Her şeyin bir ilki vardır. İlkler her daim mühim, her daim değerlidir.
İlk aşk, ilk öpücük, ilk evlat, ilk ödül, ilk maaş ilk mezuniyet, bunlar zamanla hayat hikâyemiz olabiliyor. Yaşadığın toplumda medeni bir toplum için yapılan ilkler’de çok önemlidir. İdil, tarihinde ilginç olaylarla dolu, harcı, acı ve hüzünle karışmış bedeninde derin yaralar açılmış, olsada müsibet felaketine karşı durabilmiş dayanmış bir mekan . Erdemli bir yürek, sergilemiş hayatları diri tutmuş, sırrını, Siyah taşlara fısıldayan acısı, hüznü, umudu, yeterince seslendirilmemiş bir belde diyardır aziz idil.
Bu günkü yazımızda, Beytzabay idil tarihinin toplumsal yapısında Eğitim noktasında bir ilki yaşatarak üniversiteyi bitirmiş, hayata mühendis olarak göreve başlayan, muradına ermeden, toplumuna daha fazla yararlı olmadan, bize erken veda eden Musa Kayar’dan söz edeceğiz.
Cumhuriyet dönemin de idil Belediye reisi görevini 1943,1944 yıllarında yapan, aynı zamanda mümin, imanlı, bir aile geleneği olan Kaya ilesi, geçmişten kalma kadirşinas, vefalı hayırsever idiler. Bütün iyi niyetlere rağmen geçmişte Demirel’in deyimi ile zeka fukarası şerir olan Süryaniler tarafından, bezdirildiler, Haksızlıklara maruz bırakıldılar. Bedeller ödediler. Onlar ise tüm tepkilere rağmen, seviyeli, bağışlayıcı, erdemli, davranarak bizimle yaşadılar. Bunlar herkeste olmayan özelliklerdir. Yardım, hayırseverlikte öncülük etmiş aile çocuğunu, daha iyi bir tahsil alması için 1940 yıllında İstanbul’a gönderdi. İdilde ilklerin ilki olmuş, kıymetli, Peder , Cercis Abdulahat Kayar’ın oğlu jeolog Mühendis Musa Kayar’ın başarısı, aynı zamanda dram dolu, raflarda kalmış, unutulmaması gerekirken, ama maalesef unutulmaya yüz tutmuş, (Buda idil misali) gerektiği kadar seslendirilmemiş, gündem olmamış bir hayat Hikayesinin izini süreceğiz.
SAİNT – BENOİT ÖZEL FRANSIZ KOLEJİ 1947
İstanbul Beyoğlu ilçesinde bulunan Türkiye’nin en eski Fransız kurumlarından bir olma özeliğine sahip Saint Benoit aynı zamanda, İstanbullun en köklü Latin – Katolik - kurumlarından biridir. 1783 yılı resmi kuruluş tarihi olarak gösterilse de kurum tarihi 1362 yıllara dayanır. Buradan mezun olanlar Türkiye’de diledikleri üniversitelere, kontenjanlı olarak kayıtlarını yaptırabiliyorlardı. Bunun yanında, Türkiye’deki Süryani Katolik olan ailelere öncelik tanırlardı. Onları, bünyesine alır en iyi eğitim alabilmeleri için imkânları seferber
Ederlerdi. Dönemin idilinden Musa kayar, babası Süryani katolik
papazı olduğundan dolayı, babası tarafından onu ve de onun,
gibi Katolik bir ailenin çocuğu aynı zamanda akraba bağları olan öz dayım olan Hanna Hanuş Boşluk ile İstanbul’a tahsile giderler. 1947 idil tarihinde bir ilkti. Henüz 14 yaşlarına yeni girmiş bu iki idili genç, yatılı Fransız kolejine kayıt edilir. Beraber kolejden mezun olurlar. Dayım Hana Mardin’e dönüp DÜMES Fransız şirketinde tercüman işe başlarken, daha sonra Müdürlük vazifesine kadar yükselir. Musa Kayar İTÜ Jeoloji bölümüne kaydını yapar Mühendis olarak mezun olur. Mezuniyeti, İdil’de büyük sevinçlere vesile olurken, Yüksek İstanbul Türkçesinin idilde konuşmasına vesile oluyordu.
Gençler onlara imreniyordu. Musa idil’e izine geldiği zaman baba
evinde, abesi olan rahmetli Efrem Kayar evin’de insanlar yerlerde,
oturup cıvate sohbet ederlerdi. Bağı , bostanı olan komşular , üzümleri, Kavun, karpuzları keyifle ikram ediyorlardı. O devirde kayar ailesinin, büyük kızı olan sultan ablam ufak boyuna rağmen evin hamaratı (Kebanisi) oluyordu.Ortada bir topaç misali vır vır dönüyordu hizmete kusur etmiyordu.
