Toplumsal belek kaybının çaresi, hatırlamak ve hatırlatmaktır. Yapılanları unutmamak ve unutturmamaktır. Bunların kamuflaj edilip perdelenmesine , izin vermemek, rahmetli Neşet Ertaş’ın deyimi ile
Aklı yetenler bu sırı anlar,
yetmeyenlerin kusuruna bakılmaz.
Beytzabday, Hezex, İdil tarihi ve dini geçmişe sahip bir ilçeydi. Hristiyanlık inancı acısından, idil kutsal bir mekandı. İlk Hristiyan Azizlerine ev sahipliği yapan ilçe, aynı zaman da bir episkopluk merkeziydi. Kurtarıcı İsa Mesih’in öğrencilerinden olan Mor Aday’ın miladi 1.Yüz yılda buralara gelmesiyle başlamıştır. Turabdin bölgesinde İdil’in bir çok kendisine has hassasiyetleri var. Bunların altını çizmek istiyorum. Bütün bunları görmek, anlamak, inanmak ,inandırmak için tapu defterlerini nüfus kayıtlarını, evrak kayıtlarını sicillerini tetik ederek, bütün bu tarihi belge ve malzemeleri neşredeilmedikçe bu aziz beldenin geçmişini anlamak, yazmak çok acele ve sistemsiz olur.
Doğru bir tarih algısı için önce toplumu anlamanız gerekir. Bunun yanında tarihsel koşulları anlamak gerekiyor. Yazar, yazının elinden tutmalı, çok bildiği bir yeri anlatsa, son derece titiz ve bu titizliği göze sokmayacak kadar saf, naif bir dil kullanma gayreti ve çabası olsa da kırılgan olan toplumun içinde okurlara tatlı düşler değil, bazen sarsıcı gerçekler oluyor.
Turabdin bölgesinde idil Süryani’sinin çok spezial, made ın Beytzabday adında, elinde bir mühür vardı. İnsan değeri, üretmeyen ve böyle endişesi gayesi olmayanlar bu belde hazını alamazlar.
Endişe dedik evet Hezexın geçmiş tarihinde, Süryani kültürünü, dini inancını, benliğini , taşınmaz gayri menküllerini, bağını, bostanını , idilin, ikarını, etrafını, saran kilometrelerce uzayıp giden, doğuda Kuwağa, batıda Hırabe Şerefin dibine kadar, güneyde Babeke, Rizok , Harabe Rapın, hemen sağ yanında Sere Gır vardı. Güneyde eskiden Baw fıleh dedikleri Bafe köyü altındaki saklana kadar uzayıp giden Süryani idil’lerin mülk alanlarını atalarımız korudu bu günlere getirmiştir. Uğruna ağır bedeller ödemelerine rağmen büyük kayıplar ölümler verildi. Bedeller peki kimlere karşı veriliyordu bu derin mücadelle etraftaki kürt ağalarına ve bunları destekleyen dini yapılara karş, kürt hegomonyasına teslim olmamış.
Bölgeye islam orduları gelmiş, etrafı Gazi Antep’in ermeni icadı olan Akida , kıllo kıllo şekerlerine boğmuş, dağıtmış, herkes şekeri almış, sevmiş, ağızları tatlılaştırmış , her nedense kimileri yutarken , yutkunurken ölmüş. Severek isteyerek Müslüman olmuş. Bu bizim İdil Fılehleri dişlerimiz çürük diye red etmiş şekeri. Ne Şam’ın şekeri lazım ne de arabın yelellisi demiş.
İslam orduları akıbetinde mabet yerleri yapmış, bölgede bir çok Ermeni, Süryani kiliselerini camilere çevirmişlerdir. Önünde Ulu Cami olan bütün camilere bakın mutlaka kiliseden döndürmedir. İster Cizre, ister Diyarbakır, ister trabzon ve başkaları. Yüzlerce kilise ekleye biliriz. Siz monikadan mine yaparsanız söz olur ama öz olmaz.
Savaşlar gelişmeler, evrilmeler, çevrilmeler, devşirmeler bölgede bütün hızıyla devam ederken İdil Süryani halkı , mücadelesini verir, teslim olmaz, bu mucadele ile zoraki dayatılan islamı kabul etmez. Tutmadığı gibi mabet yerleri kiliseleri Meryem Anna kilisesini, çarşıda bulunan Mor Şemun, öğretmenler evine ciran komşu olan Mor Georgis, yeni belediye binasının bir kaç metre ilerisinde olan Mor Yakup kiliseleri, harap edilmesine, veya camilere çevrilmesine müsaade etmiyordu. Düşünmeden edemiyor insan. Bu nasıl bir direniş birliği böyle? etrafta 64 Kürt köyü olduğunun olmasına rağmen. Kimliğini, dinini, korumasını bilmiş bu bütün bunların. Duvar önünü arkasını tarihi sahifelerinin adreslerini arayacağız. Bu günkü yazımızda tarafsız, nötör, objektif, vicdanı bir göz seviyesi ile o devri devranda, ihtiyati terakki zihniyetinin emir erleri, olan hacısı, hocası, bol bir bölgede, Fıleh, Alevi, Ezidi olacaksın, etrafa karşı dikleneceksin, herkese, mahsus bir şey değildir. Bu eşyanın tabiatına aykırı olup herkese ters düşüyordu. Bölgede , sosyoloji olarak çoğumuza tanış olan işid, daiş atmosferi, mevcut hesaplar yapılıyor. Sinsi planlar düşünülüyor kılıç artığı Fılehler üzerinde, İdil Süryaniler İslam değerlerinin uyumsuzluğu gözlerden kaçmıyordu. İdil’deki Kilise ibadetgah olmanın yanında toplumsal organizasyonu sağlayan kurumdur.
