FILAHİ ZAHMETE
Gelin Size, 1960 yıllara, Süryanilerin beşiği Turabidinin nazlı gelini olan Midyat diyarına götüreyim. O dönemlerde içtimai hayat nasıl işliyordu.
Çarklar kimden yana dönüyordu, Şeytanın bize görme dediğini, görmeye bakacağız.
İlçe’de refah üst düzeyde, Çarşı merkezi alış veriş yapan insanlarla kaynıyordu. Süryani esnafın işyeri tıklım tıklım. Kuyumcuların dükkânlarındaki altın göz kamaştırıyordu. Alıcılar, parmaklarında, gerdanlarında altın deniyorlardı. Huzurlu ortamın atmosferinde, sosyal yaşam akıp gidiyordu. Cumartesi günleri genellikle ailelerin banyo yapma günüydü. Banyo yapılırdı. Kimi yeşil sabun, kimi meşhur puro denilen lux sabunlar kullanırdı. Meşhur sabun vücutta çabuk köpükleniyordu. Güzel kokusu vardı. Kendini bir adım önde gören insanlar kullanırdı. Pazar günü, seher vaktinde , kilisenin çanları “ding ding” edip halkı namaza çağırıyordu. Herkes huzur için Allah’ına yalvararak ibadetini yapardı. Ayinler bitmiş, gençler bir araya gelmişti. Estel Midyat arası olan yolda, Pazar turlarına ev sahipliği yapıyordu. Gençler, Futbol sahasının bulunduğu mevkiye kadar tur atarak sevdasını bulma peşindeydi. Gelincik, Harman, Sipahi,Bitlis, Bafra sigarlarında çıkan dumanları tüttürerek , Midyat’ın tanınmış terzilerinden İbrahim Beyt miski ellerinde diktirdiği takım elbiselerini giyerek etrafa fors ve tırre satıyorlardı. Havalarında geçilmiyordu. Sosyal hayat cıvıl cıvıldı.
Turlayan gençler kendi aralarında güncel konular üzerinde sohbet ediyorlardı. Mardin spor’un kaptanı Hanna Karmenin başarısı, maçlarda attığı goller üzerinde koyu sohbet ediliyordu. Çapkınlık, hovardalık, kabadayılık alt yapısına sahip gençlerde, kendi dünyalarına uygun sohbet ederek turlarına devam ediyorlardı. Şemxunke'nenin Hotelinde yapılan sohbetler ise başka bir dünyaydı. Gönül düşkünü olanların uğrak yeriydi hotel, birbirlerine yaşamlarını anlatan insanlar “ vır vır” anlatıyorlardı.
Kendilerini geliştirmiş, toplumsal düşüncesi olan, zanaatkârlara, gençlere Midyat dar geliyordu. Şanslarını denemek isteyen, kaliteli üst yaşantı bulmak için, mesleklerine Pazar arayan insanlar başka memleketlere göç ediyorlardı. Diyar diyar gezerek öğrendikleri zanaatlarını icra ederek ekmek kazanma yollarına düşenler, kim bilir hayatın hangi sürprizleri karşılaşacaklardı. İnsanlarda gönül, sosyal hayatta aşk olunca gelişmeleri tahmin etmek çok zordu.
Bunlardan biride Sabri Altunkaya (Sabri Beyt Dünya) idi. Filinta boylu, bir giydiğini ertesi gün giymeyen, ayağında parlayan rugan ayakkabılar, İbrahim beyt miski markalı takım elbiseler, arkadaşları ağızları hoş koksun diye ceplerini karpuz çekirdeği doldururken, kendisi ağzı hoş koksun diye beyaz yuvarlak nane şekeri ile dolduruyordu. Pazar günleri giydiği beyaz gömleğinin ön cebine (tire) fika olsun diye yerleştirdiği Atatürk resimli banknotlar herkes tarafından gözükürken, etrafta üstün bir iletişim sağlıyordu. Karizmasını Çizdirmeyen özenti sahibi bir şahsiyetti. Çok yakışıklıydı. Öz güveni yüksekti.
