İdil'in Çarşısı...Tando Sefer'in Sofrası

Çocukluğumuzdak ki Hezex, İdil,tarihi, kültürü ile çok güzel bir ilçeydi. Dar sokakları, Kerpiçten yapılan evlerin sıcaklığı, bu evlerde yaşayan sosyal yaşam ve hareketlilik, hoş görülük, misafirperverlik...Sosyal hayatta Fılehi, Müsülmanı, inanç gözetmeksizin, birbirlerine güvenmeleri, yakın akrabadan daha samimi birbirine karşı davranmanları, onları birbirine bağlıyordu. Kimi akrabalardan daha yakın komşuluk ilişkileri, karışık yüzlü insan manzaralarına şahid oluyordu  Beyzabday, idil insanları.

Eski sokaklardan geçerken, evlerin avlusuna bakıldığında, tahta melbetli pencerelerin kenarlarında, Gaz veya Vita yağının paslı teneke kutularının içinde yetiştirilen güller, çiçekler evlere ne güzel görüntü veriyordu... Bir gözü kırık olan, bezle kapatılan pencere, gözününün aybını örtüyordu. Süryani ev kadınının hamarartlığının yanında ince belliği,1960'lı yılların modası eteklerin altında, giyilen  geniş İspanyol paça denilen sarı,yeşil pantlonların zevkleri...Film yıldızı Leyla Sayar'ı hayel ederek, bel kırarak, kapıdan kafa çıkartıp, sokağa saldığı sabah gülüşü, etrafı aydınlatıyordu. Sokaktan geçen köylü, Behnana, Hanna'ya  "Sabahı el heyr keke" yani günaydın abi demisi sana büyük bir enerji veriyordu. Müzmin  gizli aşıklar, yollarını görmek istedikleri kızların sokaklarında  gözlerini kesiştiriyordu. Bekliyorlardı.İçinde, gizli bir duaları vardı benliklerinde, sabah güneşi doğsun, şu çamurlu  sokaklara, gizli aşkım davet  etseydi beni, şu elmalı yanakları görseydim, hayellerini kuruyorlardı. Bildik bir yer, tanıdık insanlar, ilginç  potreler, ilginç yaşamlar, tarihsel tanıklıklar, en önemlisi  bölgenin ağzı, sevgi içeren birer ses tonuyla sosyal hayatta akıp gidiyordu...

İdil'e yeni ayak basmış Kürt komşunun, Süryani sözlüklerde bulunmayan kelimeleri, annenin kızına " Ka were wede delle, şıllıke" söylemesi, yaşantınısının naturel çıplaklığını ortaya koyarken, kulaklarımızın misafiri, mizahi bir dil tonuyla, masumiyet yüklü sözcükleri, havşlerin, avluların taşları arasında ki harc  olarak yerini alıyordu. Aziz annemin deyimi ile " Malla  mired be Ğudeye" sahipsiz viran olmuş yarı yıkık evlerin önlerinden geçerken, mahelle horozunun  yerde, yakaladığı Tavuğun ensesinde.. Finalı oynayarak, ortamın ne kadar huzurlu,güvenli ve özgür olduğunu adetta gösteriyordu.

