Mezopotamya: Diğer bir adıyla Mezra Bota: Medeniyetlere binlerce yıl beşiklik etmiş Mezopotamya! Toprağından bereket fışkıran görkemli Mezopotamya. Zengin ve cömert bir coğrafya.. İnsan bir araştırmacı, inceleyici gözüyle baktığında; Mezopotamya’nın her bir karışına tarihin nakışları işlenmiş bir şekilde önüne çıka gelmektedir. Bu topraklarda Miladi 409 yılında kurulan ve 1088’ e kadar Tur Abidin bölgesine hüküm ede gelen Midyat İlçesinin sınırları içerisinde olan Deyr-Ul Umur. Namı diğer Dér Amér, diğer bir ismiyle Mor Gabriyel Manastırıdır! Bu harika yapıt: Viranşehir’den ta Cizre’ye kadar devam ede gelmiş bir medeniyetin sadece bir sembolüdür. Diğer bir medeniyet de İdil İlçesi sınırları içerisinde bulunan Gré Elım tepesinde ( dağında) kurulmuş. Bu uygarlık çok çok daha eski. Gré Elımde’ki Uyarlık Yeni Asur dönemine rast gelmektedir. Yani daha Milattan Önce bir 8. Ve 7. Yüz Yılları arasında kurulmuştur. Dicle havzasının o muhteşem kanyonuna bakıldığında: Vadi boyunca sağlı sollu mabedler, türbeler, kayalara yontulmuş (oyulmuş) arklar, nakış ve motifler ile işlenmiş mağara evleri, yine kayalara oyulmuş kaya mezarları, su değirmenleri, üzüm sularının içinde bekletildiği mahserler görünmektedirler. Tabi ki bu saydıklarım tarihi eserlerin kahir ekseriyeti bir şekilde tahrip edilmiş. Ne yazık ki yok olma noktasına gelmiş veya büyük bir kısmı yok olmuş durumdadır!
Yazımızın başlığını bir köyümüzün ismi ile koyduğumuz Basak Köyü.. Namı diğer Gündé Basaké: Bu köy yukarıda saydığımız Uygarlıklardan Gré ELIM’e 20 km., Mor GABRİYEL Manastırına 25 km. Dicle Kalyonuna 10 km. mesafede bir yerleşim alanı. Sanki çevredeki medeniyetlere merkez olarak seçilmiş bir konuma sahip Basak.. Bir taziye; bir baş sağlığı vesilesiyle ilkbaharın son demlerinde gitmiştim bu köye. Hafif eğilimli iki kireç taşı ve toprak karışımından meydana gelmiş bir yamacın düzlüğüne kurulu. Köyün etrafı zengin bir meşe ormanıyla çevrilidir. Sanki baharın envai çeşit otları bu köyde toplanmış. Adeta rengarenk çiçekler tüm zenginliğiyle Basak Köyünde toplanmıştılardı. Her çiçekte ayrı bir kuş ve arı çeşitinin melodisi insan kulağına bir armoni gibi geliyordu! Oksijen deposu meşe ağaçlarının içinden süzülerek yüzüne çarpan ruzgar esintisi; insanın üstündeki tüm hastalıkları alıp götürüyordu adeta. Özetlemem gerekirse: Doğa, Yeşil ve Kireç Taşı izdivaç eylemiş Basak Köyü’nde.. İşte bu köyde, yani Basak’ta bendeniz gezerken tarihi bir mabedi, bir kiliseyi de Hüseyin Bulut’un ( Avrupa’dan Basak’a taziye için gelmişti) rehberliğinde ziyaret etme imkanını buldum. Şimdiki zaman itibariyle bu Mabed tam 1403 yaşında. M. 620 yılında yapılmış devasa ve o kadarda heybetli bir eser. Mabed bazı bölümlerde bir kat. Diğer bazı kısımlarında iki kat. Ve üçüncü katlarla tamamlanmış. Bir burcu ( taban kısmı 100 metre kare çapında çember mimarisiyle inşa edilmiş) tamamen yıkılmış. Mabedin dört köşesinin her birinde adeta gökdelen gibi kireç tasından yapılmış dört burçla çevrili. Tavan kısımları abara mimarisiyle yapılan odalar, kapı ve pencerelerin üst kavisleri tamamı zamanın tuğlası ile örülüdür. Devasa giriş kapılarının kapı üstleri dikdörtgen şeklinde tasarlanmış dev kireç taşları ile bağlantıları kurulmuştur. Bahçe alanı ile birlikte dört bin metre kare üzerine inşa edilmiş büyüleyici bir eser! Ve her türlü olumsuzluklara rağmen hala ayakta!