İbadetin yanında toplumun kimlik oluşturabilmesi, kimliğin anlamı ön plandadır. Süryanilerin evlenme, boşanmaları önlemesi birliği sağlama, sosyal hayatı düzenleyici ve denetleyici konumundadır. Bunlar göze çarpıyor etrafı huzursuz ediyordu. Güdülen politika ayrıştırıcı, tekçi, dinci, ümmetçi toplumun Alevi, Ezidi, Süryani, ermeni halkların tüketilmesi üzerinde idi. Agop, Hanna haksız , Hemo, Mısto, haklı. Gerçeğin her türlüsü tezahür ediyordu. Amaç Süryanisiz bir idil yaratmaktı. Bu mümkün olacak mıy dı ?
Turabdin de ki bütün Süryani köylerine bir Kürt ağanının, veya bir Şeyhin emir berinde olma gerçeği mevcuttu. İdil’de zaman böylesi girişimlere, denenmiş eylemelere sahne olurken, toplumda taban bulamamıştır. Mema Aşireti ileri gelenleri, kendilerine ağalığı yakıştırmak isteyenlerin böyle bir hayali ezelden beri vardı . Etrafta geziniyorlardı. İdil Süryanilerine ufak dokunuşlarla, hafiften ağalıklarını taslayarak, onları aşağıya çekerek , dul dilenci gibi boynu bükük, kapı kapı dolaştırıp, teselli ediyorlardı. Ağalığa destek için yanlarında gezdirdikleri Süryaniler, tam da aynısıyla bir dolandırıcılık ağacı gibi idiler. Cebi delik, elinde bir metelik bulunmayan, yastık altında altını olmayan, arsızı, zavallı kişiler, Süriye’den ithal etikleri tergal kumaş elbiseleri sırtına giyerek, Pazar günleri çıktığı idil çarşısında , karnı tok bir topluma neyin ağalığını yapacaksın bawe mın?
NEDEN İDİL KALESİ TESLİM ALINAMIYORDU ?
örneklemek gerekecekse bir Süryani beldesi olan Midyat nüfus kahır bir ekseriyetle Süryani idi. Süryaniler, ekonominin can damarları onlarda mevcut olmasına rağmen başlarına ağaları dikmek sırtlarında onları taşıma kaderi olan talihi kabul ettiler. Mehmedolar, Nahrozler, Azizkeler, Ziverolar ağalık ve liderlik taslayarak, Süryanileri böl yönet mantığıyla idare ederek, Midyat’ın kaymağını yediler. Süryanilerin köşklerinde keyif çatan ağalar, hediye olarak verilen altın yüzüklerin üzerinde bindirilen parlak inci taşları parmaklarında taşıyarak etrafta göz kamaştırarak ağalığına devam ediyorlardı.