İSTANBUL RUM ASILI MARGRETE İDİLE GELİN ADAYI OLUYOR
Askerliğini As teğmen olarak infa eden Musa Kayar, askerden sonra, petrol şirketi Schell de mühendis olarak görev alır.
Türkiyenin bir cok vilayetinde toprak tahlileri yapar petrol izlerin peşine düşer . Sultan ablamın anlattıklarına göre ilk maşına dokunmaz tümünü idil’de fakir olan ailelere dağıtılmasını ister.
Bu ara babasıda din adamı olduğundan dolayı oğlunun evlenmesini elzem olarak görür, bir de var olan adet gelenekler İstikametinde yürümek lazımdi. Okul bitmiş gurur duyulacak bir görev var, o zaman vakit kaybetmeden Musa’ya yakışan bir gelin bakmak lazım.
YUNAN GELİN ADAYI MARGRETE
Kendisi gibi Yüksek okul mezunu olan Margret ile istanbul’da tanışırlar. Yunan adetleri bizim Süryani adetlerine benzediğinden Hıristiyan olduğundan dolayı anlaşmada, din Mefhumu kolay bir avantaj sağlıyordu. Yani Kürtlerin deyimi ile ”Fıleh ve fıleh bıge”’ Hıristiyan Hıristiyanla evleniyordu. Musa, rahmetli babasına haber Gönderiyordu, adet ve geleneklere göre kızı istemeye İstanbul’a gidiyorlardı. Kız aileden isteniyor, Musa Margret ile nişanlanıyordu. Baba Mardin’e geri dönüyor, çünkü o dönem Mardin’in mekezinde, Bulunan şu an bir kısmı müze olarak kulanılan kilisenin papazı idi.
10 EYLÜL 1961 DIM DIM DÜŞÜYORDU İDİLE DIM DIM….
Musa görevi gereği Mersine gitmiş. Petrol arama çalışması ardından, Adana’ya uğruyor. Adana’da, İdilli aile, rahmetli Pulu el Hori’nin çocukları, Hollanda da yaşayan benim için çok değerli abem Behnan Rısko Külen’in amca çocukları, rahmetli Zeki, Münir kardeşler Adana’da bir gömlek imalat atöyesi çalıştırmaktalar. Aynı zaman da
Musa ile Karibo yani kirvelik bağları vardı. Kendileri de Süryani katolik cemaatinden idiler. Bu iki kıymetli aileler arasında güçlü bir aile bağları ve dindaşlıklarda mevcutu. Onlara uğramadan olmazdı.
Musa’nın bütün aklı İstanbul’da. .. Onu bekliyen bir nişanlısı var. Düğün hazırlıklarına başlamış, İstanbul’da ev tutmuş, evi döşemiş, heyecanlı ve gündemi yoğundu. Sabırsızlanıyordu. Kalbinde uçak gelse de, bir an evel İstanbul’a gitsem diyordu. Uçak Kıbrıs’tan Adana’ya gelecekti. Musa bu uçakla İstanbul’a uçacaktı. Musa THY Foker f 27 tipi Uçakla Adana’dan İstanbul’a havalanıyor.4 mürettebat, 26 yolcu uçakta seyahat yapıyor. Uçak Ankara yakınlarında alçaldığı sırada kontrolü kaybederek düşüyor. Musa’nın da aralarında bulunduğu 30 yolcu düşen uçakta hayatlarını kaybediyor. Ölenlerin arasında, İdilimizin gururu Kas Cecis ailesinin, jön denecek kadar yakışıklı olan, biricik oğulları Musa hayatını kaybediyordu. İngiliz haber ajanslar, TRT radyoları birinci haber olarak veriyordu uçak kazasını. Kısa zamanda bu haber idile tez ulaştı. Kazayı duyan şok oluyordu. Tarih 10 Eylül’ü 1961 gösteriyordu. İdilin Kerpiç damlarında vel vele sesleri göğe yükseliyordu. Vücutlar damlara dım dım düşüyordu. Yani insanlar sinir krizini geçirerek yığılıyorlardı. Rahmetli Minas Küce Musa ile teyze çocukları idiler. Devamlı Radyo’yu dinlerdi. Minas amca radyoyu dinlerken kaza haberini işitir. İlk solukta Efrem Kayar’ın evine varır. Bana Musa’nın adresini verin, bana çok lazım deyince, Kaya ailesi Minas’ın halinden şüphelenerek olanları artık anlamıştı. Ailesi kazayı duydu. Baba Mardin’de. Kardeşi Efrem amca, cenazeyi almak