Ayrıca Basak Köyünde maalesef hali hazırda kalıntıları bile kalmayan devasa bir Han (konaklama yeri) varmış. Bölgemizde iki tarihi Han vardı. Bunlardan bir tanesi aynı zamanda o tarihi Hanın ismini alan Hana Haso köyündedir. Bu eser altı dev sütun üzerine kuruludur. Ayrıca taş merdivenle çıkılan kayaya oyulmuş bir nöbet kulübesi de mevcuttur. Hana Haso’ (Güzelova) da ki Han tamamen yekpare bir kayaya içinde inşa edilimştir ve hala ayakta. Bu kayadan yapılan Han; Köyün yamacında kuzey batısındaki dev bir kayayı adeta dize getirerek şekil verilmiştir. Hana Heso ile Basak Köyü arası 15 km mesafededir. Lakin Basak’taki Han kadar büyük değildir. Aldığım bilgilere göre Basak’taki Han içine iki bin koyun alabilecek genişlikteymiş. İç bölümlerinde at, katır ve diğer binek hayvanlarının kalacağı yerler de mevcutmuş. Ayrıca konaklayacak insanlar içinde odalar bulunmaktaydı. Konaklayan kervanların hayvanları için yem bölümleri ve hayvanlara verilecek yemlerde mevcutmuş. Diğer taraftan bundan elli yıl öncesine kadar ayakta olan anıt mezarlar; yöresel isimleriyle KADİŞ veya KADİŞK’ler de bulunmaktaydı. Bu Kadişkler tamamen kesme kireç taşlarından sütunlar üzerine inşa edilmiş. Abara mimarisiyle üst kısımları kubbe şeklinde tasarlanmış görkemli yapıtlarmış. Lakin onlar bile ne hazindir ki yok olmuşlar. Veya yok edilmişler. Ayrıca kayaya oyulmuş yüzlerce kuyu ve su sarnıçları. Kayaya oyulmuş yapay gölet. Bu eserler yüz yıllar önce Mezopotamya toprakları üzerinde inşa edilmiş ve o zamanın sanatkar insanlarının ellerinde şekillenmişlerdir.
Üzerinde yaşadığımız bu coğrafyanın her bir karışından zengin bir tarih fışkırmaktadır. Basak Köyü sadece bir kısmını, bir kıvılcımını teşkil ediyor. Bu arada yukarıda da belirttiğim gibi bu bilgilerin büyük bir kısmını; beni kırmayıp benimle beraber Basak Köyü’nü karış karış gezen ve bilgi veren Hüseyin Bulut Bey’e teşekkürlerimi arz ediyorum.
Güncelleme Tarihi: 01 Haziran 2023, 20:21
Beyt ishok basak
Tor abdine bir çok diğer köyler gibi isimleri değiştirilmiş hafızası silinmeye çalışılmış insanlarını. Fizana gönderilmiş bir Süryani köyüdür . Bütün idilli Süryanilerin bildiği Idilde katılımlarda sonra Beyt ishok köyünden Barsom ki topluluk ve aşireti İdil’le yerleşmişlerdır çoğu insanların tanıdığı rahmetli kirive Samo. Ailesi bu aşiretin öncilerinden sayılır . Önce doğruları bilmek gerekir . Doğru bilinirse yanlış da bilinir ama önce yanlış bilirse doğruya ulaşılamaz Ve bu gün aramızda Beyt ishok kökenli onlarca aile vardır . Sayın emin hocanın araştırması yazması torabdin çevresindeki tarihi yapıları gün ışığına çıkarmaya çalışması güzel bir örnektir . Kaybolan anahtarı ışığın olduğu yerde aranırsa dah çabuk bulunur . Kişi hem aradığını buralarda bulacağını hem de ararken atasını geçmişini kendisini bulmasına yardımcı olur
Karanlık noktalarda işığı bulmasına vesile olur
Emin hocanın anılmaya değer işler yapmasını anlamlı kalıcı yazılar yamasını insanlığa yararları unutulmaması lazım ne demiş ? Aşık Veysel
“ ben giderim Adım kalır
Dostlar beni hatırlatır .
Hemşehrim Lahdo Sağ taa diyrı gurbetten Avrupa'dan, yani Almanya'dan lütfedip yazımızı okumuş ve kıymetli bir yorum yazmış. Uzun ve anlamlı bir yorum. Doğrularımı ödüllendirmekle beraber;yalnış veya eksiklerimi de söylemiş. Lakin bu kıymetli yorumlarına bendenizde nakısta olsa cevap vermek istiyedim. Hemşehrim yorumunda demişler ki oranın adı Beytİshok'tur. Yani Basak'ın adı. Doğrudur. Zamanında yapılmış yalnış ve haksızlıkları özetle yazmış. Doğrudur. Bunların hepsine katılmamak tek kelime ile haksızlıktır, abesle iştigaldır. Amenna.. Işığın olduğu yerde anahtarı aramak o anahtarı çabuk bulma anlamını yükler. Eğer ışığın olmadığı bir zeminde sen anahtarı ararsan gözler devre dışı kalır. Kafanda tasarladığın o hayal gücünü ellerinin parmak uçlarına yükleyerek dokunma algısıyla bulmaya çalışırsın. O da anahtarı görme ihtimalini çok zaif bir olasalığa bağlar tabiki. Lakin Tur Abidinin yakın tarihine baktığımızda insanlarımız arasında çok kuvvetli bağları da görüyoruz. Örnek vermem gerekirse 1870 yılında Sare Köyümüzde doğan bölgemizin Dahi ve Yigitlerinden sadece bir tanesi olan "Şemunê Hanê": Şemunê Hanê Bölgemizin güçlü ve heybetli ağalarından Alikê Betê ile et tırnak gibiydiler. Şemun ve kardeşi Melke Mardin Kırklar Kilisesinde sıkı bir din eğitimi gördüğü halde Alikê Betê den hiç ayrılmamış. Yani demem o ki din mefhumunu mevzu bahis bile yapmamışlar. Öbür taraftan Şeyh Havzullahın tecir döneminde Midyat Suryanilerine bedenini siper etmesi.. Kısacası Lahdo hemşehrim biz bir mozaikiz ve aynı coğrafyada harmanlanmışız. Senin benim gibi aydınlar azıcık ucundan tutacak ve o büyük ailemiz bir araya gelecek. Velev ki şu anda karanlıkta da ANAHTARI arasak bile; mutlaka o ANAHTARI bulacağız.. Selam ve sevgiler hemşehrim Lahdo Sağ..