RIZKO AMSO KAHVESİNDE CEKETİM KALDI
İdil'in müzmin aşığı, sol kolu felçli, özürlü, " ben seviyorum, eller alıyor bu nasıl iştir diyen, yanıp tutuşuyorum. Kimse beni evlendirmiyor. " söyleyerek sitemkar davranan, bağrı yanık, elinde sazı yok, ağzını, dilini saz yerine ustaca kullanan, tek elle tahta masalardan darbuka gibi ses yansıtan, İdil'in Aşık Samo lakaplı bir genci İdil'in sosyal yaşamında akıp giderken dikkat çeken bir kişiydi.
1960 yıllarda Aşıklıkta ben varım diyordu. Samıko Piro Öncel, damlarda, cıvatlarde, ağaç gölgelerinde, bekçilik yaptığı eski göl üstü bağlarda, bostanlarda, şimdi ki belediye cıvarlarında kendi kendine, konserler vererek doğaya türküler söylüyordu. Radyoda çalınan türkülerin çoğunu ezber bilirdi. Okuma yazması olmamasına rağmen, zamanın moda türküsünü ustaca ezberleyip derleyerek İdil'e uyarlayıp söylerdi: ‘’De geht Hezex de geht sende nem kaldı. Rızko Amso kahvesinde ceketim kaldı. " Bağlarda söylediği türkü Rızko'nun mekanını hafızalara yazıyordu. Müthiş bir zeka ürünü kara sevdalara yakalanmıştı. Karşılık bulamıyordu. Genelde evli olan Süryani kadınlara gönül veriyordu. Bilmeyene anlatılmaz, işitmeyene söylenmez türden, ancak sevda taşıyanların anlıyabilleceği bir güzellikteydi duyguları. İdil'e daha sonra gelen insandan insana aynı duygular taşınırdı. Türküyü, Süryani ve Kürt gençler ezberler, Türkünün geçmişini bilmeden herkes okumaya devem ediyordu. Aradan 50 küsür sene geçmesine rağmen, sesi, söylediği türküler hala kullağımızda.
Dinliyeni seveni çoktu. Melke, Edip Hımpış, Aziz Gevri, Bahde Sak, Yusuf hoca Öğlü onun sevenlerin başında gelen isimler idi. Samo, berber Samo Hınna İncir dükanında bedava tıraş olurdu. Bedava tıraşın karşılığında oturduğu koltukta ‘’ De get Hezex de get sen de nem kaldı ‘’ söylediği sırada, caddeden okula giden Servet Geçime eşlik ederek çek çek Samıko diyordu. Samo çarşıda türkü söylediği zaman insanların neşesi açılırdı. Bulmalıydım kendisini, aramaya başladım. Kardeşi Aydın bulmama yardımcı oldu. Buldum. Konuştum kendisiyle uzun uzun sohbet ettik. O günkü hatıralar bu gün bize, bu vesile ile yol oldu. Uzun zamandır yazmasını düşündüğüm İdil'deki Çayhane, Kahvehane kültürünü, kendi içimde taşıdığım odanın penceresinden bakacaktım. Samo Sılo Pironun unutuğu ceketin, izini sürecektim. Hem de İdil'deki sosyal yaşamımıza, hem kahvehanelerin geçmiş yaşamlarına, bakacağız bu yazımızda.
Nerde o eski çay ocaklarının kültürü ve sahi nerede o mekanların sahipleri?