Eski ilkokul hademesi Yukarı Mahalle Muhtarı amcamız İsa Hante Pulguyu karşılıyor sabahları, elindeki kahverengi  tarağı, yürüyerek, aynasız olarak taradığı saçlarını birantin jole ile parlatarak, esas duruşa soktuktan sonra darıcık sokaktan, düşünceli düşünceli çarşıya çıkması.. Mahalleden çarşıya, Yukarı mahalleden çarşının ağzından çıkılıyordu. Sol tarafımızda Gebro Topale Hoteli daha sonra PTT binası, yanı başında eski  Rısko Amso Kahvesi,  Şemun, Lahdo  ailesi  değerli İbrahim Sagur hocaların aile mülkiyetinden çarşıya varılıyordu. Buralar her ne kadar Lahdo Sagur sineması olark bilinse de, temelde Kerim Kopar öncülüğünde,  İdil'de Şefik Seven ile birlikte İdil'de ilk sinema tarihine imza atan şahsiyetlerdir. Karşısı terasalı Malfona kahvesi... Süryani İdil ilahiler öğretmeni, gözünden özürlü olduğu için Kürtlerin Kör Izo dedikleri şahsın kahvesi  bulunuyordu. Aziz Öğlü  iki gözünden özürlü  olmasına rağmen, İdil'de sayısızca evleri olan, bankınot para birimlerini bir dokunuşta tanıyan, güzel hanımların bileklerine dokununca isimlerini çıkaran müthiş bir yetenek ti Izo Körü Amca. Bir anı anlatayım; Kürtlerin Izo körü dedikleri, çarşıya çıktığında, aileden birleri koluna girer. Öyle çıkardı çarşıya. Günün birinde karısı Hatun koluna girmiş, çarşıda  gezerken, Osman Ay Ağa dediğimiz Osmane Alakamşi, bunları izlerken etrafa veryansın ediyordu.Yahu bu nasıl bir iştir böyle? Ben ağayım, dört gözlüyüm, sağlıklıyım, devlemendim, zenginim, çarşılarada  yalnızım. Bu Kör Izo'nun bizim  bilmedğimiz ne özelği var ki? Jilet gibi karı, koluna girmiş, onu gezdiriyor. " Ne eze bı pekım,  patlalamak üzereyim  diyordu."  İzo Körü'nün İdil'in sosyal hayatında önemli bir yeri vardı. Sosyal yaşama renk katıyordu. Başka bir zaman da anılarını yazmak isterim.  

Pazar günleri çarşı cıvıl cıvıldı. Süryaniler, Kürt gençleri, Köylüler, Pazar günü nedeniyle çarşı izinine çıkan tabur askerleride eklenince çarşı kalabalık oluyordu. Tekel bayiisi olan Yusuf Mihayel Külen dükanından alınan, Gelincik, Bafra, Yenice,  Bitlis, Harman sigara paketlerini alırlardı.Vatandaşlar, beyaz gömleklerin ön ceplerine yerleştirirken, cepten sigarının markası okunacak şekilde görünüyordu. Vatandaşa bu durum fors ve özgüven verirken, paketlerden çıkarılan sigaralar yakılırdı, etrafa tüf tüf dumanını tütürüyorlardı. Bu durum gençlere müthiş bir hava ve enerji veriyordu.. Mardin'den gelen Aziz Baran şirketine ait  otobüsler, Bir Heskodan virajı alır almaz mikrofonunu sonuna kadar açardı. Nuri Sesigüzelin seslendirdiği  "Sürme çekmiş  gözlerine, inandım yar sözlerine, ahle Cemo vay le Cemo, ez kurbanım bejne Cemo" türküsü, güzeller güzelli Esteli Kasap Muhidinin kızı Zekiyeyi çarşıdaki Mor Şemun kilisesi bitişiği, eski Ziraat bankasının olduğu evin avlusundaki taht üzerinde ki derin uykudan uyandırıyordu. Muavin, camdan başını çıkarmış arapça yol verin diye bağırırken, otobüsün çarışıya gelişi büyük ilgi çekiyordu.Vatandaşlar etrafında toplanıyorlardı. 

Zekiye Er, bizlerin, Adil Binici'nin, Gevriye Tan'nın sınıf arkadaşı idi. Zekiye Güzel bir kızdı. Sosyal hayatımızda gençlerimizin hayalerini süslerdi. Babasının besledği Keçi sürüsüne, haftada 5 lira karşılığında çobanlık yapan abemiz  Behnan  Konutgan, Tuma Arpaz Sisiko  bu güzeliğe yakın olmak lüksünü yaşıyorlardı. Susuz, Ekmeksiz, güzele yakın olmak için çobanlık bile onlara  zevk veriyordu. Zekiye'nin güzelliği, onların hayat mücadelesinde verdiği zorluklara karşı teselli ediyordu. Fıleh olmamızdan dolayı, hayranlığımız, sevgimiz hayel de kalıyordu. Sadece sevebiliyorduk... Fılehi zordu... Kedinin vitrindeki ciğere bakmaktan öte bir şeye yaramıyordu, fılehlerin Zekiye sevdası bu kadar olurdu.. 