SAYIN ŞEYH SEYDANIN KAFASINDAKİ
Turabdin kalesi olarak bilinen idil’de ilk cami planı İdil’e neden bir Kürt ağası hüküm süremedi sorusu hala cevap bulmuş değildir. Hafızalarda ve bütün bu gelişmeleri etraftaki ağaların, Müslüman dini şeyhlerin dikkatini çekiyordu. Müslüman Kürt halkının bazı kesimlerini provoke ediliyordu. Tahrikler için vesile aracı olarak Camilerde okutulan hutbeler kullanılıyordu. Balıklar baştan kokar misali, Sayın Şeyh Seyde pimi çekerken, ipin başında olmayı ihmal etmiyordu. Müritlerine yüksek bir ses tonu ile ey cemaat her sene haça gideceğinize, burnumuzun dibinde olan Süryani Fılehlerin yeri olan Hezexe gidin. Oraya yerleşın, çoğalın bu bizim için haç kadar değerli ve kıymetlidir. Bir yerde, Süryanileri tasfiye etme ,cıze haraçlara bağlama planı ve uygulaması niyeti. Sayın Şeyh Seyda’nın bu kadar üst bir perdeden konuşmasını kendisini her kuvvetin üstünde görmesini, bölgede batılı, ahiri dünyaların anahtarı bendedir dercesine halkı İdil’e davet etmesi vahimdi. Yapılanmalarını anlamak için 1950-1960 yıllarındaki Türkiye politikasını, Demokrat Partinin iktidardaki icraatları, Başbakan Adnan Menderesin dönemine bakmak lazım. Topluma yansımaları vardı. Anılar kitabında Türkiye’de Rum, Ermeni yani azınlıkların tasfiyesi en hız kazanan dönemdir. Buna karşı ülke genelinde uyguladığı, liberal politika sonucun da, Kürtlerde cılızda olsa bir kimlik arama hareketi gelişiyordu. Kürt tarihinde 49’lar hareketi olarak bilenen Nurettin Yılmaz, Sait Kırmızıtoprak, Sait Elçi, Yaşar Kaya, Tarık Ziya Ekinci, Esat Cemiloğlu gibiler, benim hatırladığım o tarihte siyaset arenasında görünür olmaya başladılar. 49 lar da Kürt siyaset fitili ateşleniyordu . 50 Kürt aydının öne çıktığı aralarında birisinin ölümü olunca kırk dokuzlar olarak tarihe geçer.iktidar bu dönemlerde düşmekte idi, Menderes Doğu Güneydoğu da Kürt Ağa Aşiret Reisleri, tekkeleri, şeyhleri ile derin bir ittifak kuruyordu. Onlara tavizler vererek güç kazanıyordu. Bu bölgelerde ki 12 ilde 60’ın üzerinde Kürt ağa aşiret ve şeyhlerin çocukları Ankara’da meclise milletvekili olarak girmek için aday oluyorlardı. ( Meclis tutanakları Eylül 26 – 2002 Hurriyet gazetesi haber küpürü ) Bizim bölgede Cizre’de şeyh Mühsin’in oğlu rahmetli bizim aile avukatı olan Şerefeddin Elçi bunlardan bir tanesi idi. Rahmetli oldu. İdil Hoser deki hava alanın ismi kendisine layık, görülüp isminin alması bir tesadüf eseri değildir. Aynı dönemimde Avukat muhalif kimliği ile bilinen Cizreli Nureddin Yılmaz Diyarbakır ceza evindeyken istiklal marşını ret ettiği için tuvaletlerde, bir kova dışkı, sidik kafasına boşaltılıyordu. (Kitap Nureddin Yılmaz’ın anıları) rahmetli kıymetli abim Ermeni yazar Mıgırgiç Magosyan’ın deyimi ile kirvem bizim mahallenin bir adeti ve geleneği vardır. Egemenler, güçlülerin bir tanınmış adresi var. Diğeri dikran Diyarbakır sokaklarında, bir ağızdan bu şarkıyı söylüyorlardı. İşte seni seven benim senin aşkından ölenim ...Kirve biz gene yazımıza dönelim. Durum böyle olunca Şeyhler bölgemiz de siyasetin can damarı, sigortası oluyorlardı. Bölgeyi İslamlaştırma vazifelerini kendilerinde buluyorlardı. İstedikleri Fıleh benim diyorlardı. Yahut kurbanlık koyunu gibi teneke dolusu balları esirgeyenler, biat etmeyenleri terbiye etme yöntemleri devreye sokuyorlardı. Taciz , talan, mera yakmalar, fiziki saldırmaların önü kesilmiyordu. Bütün bunlara rağmen Hezex Süryani’si, Şeyh Seydaya biat etmiyor kiliselere yeni kubbeler ekleniyor, yeni yüksek çanlar monta ediliyor, çan çalma vazifesini o devirde kilisede çalışan Pulus Hataboya teslim edip, Pulusun insatifinde olan kilise, çan sesleri dıng dıng edip Fılehleri namaza davet ediyordu.
İdilin sıcaklarından bunalan, karnı biraz açlıktan, okul zilli gibi çalan, gölgede, ayvanda, dergelerin serinliğinde uyuyan, etraftaki siyah sineklerin, vın vın ettiği “ew çı meşjin yaho bu nasıl bir Sinek’tirler diyen İdil’deki yeni kardeşlerimiz Hamoyu, Seferoyu, Pulus Hatabı ritmi yüksek çan sesleriyle derin uykulardan kaldırıp rahatsız edeceksin. Bu senin ne hadine ?
