Lawij, İçinde kadın ve dünyevi aşkı olmayan sadece ilahi aşkı anlatan, Süryani kültürün izlerini, anısını taşıyan,(Gerşuni) Süryani harflerle yazılan, Süryanilerin Taziyelerinde okunan, bu gün hala Kürtçe söylenen metinlere verilen addır.
Bu bölgede Süryani kilisesini en üst makamda temsil eden MOR ŞEMUN BASİLİYUS II Turabdin’nin Mafiryaniydı,çok dindar bir o kadar ( muttaki) gelenekçi, Süryani kilisenin hiyarejisine bağlı en üst makamı temsil eden dini liderdi (Mafiryan patrik Vekili demektir.) Burada konumları güçleri farklı olan iki liderin verdiği, amansız mücadele neticesinde sözlü kültürde yerini bularak Lawıj doğar.Midyat’ın güney doğusundaki Baminmin köyünde (Süryanice be men xem veya menxamoy) olarak bilinir. Süryani tarihinde lakap olarak, Mafiryan Şemun Men Xamoyo olarak anılır.Hollanda Süryani manastırı metropolit rahmetli Jeşu İsa Çiçek, 1987 de Süryanice yazdığı TENHOTO TUR ABDİN Torabdin hasretleri kitabında lawij hikayesinden uzun uzun bahseder.
Ağıtın içinde, büyük gerilim, itirazlara sesleniş, zalimin zulmü varsa mazlumun da Allah’ı var dercesine, savunmasız bir din liderinin, taviz vermeyen duruşu, tutarlılığın yanında, elinde Ateşi tutarak, yanında kefenini alarak, her türlü bedeli ödemeye hazır bir şekilde, İncil deki düşmanınıza dua edin affedin, ayetlerinin yerdeki temsilcisi olarak, zalimlere Allah’ı hatırlatan kavanoz dipli dünyanın faniliğini, aşkların en yücesi tanrının ve vicdan aşkı olduğunu, beni âdeme anlatır lawij destanı.
Lawijin hikayesi ile ilgili bir kaç farklı rivayet söz konusu. 1939 yılında yayınlanan ”El mecelleli el Batriqiye el Süryani’ye’’Süryani patrik hanesinin çıkardığı derginin Ocak, Şubat yani altıncı sayılarında lawij’den söz ediyor, tarihine yer veriliyor.
Mire Bota Celaledin Bedirhan zamanın Diyarbekır’in de Kürtçe lisanı ile neşredilen Hawar dergisinin 25. Sayısında yayınlatır. Bir sonraki sayıda, lawijin hikâyesine dair bir yazı yayınılacağım deyip vaatte bulunur. Ama 26,27,28,sayılarında bilgi yok 29.sayıda ortaya çıkıp hikayeyi anlatıyor.
Aslen Midyat Estel’den olan siyasetçi, yorumcu Altan Tan, bölgede yaptığı çok geniş bir araştırma sonucu 2011 yılında yazdığı Turabdinden, Beriyeye, aşiretler, dinler, kültürler kitabında, lawij hikayesine geniş yer ayırır. Aslen Batmanlı olup Diyarbakır’da yaşayan Selime Temo, Ramazan Engin gibi yazarların konu ile ilgili yazdıkları metinlere rastlamak mümkün.
Bu yazarların kitaplarını okumadan evvel, bundan takriben 32 sene evvel, Amerika’da yaşayan büyük dayım rahmetli Yusuf Hannuş bizi ziyaret ederken aziz annemle birlikte bu lawij hikayesini müzikal anlamda makamıyla söylemişlerdi.
Madem bu kadar bilgiler bir araya gelmiş, o halde hikâyeye başlayalım. “ Turabdin bölgesinde Midyat hudutları içinde Baminmin köyünde oturan Abdal (Evdal) Ağa‘nın yanında Süryani bir genç hizmetkar (Ğulem) olarak kalıyordu. Bu Süryani genç öz amca kızına (Bazı rivayetlere göre vaftiz babasının kızıyla Süryanice Karito) deli gibi aşık olmuş, aşkıyla evlenmek istemişti.