Yani bir züğürt teselisi  gibi bir şeydi. Fılehlık olmasa  Behnan ağabeyimizin o devirdeki  yeşil gözleri ile  sarı saçları, Göksal Ersoyu andıran yüz şeması değil Esteli Zekiye'yi, at üzerine binmiş kısmetine giden gelinleri, at üstünden indirir, arkasına koştururdu. İdil'in mehtaplı gecelerinde yıldız bile saydırırdı.

 (Ne de olsa malla hata bodure)  Kurmanci  deyimi ile " Agıre  dare jı kurme dareye." Odun közlüğünde küllenen ateş idi. Zekiye'nin  güzelliği, tutkusu, yoldan geçen, sefilin kalbini eritiyordu. Behnan'a, Esmerenin oğlu Ahmet Öğüş'e, bugün  ardından söylenecek "küçük yaşta bir yar sevdim vay neni, ah neni" hoş anıları mısraları ve sergeji kaldı. Çarşıya dönelim... 

İdil' in illk orta mektep Müdürü Ali  Aygül sarsılmaz asaletli duruşu, aynı dönemin öğretmenlerinden, Hüseyin Çalışkan'ın  öğrencisi Cizre kökenli Suzan Luxs  daha sonra Sönmeztürk aşık olma haberleri köylü kısmını bir sinek oğultusu kadar ilgi çekmezken, memur, öğretmen, esnaf, orta okul talebesi olan öğrenciler, arasında  pıs pıs lere  sebep oluyordu. İdil, tarihinde böylesi bir aşka ilk defa şahid oluyordu.

Çarşıya ilk adımı atanlar karışık yüzlü insanlar, üzerinde yük olan köylünün getirdİği  Eşeklerin arada bir anırmaları, yol kenarında, Hespiste cehennem  deresinden getirilen (Pahnike ) Balıkların naylon kablar içinde atığı taklalar, Cizreli Abdülbakinin  ortaya  yığdığı ( Sewf şelali u hak helali weren sewa) bağırarak satmaya çalıştığı Elmaları, Manifaturacı Mansur Bahıkko Tan dükkanı  önünde elle örülen Şıkro Mirenenin  satmak istediği  Süryani el emeği ömürlük çorapları, Lahdo Rısko Kayar ile Kurmanç köylünün inatçı pazarlığında, köylüyü ikna etme taktği olarak, (Hude vekile te be ) Allah vekilin olsun diğeceğine (Yastık ımxhade vekilele te be) kelime çalımı ile deyip  ikna etmesi, göz merhemi arayan köylünün İdil Zirat Bankasından sorması, çarşı iznine çıkan askerin Esteli Bakkal  Davud Yasinin babalarından  şişede duran sirkeyi  şarap sanarak...  Sofu Amca hele şu şarap şişesini ver demesi karşılığında Sofinin kızarak  apış arasını göstermesi al sana şarap demesi, erkeksizlikten yanıp tutuşan  Bakkal Besso'nun, çarşı ağzında bulunan onurlu kadın  Perihan Binici teyzemden, tit tir titremesi  hepsi  bu bahtsız be mırad çarşının sosyal hayatında dönerken, şapkası başında, sigarısı ağzında, çarşı merkezinde lokanta işleten, sakin duruşuyla, esnaflığıyla bir amca İdil'in sosyal hayattında dikkat çekiyordu.