Tabii ki birileri sana hesap soracak ey benim akıllı ve çalışkan, Beytzadday, Hezexli Fılehım. Etrafın ısınıyor, haberdar değilsin, yeni şeyler yaşanıyor. Etrafta göremiyor, yorumlayamıyor, göremediğin için “ Fılehe be akıl “ lakabına eş saylıyorsun. Peki hakikaten böylemisin. Bizim papazın başı hakkı için böylesin. Bak sana bir basit örnek vereyim aziz dindaşım. Senin idil’ine köyden, sürgün gelen, geçimini hamallıkla sağlayan, banka şeviti lakaplı aAbdurrehmen idil çarşısında, açık aleni bir şekilde, Süryanilere kızdığında öncelik olarak Papazın karılarını hayel ederek saydırırdı. Bundan hem zevk alıyor hem de toplumuna karşı vazifesini infa etmiş saylıyordu. Bir Kürt ata sözünü borç alayım. Ne kadar güzel söylemiş
Kurban(Haber ij dina bıgre) haberi deliden alacaksın diye. Hep böyle oluyor maalesef deli olan ta o zamanlar idil Ziraat bankasında hesap mı açar biz gene Kurtarıcı Mesih’e kulak verelim, sana kötülük yapana bile dua edeceksin, amin. Estel’li, İdil’in eski fırıncısı, daha sonra banka odacısı olan Avni Sa çıkıp, bir daha anlatsa, deli Abdurrehmanın idil hamalının bankadaki banknotlarını, ama dediğim bunlar deli falan değil. Bu zihniyet Mısır da, Hindistan da kiliseye giriyor bombayı batlatıyor yüzlerce insan ölüyor. Hemen bir kılıf uyduruluyor, Efendim adamın psikoloji sorunları var diye. Atma receb, din komşusuyuz.
MUHAMED ŞEYH SEYDA HAZRETLERİ KİMDİR?
Cizre ve civarının son yüzyılda yetiştirmiş olduğu en büyük etkin ve nüfuzlu alim Şeyhlerin başında gelmektedir. ‘’ Ay yüzlü’’ Seyda olarak bilinen ismi Muhammed Said olup Şeyh Seyda diye bilinen, Şeyh Seyda el Ciziri. Babası şey Ömer, annesi Halime 1889 yılında Cizre’de doğmuştur. Babası ölünce küçük yaşta yetim kaldı. Yedi, sekiz yaşlarına kadar kekeme olduğunda konuşmadığını söylerlerdi. Divan hafızları büyük ağabeysi Şeyh Sırracedi’den dini eğitim alanında dersler alı. Dini eğitim alanında emsallerini geçerek zamanın ileri, gelenlerinin arasına girerdi. Kendisine has olan özelliklerini saymakla bitmez.
Yumuşak bir eda pamuk gibi beyaz bir yüz, hingiwin den(bal) tatlı bir dil ile muamele ederdi. Onu ziyarete gelen askerler, yumuşak davrandığı için kendilerini, kendisine talebe, mürit olmasını sağlardı.
Dayısı şeyh Muhammed, Nuri Dirşevinin sohbetlerinde bulundu. Tasavvuf yolunda ilerledi. 30 yaşında dayısının kızı ile evlendi. Bir müddet sonra dayısı Şeyh Muhammed Nuri ölüm döşeğinde yatarken haleflerini çağırır fetvasını verir. Artık bundan sonra Şeyhiniz Muhammed Sait Seyda olduğunu söyler. Muhammed Said, Şeyh Seyda olarak vazifelendirilir. 1929’da Seyda 40 yaşında bulunuyordu. Şeğ Seyda bundan sonraki süreç, dönem ve sonrasın da bölgenin sosyal hayatında etkili olmuştur. İslam’da ki dört eşli konforu kullanır dört eş sahibi olur. Şeyh Seyda’nın kitle iletişimi, dini muazzam, hümanizm ve hayatlara ilham verebilen alim, halim İslam prensibini siyasi hayatın halk ile buluşturarak bir kişiliğe sahip, çıkardığı fetvalar harfiyen uygulanırdı. Fetvaları emir ve iltifat olarak kabul edilirdi. Beyaz eteğine dokunmak, bile en büyük hayal idi. Kendisi de Ahmede Xane, Şeyh Übeydullah diğer şeyhler gibi Kürt milliyetçisi hüviyeti vardı. Sünni, şafii yolun en büyük temsilcisiydi. Müslüman kimliği onun ışığında şekillenirdi.
Dr. Mehmet Şükrü Sekban’ın Musa Anter’e anlattığı hatıralarda şeyhleri şöyle belirtilir. Kimi peygamber soyundan, kimi Seyit dir kimi abesidir, kimi Halid İbni velide dayandırılır. Köklerini İslam’a dayandırma zaafı tamamıyla, Yahudi, Ermeni ,Süryani eski kimliklerini kamufle, etmek ve gizlemek içindir.
Bitlis beyi Mir Şerefhan Kürtler üzerinde yazılmış olan ilk eser olan Şerefname kitabında Cezire bota Miri Bedirhan’ın ailenin İslamiyet’ten evvel Ezidi dinine mensup olduklarını ileri sürmektedir. Meraklılar kitabı alıp baka bilir, Şeğ Seyda’ya İnsanlar, kendisine secde ediyor, methiyeler diziyor, ziyaret günlerinde ortada yakılan ateşin etrafında yüzlerce mürit dönüyor, zikir sarhoşu olup bazıları kendilerini gaye içinde yerlere atıyor, yerde ki diken çeşitleri , kalk kuncırenın kıçlara , baldıra batığının verdiği acıyı bir zevk olarak görüyorlardı. Şairin deyimi ile bahtıma takılan, kara çalı gibi bıraktım gönlümü duman içinde. Göz gözü görmüyor bir ihtilal mı var ? Kaybettim kendimi kendim içinde.