Babasının ismi Serop, annesinin ismi Hanımı İdi. Babası kalaycılık yapardı. Kendisi dişçilik mesleğinde usta öğreticiliğe geçince askere gider. 1958-1960 yıllarda Adnan Menderese yapılan inkılabın ardında terhis olur. Daha evel babası ile birlikte birkaç kere gittiği Siirt’in Kurtalan kazasında Dişçi atölyesini açar. Çevrede tanıdık biri olduğu için, kısa bir zaman zarfında ismi ve sanatı etrafta duyulur. Kendisi ve sanatı ilgiyle karşılanır. Herkesimden insan müşterisi olur.
Atölyesine her çeşit insan geldiği için çok çalışıyordu. Mülkiye amirleri, asker, memur aileleri darken, aslen Malatyalı, devlet demir yollarında çalışan, Vehap isiminde bir memur, ailesi ve kızı Gül ile birlikte Kurtalan da yaşarlar. Zaman içerisinde, onlarında dişçiye gitme ihtiyaçları doğunca, kızları olan Gül Sabri’nin kapısını çalar. Gül, Öğretmen okulunda talebedir.
Gökten inen bir huri kadar güzel olan Gül, dişçi Sabri’nin yüreğine, aşkı düşürmüş, muayene ederken ellerim titriyordu diyor Sabri amca. Muayyenin sağladığı ilk buluşma tamamen his,ilgi duyguların çemberinde geçmiş. Her iki taraf eşit duygular çerçevesinde birbirleri ile iletişim kurmuşlar. Kelimelerle ilanı aşk yapmasalar dahi, hissiyatla birbirlerine ilanı aşk yaptılar. Derken gidip gelmeler çoğalınca, bir jön gibi giyinen Sabri, Gülün rüyasına girer olmuş, ne var ki yıldızları uzak ve onlara ulaşılması zor, engebeli, hani aramızda engeller var sıralı, benim gönlüm sevdalıdır sevdalı olsa da, işleri çıkmaz sokak gibi.
Çünkü Sabri Süryani Hıristiyan. Gül, Türk, Alevi Müslüman. Göğe tırmanmak, merdivenle çıkmak kadar zordu. Sabri evlerinin önünde nöbet tutardı, aşkın zincirine vurmuş halini, görmüyordu ayağını dibindeki uçurumu, gözleri yorulmadan, korkmadan, yürüyordu aşk yolunda. bir şeyleri unutuyordu Sabri, ( fillah ) Hıristiyan oluşuna, bu topraklar alışık değildi. Toplum bu tür sevgilere hazır değildi. Müslüman kızın, Hıristiyan gencin aşkı toplumsal depremdi. Tarih tersten hareket ediyordu. Alışık olunan durum, Damat Müslüman, kız, Ermeni yâda Süryani idi. Buraların yazgısı, kanuni gelenek ve görenekleri bu durum idi. Sabri, toplumsal gelenek ve görenekleri ihlal ederek, tarihte yeni bir aşk destanı yazıyordu. Bu destanı bu toplum ne kadar kaldıracak.
Turabidin Süryanileri o dönemlerde Avrupa’ya göç ediyorlardı. Göç dalgası sürerken, Sabri aşk hayatında; bunalım yaşarken çıkmaza girer. Bu süreçte Almanya’ya gitmek ister. İsmini yazdırır. Fazla sürmez. Haber gelir.
Almanya’ya gidebilirsin. Vize çıkar. Sabri, durum ve vaziyeti Güle anlatır. Almanya’yı bağışlarsalar gitme, alıştım sana, sensizlik zor gelir bana, alışmışım bir kere seni her gün görmeye, dediyse de Sabri kararlı, “ Gideceğim buradan, bu Siirt’in dağları şahittir, gene geri geleceğim, seni alacağım, Almanya’ya yerleşiriz diyerekten, gitmesine sıcak bakmış, Gül.