Süryanili Hezexın bir dönemine damgasını vuran tadlar, farklılıklarla örtülü, kültürel dokusunu bir daha anımsamak üzere kaybolup gitmeden Sefer Casımın Lokantasını yazımıza konuk ettik. İkramın yanında kendisini yad edeceğiz.Yemeklerin, Kürtçe deyimlerin, yok olan Süryani Kültürünün peşine düşüp bölgemizin espirili hayatın sırlarını izlerini bulmaya çalışacağız.

İster Sefer Casım, ister Sefer Keçel, ister Turabdin bölgesinin 5 yıldızlı  unvanlı ismi olan Tando Sefer deyin. Aynı  adreste buluşacaksınız. Mekan, konum olarak, Hanna Gebro Habib Gırco ailesine ait yan yana üç dukandan biri de Sefer Amcanın Lokantasıydı.

Dükkanın biri  Cizreli Kahveci Kasım Yıldar, ikincisi  Behnan Şuşke  berber dükanı, Üçüncüsü köşe  başı dükan devrin Sefer Casım Lokantası olarak göz ardı edilemiyordu. Buraya yeni tatlar, farklar kazandıran, geçmişin bu gizemli mekanını  konu edeceğiz. Bu günkü mekalemizde Süryanili İdil'in bir  dönemine damgasını vuran, farklılıklarla örtülü  kültürel dokusuna  bir daha anımsamak üzere kaybolup  gitmeden, tadılmamış  damak,  tanınmamış yemek, türünü buraya taşıyıp  ikramın yanında tekrar kendisini  yad edeceğiz. Yemeklerin, Müziğin  ve yok olan  kültürün peşine espirili  hayatın sırlarını izlerini, bulmaya çalışacağız. Tando sefer  lokantasını  yazarken  duygulandım. Ama aynı zaman da çok önemsedim.

Kimdir Sefer Casım? 1930 yılarda Cizre'de doğdu.1945 yılarda kardeşi Fariz, babası annesi Lijmeke ile  İdil'e geldiler. Yukarı Mahallede Abut Bilen'in evinin bulunduğu mevkinin bir üstünde, bizlerin, babamızın baba evi olarak bilinen sokakta dedemizin evin bitişiği, bir dönem Hanıke Sare evlerinde oturdular. Yani yeni hafızada  Hanna Topale Pusunçların oturduğu evdi.

Sefer Amca gençliğinde cüseli iri bir yapıya sahip değildi.  Saçlarınının seyrek oluşu lakap olarak Süryaniler Sefere Keçel ismiyle anılıyordu. Daha sonraları annesi Lijmıke, Keçel ismini beğenmemiş, kısa tıknaz oluşu itibariyle kuremin keçel değil, Gameştır diyordu. Mahalli Tanto deyince bu ismi Sefer Amcada sevmişti. Tanto Sefer ismi dilerde hitap edilen olmuştu.

Annesi Lejme Teyze hünerli lafını seçmesini bilen Türkiye'deki gelişmeleri takip edebilen, bir kapasitesi  vardı. Sesi güzel sözlü kültürde dolu dizgin Babamın, Annemin komşusu olması dolayısı bazı anılarına şahid olunuyordu. Cumhuriyeti  kuran liderleri biliyor, bunların başında Atatürke hayranlığını şiirlerle dile getiriyordu." Kemalo kemalo kemalo lo, Şapka derexısti kemelo lo, şapka ye tırkaya kemelo lo, Ğorten ye kürdaya  Kemalo kemalo lo."

Burada bir duralım okuma yazması olmayan, böylesi bir bayan ne dizeler dile getirdyordu efendim? Annenin çocuğu, eski çarşıda, şu anki çeşmenin hemen üstü orada Hogaz Çalı, Hüre Teyzelerin evlerine gidip gelmiş. Hogaz ailesi  Ermeni asılı Cizre bölgesinden 1915 katliamlardan sonra İdil'e yerleşen bir aileydi. Aile ayakkabı tamiri, pine atma işi ile ilgileniyordu. Sefer Amcayı yanına alıyor, karınca kararınca beraber çalışıp, ekmek yiyorlardı. Sefer amca İdil'in sosyal hayatına çırak olarak başlıyarak esnaflığa ilk adımı attı.