Biraz nostalji yapmak gerekirse geçmişten odunlu, kömürlü çay ocaklarının ortamların lezzeti bir başka olduğunu söyliyebilirim. 1945 yıllarda Cizre kökenli bajari kesimin İdil'e dışardan gelenlerin beraberinde getirdiği yaşam şekilleri, kültürel, sosyo ekonomik davranışları, birbirleriyle ilişkileri ise genellikle merkezdeki yaşama, çevreye etki ettiği ve şekillendirdiği görülüyordu. Cizre'liler bütün davranışlarını üstün kabul ediyorlardı. Esnaflıkta bu durumu müştirelerine yansıtıyorlardı. İdil Süryanileri bütün alışverişlerini Cizre üzerinden yapıyordu. Bajari kısmın üstenci ve alay edici bir yaklaşımları herkesçe biliniyordu. Kendilerine has olan zeytin yağı gibi insan ilişkilerinde üste çıkma davranışlarıyla ortama renk katarlardı, İdil'e bazı yeniliklerde öncülük etmiş oldular. Örneğin ilk çay ocağı kültürünü Cizreliler İdil'e gelirken beraberlerinde getirdikleri işyerleri olarak bilinir. Abdülkerim Yıldar, oğuları Amer, Kadri Yıldar. Anafartalar ilkokul Müdürü çapkın Hamedenin babaları Abdülkerim Amca, devrin belediye başkanı Süryani Hanna Saliba Aksüngür aldığı arsa üzerinde yukarı çarşıda ilk kahveyi yani çay ocağı açanlardandır. O tarihlerde çay henüz evlere girmemişken misfirlere, kışın kuru üzüm, bastik, helil yazın Kavun, Karpuz ikram edilirdi. Çünkü Türkiye'de bile 1940 yıllarda seri olarak henüz çay üretilmiyordu. Yanılmıyorsam 1950'lerden sonra üretilmeye başlanmıştır. Bölgemizin bütün çayları kaçak olarak Irak, Musul, Süriye mahsuli olarak kaçak yollardan bize gelirdi.
Süryaniler arasında kahvehane geleneğini başlatanlar da ne tesadüf ki bu ailelerde temelde Cizre kökenli olan Süryani ailelerdir. 1915 katliamından kurtulmuş, İdil'e ecdadları yerleşmiş Amsih oğlu Rısko Amso, kardeşi Hanna Lell Budak ( Beyt Pulus el Hori ), Rısko, Şıkro Beyt el Hori Gülen, kiymetli Behnan Gülen ağabeyimizin aile bireyleriydiler. İlklerin ilki İdil'ler kahvehanelerinde sigara tütün satıklarından dolayı halk arasında Rısko, Şıkro paketçi lakablarıyla biliniyordu. Daha sonra bu geleneği sürdüren Mihayel Külen ( Miho) İdil'in ilk tekel bayii oluyordu.
RISKO AMSO İLK KAHVEHANESİ İLE 1945'Lİ YILLAR
İdil'de henüz yeni çarşı yoktu. Dönemin ana çarşısı Timurlenk çeşmesinin üstündeki çarşıydı. Yani Eski Çarşı caddesi idi. Kilisye ait olan, Ermeni Hogazın evinin olduğu sırada Rısko ve kardeşi Hanna ıl lal (kekeme) ilk kahvehanelerini açtıkları söylenir. Kısa bir zaman sonra büyük başlı hayvanların gütme sırası kardeşi Hanaya gelir. Ben bakoranın önüne gitmem diyerek karşı çıkar. İnat sa inat diyerek İdil'den göç ederek Süriye'ye gitti. Rısko Amca, bir iki sefer getirmeye gitse de faydasız oldu, Hanna bir daha İdil'e dönmedi. Bakora kürtçe " ber garane demek" gitmem yüzünde İdili terk ediyordu.
1960 yıllara gelidiğinde Rısko Amso kahvesini yukarıya yani yeni çarşıya taşıyordu. Lahdo, Şemun kiymetli İbrahim Hoca Sagur ailelerine ait olan binada çay ocağı devam ediyordu. Daha sonra buralar Kerim ustanın açtığı kaynı Lahdo'nun Sineması olarak bilinen mekanlardı. Bunu tam karşı tarafında şu an İdilhaber gazetesinin olduğu binanın arka tarafına düşen terasalı topraktan yüksek, Kürtlerin Kör Izo dedikleri kiymetli Malfono Muallim Aziz öğlünün kahveleri vardı. Amcam Görgis bu kahveyi kısa bir zaman çalıştırdı. 1960'lı yıllarda bizde bazen yardım ederdik. Su, çay ikramında ara da bir ocaktan kesme şeker ağzımıza kaçak olarak atardık. Amcamızdan artan fırın ekmek içi hamuru kırıntılarını midemize indirirken bu davranışı lüxs sayardık. 1960 yıllardan sonra yukarı yanı şuandaki hukumet konağının, olduğu çarşı tam işleve girince Rızko Amso kahve yeri olarak bildiğimiz yer, dayılarım Hannuş'ların evleri ağzında, mülkiyeti Ruma Sıltane Beyt el Şiaa, Süriye' ye gittiklerinden arda kalan evlerinin olduğu yerde, şimdi ise Güven pasajın olduğu yere yeni kahvehanesini inşaa eder. Sahibsiz olan bu alanı Kirive Samo Kanalga