Oturduğu makam Serdahle bağlar başı Cizre’ye 10 km uzaklıkta olmasına rağmen , yazın 40,50 derece sıcağında, havada uçuşan bölgemize mahsus , Ga belek, Celmüske , betek gibi kuş çeşitlerin pat pat, yerlere düştüğü bir sıcaklık ta yol kenarlarında, kervanlar dolu insan yığınlarına eziyeti bir yana onlara zevk veriyordu. Şeyhi ziyarete gelenler Sardahleye yanaşınca herkes bir ağızdan ellerinde, beyaz tefleri olan , erkek koro grubu ritim halinde methiler diziyordu. Kürtçe, hem Şeyhi hem sultani, hem gülü hem riheni, maşallah maşallah Şeyh Seyda ye maşallah kurbana zıkreteme, kurbanım bejna teme sesleri bırca belek kasrını çınlatıyordu. Yolcu sarhoş, hancı sarhoş yol da yürüyen bir hoş.
Ta ki 1925 yılında devlet Diyarbakır’da Şeyh Said isyanından sonra dönemim iktidarı İnönü bu şeyhler menderesi destek verip iktidar yaptı gerçeği ortaya çıkınca frene basıp tekke ve benzeri dini yapılanmaları sonlandırdı. CHP dine karşı olduğundan değil bunların sırtından bir iktidar kavgası yürütülüyordu. Aynı CHP sunilik üzerinde Diyanet işleri Başkanlığı kuruyordu. CHP ye en çok destek veren Alevileri inkâr ediyor yer vermiyor, bütün katliamları CHP iktidarlarında zuhur ettiği bilenler biliyordur.
Tekke, dergâh ve zaviyeleri kapatınca Şeyh Seyda ve ailesi Cizre’den ayrılmak zorunda kalır. Ona biçilen gömlek eskimiştir. Önce Musul sonra Suriye’de kalmak zorunda kalır. Daha sonra 1928 yılında tekrar Cizre’ye geri döner. Fakat güvenlikçi zihniyetin radarındadır. Hani futbolda çoğumuzun bildiği taç çizgisini geçmeyecek artık Cizre merkezine yerleşemiyordu. Yaşadığı dönem ve sonrasında her nedense Süryaniliği İdil’de birkaç kişi haricin de her hangi bir desteği sığınağı yoktu. En iyi ve vazgeçilmeyeni, ferdi dostu ( Eski Belediye Başkanı Şıkro Tutuşun babası Henna Sefer idi. Divanına eli boş gitmezdi. Dönem itibarıyla fazla bağı, bostan arazisi, arsası, tarlası, koyunu , kuzusu yok denecek derecedeydi. Bütün mal mülkleri Süryani mezarlığı bitişiği, taburun hemen altında içinde hala ağacı olan Şıtıl Seferko’nun haricinde, bilmediğiniz üzerine iki Bender de benden koyun böyle olmamasına rağmen Hanne Tutuş cömertliğini göstererek İdil’in en güzel incirlerini, üzümlerini, hasır bir sepete doldurarak, Şeyhe’in ikramına sunarken Şeyh Seyde Hennaye “ Kirve Henna, bu kadar zahmete ne gerek var. Atfına karşı Hana “Şeyhim bunlar hepsi senin bereketindir. Dün buraya gelme niyetim bağda doğunca, sabah bağa bir gittim. Baktım ki üzüm bağı dolmuş taşmış, etraflara saçılmış bu bereketler hepsi senin varlığındır.” Şeyh emin derdi. Buna karşı Şeyh yardımcılarına seslenir ”Fılehemın olan Henneye bakın memnun edin, kendileri de Hanne Amcanın hırç kilimden yapılmış büyük heybesini bal, yağ, doldurarak uğurlarlar. Şeğın Fılehi olan Hanne’yi bu bağlılığın başka bir gerçeğini yazmadan geçemem. Efrem Poşluk eski İdil Belediye Başkanı olduğu dönemlerde 1964 yılları idil zor günler geçiriyordu. Efrem Boşluk çareyi Ankara’ya gitmekle buldu. Halkın desteğini almak için Rısko Amso kahvesine uğrar. Hanna Seferin oğlu Gebro Tutuş oturmakta. Efrem seslenir benimle Ankara’ya gelirmisin Gebro kardeş. Gebro amcanın cevabı çok nettir. Hayır gelemem, ben tüccarım, etraftaki Kürtleri üzmem, burada ailece Şeyhlerine bağlılık gösteriyordu. Bu bağlılık bugün, İzmir’e kadar taşınmış, taşıyor. Hele bir zaman müsaade etsin. Bu 1964 olaylarını yazmak kısmetim olsun orada buna benzer çok Süryani şahısların leşleri çıkacak. Bizim toplumda bazıları hem tazı hem kazi oluyor maalesef.