Sefer Amcanın mutavazi mutfağı, etkilediği İdil çarşısında, bahsentmenin  önemi vardır. Çünkü bu mekanda cepleri dolu olanlar yoktu. Kalbi zengin ve ferah olanlar vardı. Süryanili İdil hafızasında  yer tutmuş, kültürel miras olarak hem Lezzet beleği hemde sosyal hayat olarak değerlendiriyoruz. Sefer amcanın sofrası desek daha doğru olur kanaatindeyim..

Yemek mutfağı 3-5 senede oluşan şey değil, o topraklarda  yaşayan, bütün halkların süzgeçinden süzülüp gelen bugüne taşındığı bir değer. Günümüz İdil çarşısında içine kapanık,din temelli hareketliliğin olduğu bir toplum var. Süryaniler ‘’ Bir varmış  bir yokmuş’’ konuma  düşmüş, kapıları sürgülü, kiliseleri gibi yalnızlığın kadere itilmişliğin içinde yaşamlarını sürdürüyorlar.Teyzemiz Makbule Edo, inadına ben burda doğdum burada öleceğim  diyerek İdil'de yaşamaya devam ederek o toprağa teslim oluyordu.

Tando Sefer'in Lokantasında lezzetlerin üç sırı vardı.Türlü, Metfüni, Tırşık menüde bulunan yemeklerdi. Üç yemek bir yemekti, müşteriye söylerken üç yemek oluyordu.Türkçe konuşana Türlü, Arapça konuşana Metfüni, Kurmanci kısmına Tırşık var diye buyururdu.Temelinde bir yemek olan Tırşk, sunum da üç yemeğe dönüşmesi İdil'de hayat buluyordu. Bir taşla iki kuşu değil üç kuşu vurma hedefi oynuyordu. Görülmemiş bir lokantacı çalımı oluyordu.

Bu kadar vel vele içerisinde  karnı zil çalan köylünün  madem şehre  gelmişim, felkten bir gün çalayım, güzel bir yemek yiyeyim düşüncesiyle lokantaya doğru yönelirken,yanı başında bulduğu Sefer Casım, tahta masalı lokantasına doğru yanaşır, kapı önünde, ayağında  hafif  beyaz tahta  kapkap papuçlu, ustaların ustası Sefer Amcanın " Keremke rine cem men" Cizreli olduğu şivesinden anlayan köylü  temkinli bir şekilde, yüzüne baktı, gösterdiği yere  oturdu.

1960 yıllın da İdil'de baraj gölet inşaat çalışmaları devam ediyordu. Diyarbakır bölgesinden gelen işçinin biri  lokantaya gelir. Pirinç yemeğini ister. Pirinç yemeği masaya gelir.. Sefer Ustaya " Bu pirinç Karaçdağı Pirinci mi?" diye sorar. Sefer Usta " Yok Hespist işi dir. " deyince müşteri  anlamamış olacak ki tekrar sorar. "Usta bu pirinç Karaçdağı pirinci değil miy di?" deyice Sefer Usta kızarak cevap verir " Evet Kuze kere ye Pirinci dir." Deyince müşteri vallahi bir şey anlamadım der. Sefer Usta valahi el Kerim bende hayatımda Karaçdağı diye bir Pirnç duymadım begim der.