Ama Mesihin şeriatında buna cevaz olmadığı gibi yakın akraba evliliği de yasaktı. Caiz olmayan durum defalarca Süryani gence söylenmesine rağmen gönül ferman dinlemiyordu. İlahi aşkımla evleneceğim diyordu. Süryani hizmetkâr bir çaresi olmalı diyerek düşündü. Kendince bir çözüme karar verdi. Hizmetkarı olduğu evin hanımına yani Hamım ağaya gitmeye karar verdi. Bu tür girişimler bölgede gelenektir.
Dergüş
Ğulam, Hanım Ağa’nın huzuruna çıktı, “ Ez beğte dergüşa vede, un vi işi safikin” ( Evinizin Beşiğine sığındım, bu işi çözünüz.) aileden baht istedi, yardım talep etti, yalvarma ricalarda bulundu. Abdal ağanın, hanımına sığındı ve ondan yardım istedi. Hanım Abdal Ağaya ” Mafiryanın vaziyete karşı geldiğini, bir birini seven iki gencin nikâhlarını kıymadığını söyler.” Abdal Ağa, Mor Şemunu evine davet eder,
Mor Şemun Abdal ağa’nın evine gelir. Ağa evlendirmelerinde ne kadar ısrar etti se de, Mafiryan, Ğülem ve amca kızının nikâhlarının kıyamayacaklarını söyler. Ağa ya “ İncile ben inanıyorum, sen değil ağa, bu evlenme durumu dininize göre caiz, dinimize göre caiz değildir. Kilisemizde sosyal hayatın kanunlarını sen koyamazsın biz koyarız.” der
Yapılan açıklama üzerine ağa sinirlenir, gazaba gelir. Mafiryan ile arasında cereyan eden durumu mektup da yazarak bölge amiri, Cizre Miri Mıhemed Bege bildirir.Ağa mektubunda, “ Süryani din adamın iti atsızlık ettiğini, emirlerine biat etmediğini,”biraz daha, illeri giderek Müslümanların kestiği etleri yemediğini söyleyerek iftiralarına yeni bir ekleme yapar.” Ağa, görüşmede Mafiryana yemek ikram etmek isteyince, Mafiryan ikram için Ağaya teşekkür etti.
Süryaniler,40 günlük olan 20,25 Şubat’ta başlayan Büyük oruç ayındaydı. Mafiryan oruç nedeniyle Ağanın yemek teklifini geri çevirmişti. Bölgedeki Müslümanlar Süryanilerin oruç tutma vakitlerini biliyorlardı. Ağa bunları bildiği halde yemek olayını çarptırarak başka bir üslup kullandı. Mafiryan’ın Müslümanların kestiği hayvan etini yemediğini söyleyerek sorunu toplumsal bir boyuta taşıyordu. Fitne yapıyordu.
Normalı olan neydi: Müslümanlar, Hıristiyan olan insanların kestiği etleri yemiyorlardı. Bu bilinen bir durumdu. Gizlenmeyecek kadar açık olan bir gerçekti. Eskiden idil’de durum bu şekildeydi. Bu gün Avrupa’da istisnalar hariç Müslümanlar aynı yolda yürümeye devam ediyorlar. “Ne domuz etti yerim, ne de onların deyimi ile gâvurların kestiği eti yemiz çünkü murdaldır.” Bu durumu çok berrak ve nettir. İnsanlar boğazdan girene dikkat eder, ağızdan çıkan Gelavijeye dikka etmez. Mafiryan oruç ayından dolayı yemek ikramına hayır derken, Ağa siyaset yaparak mevzuyu başka bir boyuta taşıyordu.