için Ankara’ya gider. Efreme kardeşin ismini sorarlar, Musa Kayar der. Cenazeyi Morgda ona gösterirler.Musa’nın parmağında nişan yüzüğü, nişan yüzüğünde nişanlının ismi Margret yazılıydı. Çanta dolusu evraklarla birlikte cenaze kardeşine teslim edilir. Nişanlısı kaza haberi duyunca sinir krizlerini geçirir. Paul adında abesi Ankara’ya gelir, Musa’nın cenazesini görür ve vedalaşır. Cenaze Mardin’e getirilir. Meryem Ana Kilisesinde dini tören yapıldıktan sonra Musa’nın cenazesi Mardin’den İdile getirilir. Cenaze idile girişinde mahşeri kalabalık ağıtlar eşliğinde karşılanır. Duyan evinden fırlayarak, Musa’yı son kez karşılamak için cenazesine koştu. Annem dayı çocuğu olan Musa’yı Kürtçe ağıt yakarak karşıladı. “ Ez rebena wi lavi me, ez jı tere ne minim dınyaye keke Musa.” Cenaze defin etmeden önce babasının evine getirildi, siyah taştan yapılan,içi ovalı, cırn dediğimiz taşın üstüne, sedef renginde olan tabutu bıraktılar, ailesi ile baş başa bırakıldı. Babası Abuna Cercis, tabutun içinde cansız yatan oğluna eğilerek.”Yapma oğul yapma, öyle deme, sen burada olamazsın.” Acıklı feryadına göz yaşı eşlik ederek kalbinde korlar yanıyordu. En büyük acıya karşı, imanlı gönüller sabır etmenin yolunu bilirler. Evlat acısını yaşasalar bile rablerine hamde etmeyi bilirler. Acılar dağlar kadar büyük te olsa, baş kaldırmak, isyan etmek iman abidelerin akıların ucunda bile geçmez. Neticede insanoğlu oldukları için duyguları bazen mantıkların önüne geçerek duygusal davranmalarına sebep olabilirler. Elinde doğan, büyüyen çocuğunu toprağa gömmek her insanın dayanacağı bir acı değildir. Her ölüm erken bir ölümdür.Tabutu açılır, Babası oğluna eğilerek son bir kez bakarak,”Oğlum sen olmadan ben uzun süre yaşayamam,Allahım, çocuğumu aldınız, kalbimin meyvesini kopardınız, ben kulunuza tahammül ve dayanma gücünü ver, ihsan eyle yarab. Musa Kayar, İdil Mor İşaya Süryani mezarlığında düzenlenen dini törenin ardında toprağa verildi.
Musa’nın ölümünden sonra babası uzun yaşamadı , 27-6-1966 yıllında vefat etti.
İdil’in ilk mühendisinin hazin sonu,hayat hikayesinini burada sonlandırıyoruz. Başka bir yazıda buluşuncaya dek diyelim bir şiirle nokta koyalım.
Ne kaldı hatırımda diye sorsalar bana,
Bir de kulağımda tek çarptının kapının sesi,
Bir gözümün önünde yanıp kül olan seneler,
Elimde olsa alırdım zamanı geri,
Yatardım, kapıya gideceksen ez beni,
Açılan yaraya elden çare olur mu
Sensizlik hicran zülümdür bana,
Yazsam derdimi kalem düşman kesilir kağıda,
Anlatamam, anlatamam, derdimi.
Sayın kardeş Lahdow sağ Bu unutulmaz bir vakayı çok küçük bir yaşta olduğum halde Hatırlamaktayım çok acılı bir şekilde Hayata olmayan Değeli bir Aileden Olan merhum Musa Kayarı (Abune Kas Çercis) anıyoruz Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun Nur içinde yatsın Bu güzel Aile Yılarca Her Günü Yemek Vaktinde İdil’de Sığınmış Kilisesinde yer alan Berfu kimsesiz olan fakir keri Her Allah’ın Ğünü Amcamız Efrem Kayarım Kıları Ölülerin Rahmetine Yemek Dağıtmaktaydılar . Onun için Lahdow kardeş bu Yazdığın bu Hıkayeler İdilli Kardeşler için Çok değerlidir . İnanki sana nekadar teşekkürler etsek azdır Senin Bu yazdıkların Bir Tarihi Eserdir ve Herkes bunları Zevk le Takip ediyor Bu güzel Yazıların Devamı için Başarılar dilerim .