Müşteri seçmezdi. Her kim kapının önünde geçerse "Kerem ke" buyur ederdi. Hasene Ayşo hariç. Hasene Ayşo gariban, genç yaşta aşık olmuş, Ayşoye varamayınca, kafayı sıyırmış  yollara düşmüş, sazı elinde İdil'in sokaklarında yaşayan Cizre'li bir vatandaştı. Camiide yatıyordu. Sefer amca ona defalarca bedava yemek verirdi.Osman Ağa Alakamışi  kendisine coğu zaman yemek ısmarlardı.Yemek önüne gelince bir iki saattan evel masadan kalkmazdı. Kemikli etti  dişleri arasında  gezdirir dururdu. Yemeğini yer otururdu. Kalkmazdı...

Sefer Usta seslenirdi: "Hasan te Ğuvarın hılas ne ker "  " O ho Sefer Usta, bıh ne ğeve fereh bıke camer" derdi. Tando Sefer lokantasının bitişiğindeki Behnan Şuşke Saçu eniştesi İbrahim Alyakut berber ve fotoğraf dükanları  önünde oturmuş, siyah  körüklü, siyah beyaz fotoğraf makinesine poz verirken anlatıyor gibidir. Derdi, borçla yemek yiyen, aybaşından ay başına ödemek isteyen  memur müşterlere, Sefer Ustanın  ilginç bir kayıt defteri vardı. Boş bir karton parçası müşterinin isim baş harfi  kalem olmadığından dolayı, siyah bir kömür parçasıyla karton üzerine, yemek borç adetini belirliyecek çizgileri yan yana çizerdi. Okur yazar  değildi. Ama onda çareler tükenmiyordu. Müthiş bir Tando Sefer  zeka ve becerinin yönüydü. Bu beceriler ancak Cizre'de ( Cuhu) Yahudi, Ermeni mahellerinde tezahür ederdi. Çünkü diğer, Kurmanç Köylüsünde 60 sene evel böylesi bir özgüven böylesi bir renk görünemezdi.

Bugün bölgede böylesi bir atmosfer varmı? bence yok...Govendeler, halaylar çektiler. Kırmızı, yeşil, sarı mendiller bağladılar. Ama bu atmosferi getiremediler. Cizre'nin güzel seslerini bu günkü lokantalara  mevan edemediler. Aklımızda kaldı. Cizreli Muharremın hazin sesi Şemun Topale lokantası önünde yarı sarhoş bir şekilde oturup gecenin ortasında Kürtçe söylediği " Vi krese kıtenı lı xhva neke, lı kolane Hezexe ne gere, sutale  kunde Hezexe zafen" şarkısı ortama sosyal bir ayar veriyordu." İnce ketenli elbiseni giyip Hezex de dolaşma  zügürtüsü ipsizi çoktur." şarkının türkçesi...

Sefer Amca daha sonra evlenir. Muhidin ile Hayriye  özmen'in kızı Fahriye Hanımı kendisine eş alır.  Özmen ailesi her ne kadar Cizre'li oldukları söylenip bilinse de aile ile ilgili arşiv taramamız Mühidin Özmen köken olarak kürt değildi. Arapça konuşan, mıhelmi  arap asılıdır. Muhidin Özmen'nin hanımı Hayriye teyzenin Cizre'li olması dolayısıyla, Cizre mühürünü taşımak zorunda kalmıştı. Çocukları İdil'de arapçalarını hep saklama gereğini duymuş olmalılar ki çoğu insanlar onları Cizre'li biliyorlardı.

Bunların ablaları olan Fahriye teyze Seferle evlenir.Yukarı Mahalleye taşınırlar. Şu an çarşı merkezinde bulunan, devletin uzun zaman hapishane olarak kulandığı  Beyzabday Hezexın en eski kiliselerden sayılan Mor Şemun Kilisesi karşında ki şu an boş bir alan mülkleri Siso Arpazlara ait olan tek gözlü olan eve taşınır. Uzun seneler bu evde otururlar. Fahriye Abla zararsız ve sesiz, barışcıl bir yapısı vardı. Komşuları olan Şemun Yakup Neze Sefer ve bütün ailesi İdil'e gelen Kürt aileler arasında en halimi en makbulu en efendisi olduğunu söylerdi. 

