Bediüzzaman Said-i Nursi Emirdağ veya Afyon hapishanesi’nde yatarken, bir gece Konya’nın Ladik kasabasına Ahmed Ağa’nın yanına geldi. Ahmed Ağa’nın yanında o anda sadece oğlu Zekeriya vardı.
Bediüzzaman tayy-i mekân ederek gelmişti. Ahmed Ağa’nın odasının eşiğinde, ellerindeki kelepçeyi ve ayaklarındaki zincirleri çözdü, içeri girdi:“- Bu çıksın, dedi,
Zekeriya’dan ötürü, konuşacaklarım var…”
Ahmed Ağa:“-Mahzuru yok kardeşim, yabancımız değildir, oda duysun …” dedi.
Bediüzzaman:“-Ahmed Ağa, üstada – Hızıra – söyle, tahammülüm kalmadı, dedi. Ahmed Ağa:“-Olur, söyleyelim kardeşim Said” dedi.
Bediüzzaman tekrar anında kelepçeyi ellerine zincirleri ayaklarına takarak geri döndü.
Bir müddet sonra aynı şekilde Bediüzzaman yine geldi ve:“-Söyledin mi Ahmed Ağa?… Ne oldu netice?”, diye sordu.
Ahmed Ağa:“- Söyledim kardeşim Said, söyledim” dedi.
Bediüzzaman: “-Ne dedi Üstad? ” diye sordu.
Ahmed Ağa:“-Sabretmeni söyledi” dedi.
Bediüzzaman bu cevabı alınca, bu defa kapıdan değil, pencereden çıkıp gitti. Yine elleri kelepçeli, ayakları zincirli idi.
Şimdi söyle bir sorulsa, hem tayy-i mekan edebiliyor, hapishaneye girip çıkabiliyor, kelepçelerini çözüp takıyor. Hemde hapishaneden çıkmak için Hazreti Hızır’dan yardım istiyor… Bu nasıl oluyor diye bir soru akla gelebilir.
Evliyalar bu güce sahiptirler. o kuvvet ve o tasarruf ellerinde var ama, izin almadan kullanamazlar. İşte Bediüzzamanda o tasarruf kendisinde olduğu halde üstadı Hızır’dan izin almadan kullanamamıştır.
Selam ve dua ile
Abdulselam Güleç
10.NİSAN.2023
Evet dünya dâr-ül hikmet ve âhiret dâr-ül kudret olduğundan; dünyada Hakîm, Mürettib, Müdebbir, Mürebbi gibi çok isimlerin iktizasıyla, dünyada icad-ı eşya bir derece tedricî ve zaman ile olması; hikmet-i Rabbaniyenin muktezası olmuş. Âhirette ise, hikmetten ziyade kudret ve rahmetin tezahürleri için maddeye ve müddete ve zamana ve beklemeye ihtiyaç bırakmadan birden eşya inşa ediliyor. Burada bir günde ve bir senede yapılan işler, âhirette bir anda, bir lemhada inşasına işareten Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan
وَمَٓا اَمْرُ السَّاعَةِ اِلَّا كَلَمْحِ الْبَصَرِ اَوْ هُوَ اَقْرَبُ
ferman eder.
Sözler - 113