SERDALEYE YERLEŞİYOR
Serdahle Cizre’ye bağlı Bağlar Başı olarak bilinen bir köydür. Bu tekke sayın Şeğ Seyda tarafından kurulmuştur . 1960’lı yıllarda Nakşi bendi tekkesi halidi tarikatından Muhammed Nuri Dervşin Sayın Şeyh Sedayı kendisinin halife beyan etmesi boşuna değildi. Tekke bölgede Müslümanlığın merkezi durumuna gelir. Serdahle de ikamet etmesi irşat hizmetlerin yürütmesi onun İdil’e ve orada daha fazla etkili olmasına vesile olmuştur. İdil’deki Müslümanlık akını hızlandırmıştır. Bölgedeki tüm köylere hakimiyetini kurar. Tekkesine her gün müritleri tarafından, koyunlar, keçiler, teneke ballar, kaymaklı yoğurtlar eksik olmazdı. Bilgisi ilmi etkisi belirgindir. İnsanlar, onu kutsama, adına yeni yeminler geliştirmişler, (Bı sere şeyh) Seyda şeyh Seyda’nın başı hakkı için yemin içerim. ( Bı gorna Şeyh Seyda ) türbesi üzerine içerim. Tarzı yeminler yörede oluşturulan yeminler, idil Süryaniler arasında fazla kullanılmazken gündelik hayatta, alışverişte en çok Samo Kanalga ve Hanne Sefer Tutuş gündelik hayata alış verişlerde kullanıyorlardı.
Kutsallığına inanmaktan ziyade, ikna aracı olarak ve kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez mantığı hakimdi burada. Kendisi Serdahleye yerleşmesi ile İdil ve Süryani’si ona daha yakın bir göz hapsindedir.
Serdahle’de, yeni bir çizgi siyaseti benimsemişti. Siyaset, kürtçülük konuşulmayacak. Gündemlerine Süryani’li idili alıyorlardı. Böylesi gündem onun hareket alanını gelliştiriyordu. Sisteme ters düşmüyordu. Süryanilerin, idil etrafındaki 64 Kürt köyünden daha fazla bir alan, bağlar, binlerce büyükbaş, küçük baş hayvan üstüne üstelik fılleh İdili bir türlü kontrolu altına alamıyordu. Geçmişte Hristiyan’ın cise, haraç verme, alışkanlıklarını idil’den alamama, onun için kabullenecek bir durum değildi. Süryanilerine saldırılarına bir mesaj olarak veriliyordu.
Benimle yürümezseniz sizleri ben yürümesini bilirim mesajının işaretlerini o devirde, Süryaniler arasında çok akılı, ilmi ufku geniş, bu mesajları okuyabilecek, yorumlayacak insanlar çok ama çok azınlıktaydı. Kazdıkları kuyulara kendileri düşüyordu. Şeyh Seyda yeni bir yemek ısıtıyordu, araç gereçleri hazırlıyordu. İdil’e yeni bir cami olmalı, bütün imkânlar kullanılmalı, idil fethetmek ancak camii yapma planı ile olur. Açma yol gösterme, hüküm verme, galibiyet ve zafere ulaşmaktır. (Arapça da fütuhat terimi İslam’da Müslümanların, gayri Müslümlerden ele geçirdikleri toprak, yer, kazançları olarak görürlerdi Sayın Şeyh Seyda kendi devrinin beyi, paşa ve lideriydi. Sözü o söylüyor aşiretler arasındaki dengeyi elinde tutuyordu. Etraftaki camilerin imamlarını ziyaret ediyordu. Bu ziyaretlerin benzerini bir bahar günü Harabe Şeref köyüne yapıyordu. Bu köy devamlı olarak İdilli Süryanilerle en çok sorunu olan köylerden biriydi. Orada cemaatle buluşuyordu. Dini liderlerden Mele Ahmed’in amcasının oğlu Mele Hesen’nin oğlu Mıste Kaplan ve diğer insanlarla buluşmasında idil’deki cami isteğini tekrar vurguluyordu. Bu görevi Mele Ahmed Kaplan’a veriyordu. Mele Ahmed böylesi kutsal olan bir vazifeyi almanın haklı gururunu yaşıyordu. Gözlerinde sevinç gözyaşları genç olan suratından aşağılara doğru aktığını gören sayın Şeyh Seyda, elini omuzuna atar sen becerirsin bunu Mele Ahmed biliyorum der.
MELE AHMED KİMDİR?