Tando Seferin lokantası en azından farklı  renkleri, simaları birleştiriyordu. Sefer Amca sanki her zaman hayatımızın içinde olmuş, kendisini oğlu Remzoyu, Sabahı onlara karşı bir yabancılık, his etmedik hem şapkasından, hem yüzünden hüznünden hep göz gönül beleğimizdedir. Süryanili İdil çarşısında dürüstlüğün  abidesi yalnızlıkların, yoksulukların  starı idi o etrafa mukallid taklit ve neşeli  gözlerinin ardında ki hüzünkar bakışı çocuklarına yansıtmıyordu.

Günün birinde  Rısko Amso kahvesinde, Esteli Seyid Esat Atalay  İdil'e yeni gelen bir kaç memurla rahmetli  amcamız Görgis Sağ ile oturup sohbet yaparken, oğlu Remzi geldi. Kürtçe baba eve şu lazım bu lazım diyerek istekleri saymaya başladı. Kendisi gayet rahat istifini bozmadan dinledi. Türkçe olarak " Oğlum Remzi eve git, duşunu yap, pijamanı giy, sütünü iç, sana ait olan karyolan da yat. Remzo şaşırır, geriye doğru döner. Konuşmalara şahit olan memurlar, kulaklarına inanamazlar. Çünkü İdil'de kimselerin böylesi bir imkanı yoktu. Bakışmalar, gülüşmeler havada uçuşa dursun, Sefer Casım burada başka başka hayatları yaşamak oğlu Remzonun da hakı olduğunun gerçeğini dile getiriyordu.Yoğurtan kıl çeker gibi çok sesiz bir sezgileme ve  haklı bir sesleniş böylesi balyoz gibi laflar Cizre'lilere mahsus olması lazımdı.

Kapı komşuları olan Bahe Izonun oğlu, Edip evlenince Sefer amca, düğünde ön tarafta oturur. Önüne gelen, dolu şarap taslarının sayısını saymayı unutunca kavga, ğır, cır olur, ama selametle evine götürürler...Behnan Rısko Gülen ile rahmetli babam Sefer Tandoyu tanıyan simalardandır. Sefer ile babası Hanna Salo Aksüngür evlerinin altında ufak kahve gibi bir mekan açtıklarını ikisinden de dinlemiştim. Daha sonra bu bilgilerimi tarihçi olan dayım Mihayelenin Tarazisinde tardım. Tümünü doğrularken Behnan abeninde dile getirdiği, bizlerinde ezberinde olan bir anıyı söylediler.

Eskiden idil'e gelen bütün müsülmanlar kaçak rakı, şarap içerlerdi. Cizre'den çok şahsiyetler İdil'e gelip kafa dağıtıkları söylenir. Eski Belediye Başkanı Ebuzed  Çevrime şaraplar ikram edenlere " Vallahi dılemin dı çe, belle ez dıtırsım, bı elemım."  "Vallahi canım çekiyor, ama buna alişıp mudavimi  olacağından korkuyorum" derdi. Bakal Besso çarşıda en ufak şeylere Allahuekber çekerken, ağabeysi olan Haydo Sefer Amca mekanına  kafa çekmek için misafir olarak giderdi. Ğogaz  Amca sefere seslenir. (Tando lez vere bı lezine, here cem Museke şuşe ke arak bine, dıle Haydo neşkine."  " Tando biraz hızlansan, Musekeden şişe rakıyı alsan, Haydonun arzusunu yerine getirip onu kırmasan. " O devirlerde aşklar, meşkler de bam başkaydı. Dinlerde ayrı dursakda, olması gerektiği gibi masada yanyandık...oturup muhabetimize devam ediyorduk.