Her neyse.. Cizire Botan Miri, Abdal Ağadan gelen mektup üzerine Mafiryani acele olarak Cizre’ye gelmesini emreder. Mafiryan hemen Cizre’ye doğru yola koyulur. Mir Mıhemed Beyin huzuruna çıkar. Mirin emri ile ona kase içinde zehir ikram edilir. Mafiryan, boynundaki haçı sağ eliyle alarak kasenin etrafına bir haç çizdikten sonra ve zehiri içer. Ama Mafiryan Şemuna bir şey olmaz. Mir bu durum karşısında şaşır. Hizmetkârını çağırdı. Ona, kasede zehir olup olmadığını sordu. Hizmetkâr kasede zehir olduğunu söyleyince, kaseye su çalkaladılar, hizmetkara içirdiler. Hizmetkâr içtikten, bir süre sonran rahmetli oldu. Mir bu sefer Mafiryanı yanına çağırdı. Denemek amacıyla şarkı söylemesini ve dans etmesini istedi. Gaye tahkir aşağılamaktı. Mafiryan “Ben din adamıyım, din adamlarının dans etmediğini bilmezmisiniz, dans etmem, ama dünyavi aşkın analtılmadığı, ilahi aşkın anlatıldığı Lawiji Kürtçe dilinde söyleyeceğim size."
-- Lo ew ci denge, ew çi heydane ew çi gur gure li azmana,
Denge nefir ü borizana hin dibejin kiyemete ü hin dibejin axhır zemene
-- (Bu ne sestir hey, bu ne feryad, bu ne gök gürültüsü,
Sur sesi, zurna sesi, borazan sessidir. Kimi kıyamet der kimi ahir zaman der.)
-- Lo Mırovo nizano, cahılo, bere xwe bı de azmana çıkas heşine,
U seyr bıke, li gere feleke hemü sterike, di rengin na
Ü süphan bike ji hudaye kereme belle heyf u ğabineta min te li,
Lı husnü u cemalle di wan ye ku paşike bıkewin halle ko em ketine.
-- ( Ey cahil insan dön de bak göklere ne kadar mavi, nasılda geziyorlar bak,
Feleğin çarkında yıldızlar rengarenk kerem sahibi Allaha tespih et.
Ki bunları göklere yerleştirendir. O ah ne yazık ki o hüsnü kerem cemale,
Ki sonunda o da düşecek bizim düştüğümüz hale)
” Meşhur Lawiji kurmanci diliyle söyler. Yaratı ki mir dinlesin lawijde mahşer gününden ve münafıkların görecekleri ceza ve azaptan bahsediliyor Mir ve etrafındaki heyet lawiji beğendiler. Mafiryanı Lawijden dolayı çok sevdiler.
Bir başka rivayete göre ise Cizire Botan Miri, Ağanın ona yazdığı mektupta, etinizi yemez demesi üzerine Mir, Mafiryana bir kuzu kestirir. Oruçlu olduğunu bildiği halde etleri sofraya getirir ve ikram eder.Mafiryan bu sefer boynundaki haçı tutarak “Ib şem abo vebro ruho kadişo” sözleri içinde mırıldanarak kurtarıcı Mesihin haça geriliş sembolü olan haçı etli yemekler üzerinde dolaştırınca, tüm yemekler sebzelere, yeşilliklere dönüşür. Daha sonra hazin bir ses tonu ile okuduğu Lawijde Allahın yanında, Mir, fakir, savunmasız, kimsesiz olanlar, hep aynıdır.’’ Lawijin dizelerini Mafiryanin hazin sesinden duyunca Botan Miri duygulanarak, hüngür hüngür ağlamaya başlar. Mafiryana etiklerinden pişman olur. Hürmet etmekten kusur etmez. Onu ödüllendirir. İyi sözlerle, güzel bir davranışla Torabdine uğurlar.Acak Abdal Ağa, İnsafa gelmiyordu. Gelişmeler istediği gibi gitmemişti. Hiddeti dinmiyordu.Suçsuz sebepsiz bir şekilde‘’ Basiliuos II- Mafiryan Mor Şemunu öldürüyordu. Mor Şemunun Lawij ağıtı; ağlamanın,yüreğin, titremesi dolup dolup taşıması,Lawij söyleme, şikayet, yalvarma, yakarış sitem, itiraz, anlamına gelmektedir.