1968 yılında Almanya’ya gider. Hemen çalışmaya başlar.O zamanlar Telefon olmadığından hafta da bir iki mektup, yollarmış, gül de öğle şiirler yazarmış, Sabri’nin Güle olan hasreti daha da artmış. Hayaller kurmuş, sevgisi artmış, Güle kavuşma uğruna, mektup içinde kurumuş gül yapraklarını katlayarak zarfın için koyar gönderirmiş. Nede olsa talebedir. Yazma çizme ile ehli nastır babo. Yani 10 numara aşk yaşarlar.
Sabri, Almanya’dan 1969 yılının sonlarına doğru izine gelir. Sözü sözdür. Bu söz herkesin sözüne benzemez, Süryani sözü hilafsızdır, asildir. Bu söz Güle’nin özlemi ile iyice kaşarlanmış, dehada şiddetlenmişti, bir an evel varmak için yola koyulur. Trene biner İstanbul Haydarpaşa da iner, Kurtalan eksprese biner son durak Siirt Kurtalan’a varır. Heyecanı artar. Aşkın memleketine ayak basmıştır.
24 saat süren yolculuktan sonra, Kurtalan’a iner inmez Gül’ün evine gider. Gül’ün ailesi ile tanışıktır. İletişim kurmada bir sorun yoktu. Direk evine gitti. Kapıyı annesi açtı. Elini öptü, gözü Gül’ü aradı. Gül karşısındaydı. Büyük bir hasretle hoş geldin dedi. Hal hatır sorma faslı bitti, sevinçten ağlama seansıda bitince, Sabri kızın babasına ve annesine mevzuyu açar, sonra Gülü onlardan ister. Ailesi itiraz etmez. Aslımızda Ermenilik var. Dedelerimiz, Müslümanlaştırılmış Ermeniler idi. onun için Gülü sana seve seve veririm der. Bu haber Sabri’nin yüreğine su serper, karşılıklı sevinmeler, mutlu gülücükler, sözlü kavuşmalar derken geceyi orda geçirir. Ertesi gün hazırlıklara başlar. Gül talebe olduğu için yaş tahsis işine başlanır. Yaşı büyütmek için başvuru yapılır. Babası kişisel konumuyla işi kısa sürede hal eder. Sabri Gül ile evlenmek için Midyat yolunu tutar.
Başlarına geleceklerden habersizdirler. Hala Aşk sarhoşudurlar. Sarmaş dolaştırlar. Midyat’ta baba evine giderler. Sabri’nin babası, kardeşleri, enişteleri Efrem Xiro, Kardeşi kabadayı unvanlı Yusuf hepsi gelin adayıyla bir aradaydı. Kısa sürede evlenme işi bitirilir. Çok temkinli mümkün mertebede sesiz bir şekilde evlenme işini hal etmişler. O günlerde Estel Subay gazinosu varmış aileler oraya gider vakit geçirirmiş, içerler, keyifle koyu bir sohbet yaparlarmış.