Çoğunluk kendisini Hırabe Şeref köyünden olduğunu bilse de 1960 yıların İdil Belediye Reisi Efrem Boşluk tutuğu gündelik notlarında bu ailenin aslen Kefşine köyünden olduğu belirtilir. Hanife, Sarıke iki eşi olan Mele Ahmed Hırabe Şeref köyüne geldiklerini yazar. Mele Ahmed’in İdil’deki Süryanilerle arası gayet iyidir. Zeki ve hünerli bir insandır. İlk hanımı olan Hanife hanım eski bir Süryani köyü olan Beyt İshok daha sonra Basak köyünden kaçırır. 1937 Süryaniler bu hanımın kibarlığını, dürüstlüğünü, güzelliğini divanlarda anlatır dururlar. Bayan kaçırmak kolay iş değildir. Beli maddi manevi gücün olmalıydı. Bunların hiç biri yoktu Mele Ahmed’te. Onu birileri koruması, kollaması gerekiyordu. Hanımını aldığı gibi Süryanilere sığındı. Gurcolar Özmenlerin evine gelir. Uzun bir müddet ev ihtiyarı Pulus amca, oğulları Hanna onlara hizmet eder. Kız tarafı izini bulunca orayı boşaltır, Gevriye üse Şıkro Güneşlerin evlerine sığınır. Edibe, Şehmus, Maruf, İsmet bu evde doğarlar.
Bu aile idilde, seçkin bir konumda sosyal hayatlarına devam ederler. Bahtları üzerlerinde kalır. Satsan satılmaz, atılsan atılmaz misali kendisini onlara candan dost göstererek Süryanilerle ilişkilerini geliştirirler, dostlar edinirler, üzerine titreler, üzerine toz kondurmazlar. Beslerler, onu dermale besler gibi baktılar. Daha sonra biraz tüylenince 1964 Süryani fermanı, onun ve abesinin oğlu Mıstenin bilgisi dahilinde gelişir. Hepsini görmüş, yaşamış, insanlarız. Hadiselerinde örülen çorapları, Harabe Şerefin İdil Süryani hafızasında duruyor. Başka bir ilginç olay bütün bu Süryanilere karşı tezgahlanan oyunlarda, pay sahibi olanlar.
MELE AHMED CAMİ İÇİN SÜRYANİDEN ARAZİ İSTİYOR
Çünkü o devirde Kürtlerin idilde bir metre kare arazisi yoktur. Şeyh Seydaye sözü vardı. Devrin Süryani başkanı olan Hanna Salo Aksüngür İdil CHP ilçe başkanı Tuma Sağlık ve diğer illeri gelen Süryanilerle bir oturum gerçekleştirir. Arazi koparmak için Hazreti Hüseyin ne ağlayanlardan olup zamanı gelince yezid gibi davrana bileceğini Süryani nereden bilsin. Paramız, pulumuz, yok malumunuz, Namusunuza sığınmış 7-8 aile idildeki Müslüman halk gösterin büyüklüğünüzü, bize bir arsa verin Şeyh Seyda’nın sizlerden ricası var der. Lastikleri şişirilen Süryaniler hiç düşünmeden, etmeden, sizleri kırmayız istediğiniz arsayı seve veririz. Daha sonra giderler Anafartalar okulunun bitişiği, merkez caminin şimdi olduğu arazi verilir. Gebro Tuma ait sahipleri Suriye’ye gitmiş, idilde kalan emlakları amca çocukları Tuma Delalok Sağlık ve kızları Hıto Topale’nin tasarrufu altındaydı.
Önce belediye buraları kamulaştırır daha sonra metre karesi yirmi beş kuruş bir bedelle satışa çıkartılır. Gene Tuma Delalok yetkili olarak geçse de bütün Süryani heyeti bu araziyi cami için hediye ederler. Merak edenler devletin arşivinden soruştursun, mesele ben bu yazıyı yazma aşamasındayken şu an mevzu ettiğimiz merkez camisinin imamı sayın Mehmet Halil ocakla uzun ama yararlı, Bir telefon görüşmesi yaptım . Tarihini yazarsan iyi bir bilgi olur bizim için dedi. Bir dahaki İdil’e gelirsen lütfen gel buyurun çayımı iç teklifi nezaketinde bulundu.
CAMİ'NİN TEMELİ ATILIYOR
Önce bir su kuyusu açılır, Süryani taş ustaları Bebe Muratke, İshak Yakube, Şemase Ano Gırgıske siyah taşları keserek camiye getirirler. Bazı Süryaniler daha ileri giderek eski hükümet konağı arkasında, 1915 yılarında yıkılan Mor Şemüni kilisesinin şib denilen uzun kalın taşlarını, burdan sökerek caminin yapılanmasına sırtında taşıyarak getirirler.
Marangoz Musake’nin İdil’de bir lakabı vardı. “Şığule Musake nagehe suke,” Musake’nin yaptığı iş ancak çarşıya kadar yetişir. Ama doğurduğu oğlu Kerim hayırlara vesile oluyordu. sırtında koca koca şibb denilen uzun kesme siyah taşları sırtında camiye taşıyordu. Mence’nin oğlu Kerim bana ilginç gelen, bölgede cami inşaatın da çalışmış çok ermeni, Süryani görürsünüz, fakat kilisede çalışmış herhangi bir Türke, Kürde rastlayanız oldu mu acaba, “Çıme vılo?”