Mihayil Rabo’nun yazdığı memleketler tarihi adlı eserinde, Lawij kürtçe olarak söylense de içerik olarak geçmişte Süryani Ruhbanların, taziyelerde Mor Şemunu yad etme, inancımızın geçmişte nelere mal olduğunun özetidir. Hangi lisanda söylendiği önemli olduğu kadar mekanlar, güzergahlarda daha önemlidir. Lawinç’in ilginç tarafı Süryanice yazılıyor, ama Kürtçe söyleniyor. Kişilerin yapmış olduğu hatalar Kürt milletine mal edilmiyor. Hatalar kişilerin hatalarında kalıyor. Lawiç ısrarla Kürtçe olarak yaşatılıyor. Peki neden böyle? Süryanilerin, Kürtlerle bölgede sosyolojik olarak yaşadıklarını bilmeyenler, içinde müthiş bir Kürt hayranlığı olduğunu düşünebilir, ama bu anlama gelmemeli. Yani Kürt idarecilerin kaşına ve gözüne duyulan hayranlıktan dolayı Lawiç Kürtçe söylenmiyor. Eski Kürt derebeyi, hükümdarların Süryaniceyi yasaklamaları, konuşursanız dilinizi keseriz ifadeleri, hatta bazı kiliselerde vaizlerin Kürtçe ile yapılması baskıları vardı. Münevver insan tabakası bunu bilir bilmeyenlerde ezıngamın’ ezıngamın diye devam eder.
Geçmişin acılarını dindirmek için bazen merhemler çare olmuyor, yarayı tedavi etmeye gücü yetmiyor. Araya dengbejler şairler giriyor. Hani gönülden gönüllere bir yol oluyor. O yol da görünmez misalli Mor Şemunun Lawiji yüzlerce yıldır izlerini sürdürerek günümüze kadar gelmiştir. Pek çok kültürde başlı başına bir ağıt edebiyatı oluşturuldı. 53 beyit olarak yazılan söylenen bu destan günümüzde hala söylenerek dile getirilmektedir. Avrupa’ya taşınması 1970 yılarda oldu. Silopi ilçesi sınırlarında olan Bassa köyünün Keldani papazı Keşe Bırho (İbrahim ismini ona çok gören etraf ona keşebırho diyordu.) 1960 yıllarında idile gelip kilisede Kürtçe vaaz verirdi. Şamas Diakon, olan güzel sesli oğlu ile Sleman bezo abemizin arkadaşı dır. Lawiji söyleyip durunca Sleman Bezzo bunu not edip yazar beraberinde isviçreye getirir.
Bunu yaşatılaması edasıyla sesi güzel olan aynı zamanda Şamas olan Pulus Necuma Lawiji teslim alır. Necum ailesi olarak rahmetli babaları Yusuf(Siso) değil idilin bölgenin dengbejlerindendi. Baba böyle olunca haliyle bu kabiliyet çocuklara miras kaldı. kadın erkek olarak, Süryani ilahileri, dile getirme, güzel sesleriyle etrafa duyurma özelikleriyle mirasa sahip çıktılar.
Bunu içine Kerim Aslan, Ğezale, Nisane yi unutmamak lazım. Bayanlar dan Vedia Görgis Toptaş Togan, Kerime Abla Beyt Meko Kayır, Afife Beyt Sabro Yusufko Sağ Tokuş,Edibe Özdemir, Naime Tutuş Kartal, Naime Odun Merfonu Aziz'in (Ezo) öğrencileriydi. (Bu alanda yapmış olduğu hizmetlerden dolayı kendisine Allah'tan rahmet dilleriz.) bu kadroların tümü taziye salonlarında fırsat buldukça Kürtçe ile Lawiji yaşatan ve ona hayat veren hazin seslerdir.Lawij gençlerin ölümü ardında söylenir. Bölgemizin kültürlerini yaşatan insanlara şükran borcumuz var.
Lawiji ve Lawij gibi destanlar bu bölgede yaşamalı yaşatılmalıdır. Süryani Kürt halkların ortak hayat hikayesidir.Bunun tespitleri vardır.