Estelde mıhalmi ağırlıkta yaşıyordu. Sabri ile Gül Gazinoya giderken yada gelirken birkaç sefer ortalıkta gözükmüşlerdi. Evlenme ardında Estel onların dedikodusuyla kaynıyordu. “ Hıristıyanım Müslüman kadını aldım. Çatlayın, patlayın “ dedikosu Arapların dilinde sakızdı. Ortalık dedikodu ile kaynarken, Sabri Gül’ü kaçırdığı ve ideası gündemde pimi çekilmiş bomba gibiydi. Bu idea Sabri’yi nerde görseler canını okuyacak kadar tehlikeli bir söylemdi. Bütün Esteliler bu evliliği konuşuyordu. İhbar geldi. İhbar uydurma ve anlaşmalı bir ihbardı. İhbar Adliye’ye düştü “ Sabri kızı zorla kaçırıp Midyat’ta getirmiş.” Ağır Ceza Reisi Mahmut Bey ,Sabri il Gülü mahkemeye çağırdı. Ağır Ceza Reisi, Sabri’ye “ Sen bu kızı kaçırdın mı ?” Sabri “ İftira efendim, kaçırmadım, kıza sorun” der. Ağır Ceza Reisi Güle “ Sabri seni kaçırdı mı ?” Gül “ Hayır efendim. Beni kaçırmadı. Onu sevdim. Rızamla evlendim. Birbirimizi sevdik, aşkımıza şahit mektuplarımız var.Resmi nikahlı eşiyim. İftiradır. Yalandır.”
O gün İfade vermekle atlatılmış olsa da bir huzursuzluk, ve tedirginlik ruhlarına hakim olur. Midyat Süryanileri gelişmeleri takip ediyor. Değerlendirmede bulunuyor. Kimi “yahu Midyat’ta bu kadar kız bolluğu varken, adam ta Kurtalan dan gelin getiriyor, buna gerek var mı ?” Kimi, “Zaten evlenmişler, kurcalamaya gerek yok. Kanunlar var, kimse yanlış bir harekette bulunamaz.” Söylemler gelişmelerin akışında yerini alır.
Güle, Perşembe günü, Almanya’ya gitmek için pasaport işlemleri için hükümet konağına gider. Müracaat esnasında, memur inisiyatifini kullanarak, gerekli evraklar arasında İstida belgesini ister. İstida ne demek “ Kişi dinini isteyerek terk etiğine dair gösteren belgedir “ medeni kanunda bu belgeye gerek yoktur. Ama karanlık bir el engellemek amacıyla memura bu belgeyi istemesini emir etmişti. İsmet İnönü deyimi ile iş memleket meselesi olunca kanun tefaruattır. Demeki işlem memleket meselesi idi. Ayrıntılar engelleme amacıyla isteniyordu.
Ertesi gün Cuma günüydü. Midyat nüfus müdürü Mecide Pire, camiye gider cami İmamı olan Mehmet Ali Karboya , durumu izah eder. Bir şeylerin yapılması lüzumlu görünür. İmam hutbe gününde halkı bu evliliğe karşı çıkması için telkinde bulunur. İmam “ Hıristiyan bir adamın Müslüman bir kızla evlenmesi caiz değildir.” Telkinden sonra, imam bir grupla birlikte hükümet konağının önüne gelir.
Sabri, Gül, eniştesi Efrem Xiro gelişmelerden habersiz, Cuma günü işleri hükümet konağında olduğu için hükümet konağını önünde beklemekteler. Kitle ellerinde odunlarla onlara saldırır. Kalabalık Sabri ile Efreme bir ton dayak atıktan sonra Gülü alıp kaçırırlar. İlk önce Nüfus Müdürü Mecide Pire’nin evine götürürler. Bu olay etrafta büyük bir infiale sebep olur. Midyat Süryanileri, Esteli mihalmilerle karşı karşıya gelirler. Barış için kimse araya girmek istemez çünkü alışa gelmiş dışında bir olay. Millet tabiri caizse diken üstünde. Sabri’nin izni bitiyor karisi ortalıkta yok Estel deki hükümet, Gülü bulacağına basit söylemlerle çalışmayı geciktiriyor. Kem kum yapıyor. Ortak operasyon düzenlendiği belli. Failli beli. Amaç belli.