Daha sonra Kerim üzüm yerken ağzına kaçan büyük arının ısırıp zehirlemesi sonucu dili şişer ve rahmette gider. mahalle deki bazı Süryaniler, Allah adildir, gördü adam gitti. Kilisenin taşlarını camiye verirsen cezalandırılırsın ölümüne, sevinenlerde olmadı diyemeyiz. Cami yapılışını hatırlayan bir iki şahsiyetlerle konuştum genel olarak bu cami yapılmış, yapılmamış kimse fazla önemsemiyordu, çoğunluk Kürtler burada sayıları belli camileri olmuş , olmamış, varsın namazlarını kılsınlar görüşü hakim idi.
Aşağı mahallede oturanlar caminin yapılışını belki bir sene sonra gördü veya, hiç görmedi. Devrin kaymakamı, nahiye müdürü Estel kökenli Araplar el ele vererek cami yapımının hızlanmasına yardımcı oluyorlardı. Mekan olarak düşünülen cami 150, 200 kişilik kapasiteli ufak bir cami ufak olsun ama bizim olsun görüşü hakimdi. Devrin belediye başkanı Hana Salo olmasına rağmen, Belediyeyi estelli olanlar sarmıştı. Muhasebe memuru Mithat Bedir Esteli mıhelmilerdendir. Camii arasını Süryanilerin altından çeken, etrafındaki 17 dükkânın yapılmasını sağlayan, daha sonra cami imamı olan Melle Ahmed bu dükkânları parası olan Kürt ailelere verili, pazarlığı dediğim gibi Mele Ahmet yapar. Oh ne güzel böyle arazi Süryani fılehın, Hanna Tumenin yani mela Hılani, zalime xoarii dıh vılo bu iro ji vıloye. Dün öğle idi bugünde böyledir.
Cami açılış merasimi çok mütevazi bir atmosferde gerçekleşir. Sayın Şeyh Seyda , muradına ermiştir. Açılışına beyaz at üzerinde hırca zin semer iki tarafı çukur, zin süslenmiş ortası yüksek yer üzerinde oturarak beyaz temiz elbiselerle caminin kapısına gelirken, az olan cemaat bireylerinde mutluluk hakimdi. Zikire başlarlar caminin arka kapısı dikenlerle kaplı olmasına rağmen onunla gelenler zikire düşerek , kendilerini dikenlerin arasına atıp yuvarlanırlar. Beyt Zabdayı İdil’e ataları giremedi kendileri bu yoldan fethetti görüşü hakimdi.
Şeyh seda idilde Müslümanların yürüyüşünü hızlandırıyordu, Süryani’nin bu arazi hediyesini unutuyordu. 1960 yıllarda bölgede cehennemi yaşayan Süryani halkının, ızdırabına kulak tıkıyordu. Hristiyan nefreti dalga dalga büyütmek için her türlü fitilli ateşliyordu. Kürtleri din aşiret aşiret kıskancında haps ediyordu . Halkın yoksulluğunu feryadını, fetvalarla caiz haline getiriyordu. Cizre kökenli Mustafa Bilege adında , birini Müftü olarak görevlendiriyordu. Seneler 1949’u gösteriyordu. 1. 8.1964 yılında, Sayın Şeh Seyda rahmete kavuşuyordu. Süryani Behnan Rısko Gülen tam düğün arifesinde ölümü duyan Behnan Gülen saygıdan dolayı düğününü erteliyordu.
Şeh vefat edince Şeyh Muhemed Nuri geçiyordu. Şimdi Ermeni’yi Süryani’yi Ezdiği, aleviyi suçlamakla vakit geçirenler ve Kürt feodallerine övgü düzenler, bayanlar, baylar acaba geçmişteki bu olup bitenler üzerinde hiç düşündüler mi ?
Hangi dinde olursa olsun insanlığı, kadın, erkek eşitliğini paylaşımı olmayan hayat Allah’ın hayatı olur mu? geçen Şeyh Seyda dönemi bölgemizin tarihinden çıkarıp atmak mümkün mü ? olsa hiç bir halkın komşusu her zaman arkadaşı olan, diğer bir din mensubu iyi anlaştığı içtiği yediği ayrı olmayan olan ilişkilerin, içine kestiği et yenmez, yemeği haramdır, malı helaldır. Fetvaları atarak insanların içine ümitsizliği ekmek ihtilafı atamaz. Atıyorsa, Allah’la olan ilişkisi sorgulanır . Toplumsal belek, kaybının çaresi hatırlamak ve hatırlatmaktır. Yapılanları unutmamak ve unutturmamak.
Ozan Neşet Ertaş ne güzel söylemiş
“Aklı yetenler bu sırı anlar,
yetmeyenlerin kusuruna bakılmaz.
Başka bir yazıda buluşuncaya dek bakalım şair Fuzuli ne diyor ?
Söylesem tesiri yok,
susam gönül razı değil.”
Lahdo sağ