1976 yıllarında İdil'e bir italyan şirket gelmişti. Remzoda Şirkette çalışıyordu. İşten gelmış saçları beyaz kireçler kaplamış çarşı yada çıkması lazım, banyo manyo ne gezerdi o dönemlerde. Saçlara bir soğuk su çalkalamış tarağı vurduğu saçlara kireçin de tesiriyle bugün bile  Avrupa'da bulunmayan bir jel gel formu İle carşıda gezinirken, kendisine rakip tanımıyordu. Böylesi bir saç stili bütün, Torabdin bölgesinde yoktu.Yukarı mahallede oturmamız çarşıya yakın olmak avantajını veriyordu. Arkadaşlarımın çoğu Kürtlerden oluşuyordu. Beraber şarkı türkü söylememiz bizleri kaynaştırıyordu. Çokları bizi tanır biz de onları tanırdık.

Almanyadan gelmiştm 1990 yılları olması lazım. Çarşıda, ayak üstü Servet Geçim'le konuşurken karşıdan Remzonun bize doğru geldğini gördüm. Çok saygılı bir şekilde Lahdo abe hoş geldin. Biz hoş gördük, Remzo nasılsın demeden, Servet lafa girdi. Lahdo bu Remzo senin o bidiğin  eski Remzo değil, bunu bilesin kendisine yeni karı kaçırdı, keyfi yerinde, vallahi  durumu şak şakrak deyince hepimiz birden güldük. Remzo mudahil oldu.Servet ağabe gene başlama, eskisi gibi  diyerek, gülüşerek sevinerek ayrıldı, yanımızdan. Dikat edilirse  toplumun geneline hakim olan  mizah  kültürü insanların içini ısıtıyor, insanlar açlıklarını unutuyordu. Bunlar benim tesbitlerim. Dün de bu günde  böyle  bu yazıyı yazma arifesinde Remzonun kardeşleri Şaban, Ecevit ile defalarca  konuştum. İhtiramda saygıda kusur etmediler. Şabanın  bir cümlesi ciğerimi parçaladı. 

Sefer Amcanin  oğlu Şabana yazıyorum yazıyorum cevap gelmiyor. Bir daha yazıyorum, gene yazan yok, telfonu aldım. " Şaban canım mesajlarıma niye cevap vermiyorsunuz deyince," Lahdo abe bir ufak kardeşim gelsin sana cevap yazmasını söylerim, çünkü benim okur yazmam yok, o nedenle cevap yazmadım." Deyince boğazım düğümlendi, ağlasyam geldi. Böylesi mazlumluğa, şimdi  belirsiz olmuş, Tando Seferin yeri bu tür hatıralara sahip unutulmıyan anıllar bıraktı. İçinde saklı bir ruh halleri vardı. Kendisiyle çocuklarıyle çok duygu yüklü anılar yaşadık. Bir vazife bildik yazalım dedik. Unutulmasın dikatlı okunsa, işte o zaman yakın geçmişe biraz daha iyi yanaşırız  diye düşündüm.

Cizre'nin tarihi geçmişi dolayısıyla şu an Ulu Cami olarak bilinen mabet yerinin eski bir Süryani Kilisesi olduğu bir gerçek, Mehelya Cıhu olarak, yani Yahudi mahellesi olarak telafuz edillir. Gene bu  topraklarda filizlenmesi akıllara Kürtmü, Ermenimi,Yahudi mi Süryani, Keldani mi ler bilinmez.. Ama İdil'liler ne edise tabi ki İdil'de Müsulman idiler. İdil'de öyle yaşadılar. Fakat başka başka kusursuz idiler, hoş sedalar bıraktılar, İdil'de. Süryani ekmeğine  hayinlik yapmadılar. Onurlu mümtaz bir insandı Sefer Amca, Tando Sefer belki ardından söylenecek  şiirini, Tando Sefer  yıllar evel içinde  pişirdği, Türlü, Metfüne, Tırşık bakır tenceresinin kenarına kendisi kazmıştı. "Duyan ağlar, gören ağlar böyle bahtı karalıya"  

Lahdo sağ

YORUM EKLE