Sabri çaresiz. Almanya’ya dönmeden Ankara’ya şikayete gidiyor, Midyat’taki ishak Sabo ona bir avukat tutmasını öneriyor. Ankara’da avukatlık yapan Diyarbakır asılı Ruhi Nasir oğlu adında bir Kürt davayı üsteleniyor, çok namusluca davranıyor. Midyat savcısıyla, irtibata geçiyor. Kısa bir zaman sonra Diyarbakır Meryem Ana Süryani kilisesinde, papazlık görevini yapan papaz Aziz Ünel, devreye girip Diyarbakır’da askeri üst düzey yetkileriyle irtibata geçip, bu gasp olayını anlatıyor. Destek sözü alıyor. Bürokrasi sahnesinde durum bu aşamaya gelirken. Güleden epeydir haber alınamıyor, kayıp.
Kız bir gece Mecide Pire’nin evinden kaçıp, Sabri’lerin evine Gelir. Sonra Midyatlılar kızı saklıyor. Devlet yetkilileri, o zamanki Süryani papazı olan Nixmani defalarca İfadeye çağrılırken, bir gece Papaz Aziz Ünel beraberinde askeri yüzbaşı , askeri bir cemse ile mahalleye geliyorlar. Sessiz bir şekilde Gülü alıyorlar, İdil, Nusaybin üzeri Diyarbakır’a getiriyorlar. Orada bulunan, Sabri’ye teslim ediyorlar. 1970 yılında, Sabri Gül’ü alıp Almanya’ya hareket ediyor.
Sevgi uğruna tarafların verdiği müthiş çaba, filmlere konu olacak bir şekilde verilen mücadele hikâyesini, 70 yıllarında, bir gün Diyarbakır kilisesinin havlusunda oturan ablamı, ziyaret etiğim bir esnada papaz Aziz Ünel tarafından dinlemiştim.
Daha sonra Sabri amcanın telefonunu bulmuş, yaşı ilerlemesine rağmen, olayları büyük bir kahır üzüntüyle anlatmış, yazmam için gereken müsaadeyi vermişti. Midyat hafızasına hâkim olan Fehmi Kice abemle defalarca telefon edip, olayın iç yüzüne hâkim olarak bu makaleyi hazırladım.
Turabidin mıntıkasına destan olan bu evlilik, 5 sene sürmüş, iki erkek çocuk dünyaya getirilmiş, iki tarafta yorgun düşmüş, 1975’te boşanıyorlar maalesef. Daha sonra Gül Adana’da, bulunduğu bir sırada kaza geçirerek hayata veda etmiş. Bunlar Sabri amcanın anlattıkları, bir makale değil kitap yazılacak, film olabilecek bir dram. Hikaye, Sebebi ne olursa olsun, öyle veya böyle bırakmadılar. Aşklarına girdiler, dünyalarını karartılar. Alıkoydular, dine mal etiler, evlendiler caiz değildir dediler, din için yaptılar, dine itaat etmediler. Gül’ün Sabriye söyleyecekleri, Sabri’nin Güle anlatacakları vardı. Belki.
Seni götürmek istemiştim Süryanilerin içine,
Varacağım kiliseye bakacaktım hacına,
Dinin fark etmiyordu gülüm,
Gönlümü bağlamıştım sırma saçına, ela gözüne, bırakmadılar Gülüm, bırakmadılar.
Fılahinin zor olduğunu Şimdi daha iyi anladım,
ey sevdiğim gül ey garibim,
Ruhun şad olsun.
Sen dert bile olsan,
Ben seni bin dermana değişmem, gül!
Bilirim ölenlerle ölünmez,
Kalanlarla da yaşanmıyor Gül,
Aşk acısı taşımayan yürek,
Ya deliye, ya ölüye aittir.
Lahdo SAĞ
Yeni yazinizla yine hazin kalpleri aglatacak kadar bir ask mecaresi cok ilgi uyandirdi.Akliniza zekania dogrulugunuza hayranim komsu oglu.Sizinle gurur duyar ve can kurban .Size yazilan yorumlardan dolayi cok sevilen bir insansiniz gurur verici bir sey bu.Fillahi Zahmete bunu ceken ve yasiyan bilir.Size en buyuk basarilar dilerim.