Türkiye’nin resmi dil tarihine göre memlekete 70 kusur dilin varlığından bahseder.Bu kadar milletler arasında kimileri kürtçeyi biliyor, söylüyor ve seviyor? Tabiî ki Müslüman olanlar yapmıyor. Ermeni’si, Süryani’si, Kürtçe konuşuyor. Müziğini söylüyor dinliyorlar. Bu az bir şey değildir, burada kafa yormak, irdelemek lazım. Bu gün bölgede fiziki açıdan nüfusumuz Abdal Ağa ve onun zihniyetini temsil eden fanatik insanların sayesinde binlere düşmüştür. Pilli bitmiş bir saat gibi durmuş olabiliriz. Bir ceylanın ürkek sesi gibi sesimiz çıkmaya bilir. Bölgedeki varlığımızı, İnsanlar merhamet zemininde yer vermeleri de olsa eski deyimle,
Süryaniler bölgede hala bulunmayan merinos kumaşı gibi, eskimeyen yıllanmış şaraplar gibi, Türkiye’ye gelen, gezen, dolaşan aydın nifiskar, entelektüellerdir. Manastırları, kiliseleri, tarihi mekânların kapılarında ziyaret kuyrukları oluşturuluyor. Medeniyetin izleri aranıyor. Mardin deki müze müdürlüğüne birİ yazsa yada sorsa hangi mabet evini ne kadar turist ziyaret ediyor. Bir öğrense insanlar. Peki bütün bunların bir karşılığı yok mu ? burada düşünmeye değer bir nokta yok mu ? bence vardı. Uzaklaştırılmasaydı bu ata diyarlarından, Konuşulan Kürtçecin üzerimizde büyük bir etkisi olduğu bir gerçeği vardır. Düğünlerimizde müzikal olarak bize eşlik eder cıvatlarımızda atasözleri, bizleri, dilimizi zenginleştirir di adeta. Lawij hikayesini anlamaya çalışanlar, Cızire bota Mirinin zalimce tutumu Mor Şemunun başından geçenler hazin ders çıkaracak nitelikte olmasına rağmen halen lawij hikayesini orjinalığına seddaket göstererek, kürtçe olarak söylüyoruz, yaşatıyoruz. Bu Süryanilerin, Kürt edebiyatını besleme, yaşatma adına en büyük armağan olarak hediyesidir. Ve bundan da mutluluk duyarız. Bu gün bu geleneği bozmuyoruz.
Lawiji yazacak sözümüz olduğuna göre müzikal anlamda yorumlayacak sesimiz de vardır.Burada mütevazilik, paylaşımcı, Egodan arınmış ruhu öne çıkararak, bugüne dek lawije sesiyle emek vermiş yeşil gözlü, kumral saçlı, zamanını idilin dar sokaklarında geçiren, güzel Hatunların gönüllerini hoplatan, duygu yüklü bir sese sahip olan Pulus Necum abemizin sesinden kelamını makalemize taşıyoruz. " Ruhum aşkım kaldı oralarda ey Beytzabday. Sokakları size sitemim var." diyor Pulus abem. Kederle, Felekle. hesabı olan, Murad almamış bir ses, mis kokan çay gibi. yerli, mahalli samimi, anne yüreği gibi hazin ve dertli.Çoğumuzun eksik kalmış yanımızı tamamlıyor bu ses.Dinleyin lütfen. Pişman olmıyacaksınız
Başka bir yazıda buluşmak ümidi ile şen, şakrak, sağlıkça kalın .
Lahdo sağ
Küçüklüğümden beri İdil’de olsun, yurtdışında olsun, daima Merhum Babam Melfono Aziz Oylu’nun Talabelerindende duyduğum ve her duyduğumda acaba niye Kürtçe okunduğunu ve anlamını bilmediğim Lewıj Ağıt’ının hikayesini çok güzel kaleme alan Abem Lahdoya candan teşekkürler. Sağol varol Abem, devamını bekleriz.