra mahallede evlere dağılırlardı. Aşıklar, ineklerini bahane ederek evden çıkarlardı.Amaç ineği Almaya gitmek değil, aşkını görmekti.Bu bahaneyle aşıklar akşam üstü inekleri almaya giderlerken buluşurlardı.
1970 yıllarda, Ğırabe Şeref köyüne giderken ilk virajın altında kalan Birhesko mıntıkasıydı. DSİ tarafından yapılan Hazach göleti kanallarla adeta Hazach tarafını sarıyordu. Bırhesko vadisinde kurulan kayısı, elma bahçelerinin ürünleri bölgede nam salmıştı. Dere adeta cennet bahçesi idi. Yukarı mahalle aşıkları bu mekanı seçerlerdi. Aşıklar, bahçelerde,kanalla yakın mekanlarda buluşlardı, bazen kanala birlikte girerek su ile oynaşırlardı, suyu birbirinin üzerine atarak aşk ateşini serinletiyorlardı. Görülmüşsün görülmemişsin sevdalıların umrunda değildi. Önemli olan aşklarıydı. Gözleri dünyayı görmüyordu.
Pazar günleri en güzel elbiseler giyinirdi. Maddi durumu iyi olan erkekler, Hazacta dükkanı bulunan, Midyatlı Şabonun, Sleyman Bezonun el yapımı kunduraları giyerlerdi. Günün koşullarına göre çok önemli idi. Takım elbiselerinin kumaşı ise Cizre’den Tergal denilen hafif parlayan bir kumaş getirilirdi. Kumaş, Kerim ustanın, Hanna Kanalganın, Lahdo Kayarın, Murat Koltuk, Selahaddin Vural’ın ellerinde geçip biçimlenirdi. Hazachlı erkeklerin vücudunda görücüye çıkardı. İdille gelen Müslümanlar bu sosyal modayı ilgiyle izliyorlardı. İçinde bazen hayıflanarak“ Yaboo ev çiye… bawemın, vellahi dine ve ferahe, hun keyif dıkın.“ Diye söylüyorlardı. Sanki Süryanilere spor toto vurmuş gibi bir hava vardı. Giyim kuşamına dikkat eden ve temiz giyinen Müslümanlarda vardı. Rahmetli Cizreli Hizni amca Sönmeztürk, Mecit Bulduk, Ebuzeyt Çevrim, Abdullehe Ğelef giyim kuşamına önem veren renkli ve önemli şahsiyetlerdi. Niyazi Bilgin Ziraatta memur idi. Bilgin,Yakup Nazenin evinde 50 lira ile kirada otururdu. Kış aylarında paltosu, boynuna taktığı altın sarısı ipekten atkısı etrafa zarif ve ince bir görüntü verirdi. İnsan Niyazi abenin giyimine imrenirdi.Hazachta köklü bir aileden gelen ve hatrı sayılan,Münir Zeki Beyt Pulus Al Hori Külenin, Adana ilinde gömlek atölyeleri vardı. İdille geldikleri zaman beyaz Bossa gömleklerini giyerlerken etrafa reng katarlardı. İnsan beyaz ütülü gömlekleri görünce istiyesi geliyordu. Aşklarını delicesine yaşayan Hezachlıler aynı zamanda giyim kuşama da derinden önem verirlerdi.
O zamanlar, bu topraklarda sayısızca aşk öyküleri yaşanmıştı, ezgilere hayat vermişlerdi. Yaşanan aşkların bazıları acılarla bitmiş, bazıları mutlu sonla bitmiş, geçmiş sevdaların yasını, hüznünü, dengbejler seslerinde yaşatarak, yürekleriyle söyleyerek günümüze kadar taşıdılar. Bazen anlaşılmış bazen anlaşılmamış eskimeyen bu sevdalar günümüze kadar gelerek yeni aşklara rehber olmuştur. Dün böyle idi bugünde öyle olacaktır. Can dostlarım. Başka yazıda buluşmak üzere. Yazımı bir kaç beyitle sonlandırayım.
“Söyle benim yazdıklarım, yalnızlığımı, hayallerim. Kızgın,üzgün yüreğim,ağlamaklı gözlerim, anlamazsan ne çıkar. Hazach’ın sokağı patiska, fistanlı komşu kızları, güzeller güzelli huriyeyi, Ayağındaki terliği anlamasan ne çıkar. Geçmiş sevdalarımı, kalbimin kirliliği, yırtık çorabımı, düğmesi kopmuş gömleğimi, sofralardan doymadan kalktığımı, anlamazsan ne çıkar.”
Lahdo sag
Güzelim İdilin o eski ve Romantik yaşam tarzını kaleme alan Lahdo Abime kalpten teşekkür.
İdilde doğmuş, çocukluk ve gençlik hayatının tadını almış biri olarak bu makaleyi okuduğumda beni 40 sene geri götürüp o unutulmaz anılarımı hatırlattın. Çok muazzam bir kompozisyon. Hele hele arasıra kürtçe kelime kullanman, Makaleye dahada güzel bir ahenk veriyor. Ellerine sağlık sağol varol Abeti Lahdo. devamını bekleriz.