sahiplenir. Gerekçe olarak aynı aşirete tabii olması ( Barsom spor)mefhümü ve hakimiyetini kullanması oldu. Rısko Amso'nun yerinin ismi çay ocağı olmakla birlikte, prestij mekanı anna caddede bulunan işyeri, Rısko Amcanın ismiyle anılan bir mekandı. Aynı zamanda Süryaniler açısından bir kimliğin var oluşu ve ifadesi demekti. Bu nokta çok önem arz ediyordu. Şöyle İdil'e yeni gelen bir üst memur, inkar edildiğinden dolayı hayatında duymadığı Rızko ismini duymak zorunda kalıyordu. Bazen bu isme şok olanlar da oluyordu. Anlamını araştırırken Süryani bir milletin var olduğuna deng geliyorlardı. Bu kısmı dolduracak olursak Ramazan aylarında kahvesinde tomballa çektirirdi. Müsülmanlar sahura kadar kahvede otururdu. Daha sonra vakit dolunca sahur için evlere giderlerdi. Bu gelenek senelerce devam ederek sürdü. Taa ki İdil'e yeni atanan Kaymakam İbrahim Turanlı görevine başlayıncaya kadar. Kaymakam bu geleneğe dur dedi. Gece saatlerinde kahvenin açık olduğunu görünce içeri dalar. Kahvenin düzenini görünce, hakaret biçimi ve uslubu ile Rızko musun ne göz ağrısı isen gel buraya der, bu saata kadar kahve açık kalamaz lan der. Rızko kem küm ederek" Efendim giden kaymakamlar gece kalmamıza bir şey demiyorlardı. Desede açıklaması faydasız kalıyordu. " Onlar kaymakamcıktılar ben kaymamakamım ulan der." Kahvenin açık kalmasından ziyade Rızkonun isminden varlığından huylanma havası vardı Kaymakamda. Kahvenin açık olması bahaneydi. Kemalizimin hastalığı buydu, bu topraklarda çok uluslu milletin bulunması kabul edilmiyordu. Herkes bir renk olacaktı. Türk olacaktı, Türk yaşayacaktı.
Turanlı kaymakamın başka bir özeliği daha vardı. Çarşıda, pazarda Kurmanç erkeklerin
kafalarındaki kefileri zorla toplatırdı. Bu kefileri karakolun avlusunda ya da çarşı merkezin bir köşesinde ateşe verdirirdi.
Cizre'li Tahsin Dursun'un zaman zaman idilde kullandığı ( Ahmeki be pereye ) bazı memurlarin kimliği idi. O devirde Çayı bizat kendisi oğulları Tuma, Corç, Cemil çayı demlerdı. Servisleri kendileri yapardı. Rızkonun oğlu Cemil kulakları ağır işitiyordu. Siparişleri çabuk duyamıyordu. Siparişleri getirmeyince yanlışa yorumlanıyordu. Siparişi geç kalınca Babeke köyünde rahmetli Abdullahe Halef Dalmış'ın dikkatıni çeker. Siparişin geç gelme sebebini öğrenince, Cemile devrin Cumhurbaşkanı olan İsmet İnönü' nün ismini takar. " kuro İsmet çay ke bine"derdi. Çünkü İsmet İnönü'nüm bir kulağı ker yani sağır idi. 1960' lı yıllarda bir bardak çayın fiatı 15 kuruş tu. Değerlerle ikram ediliyordu Çay müşteriye. Kahvehanenin su ihtiyacını beyarlardaki kuyulardan, Hanımı, Merto teyze, Kızı Ğemo omuzlarda bidonlardan taşırlardı. Berberler, su ihtiyaclarını sülahilerler Kahveden alıyorlardı. Rısko Amca bazen
gönülü, çoğu zaman gönülsüz bir şekilde ses etmiyordu. Amcanın paylaşım ruhu yoktu. Onda Cizre'li ruhu vardı. Genellikle İdilin esnafı, memur kesimi, dedikoduyu seven, işsizler, burada ilçenin güncel meselleri, politikaları ile haşır neşir olurlardı. İstediklerini iktidar, istemediklerini muhalefet yapıyorlardı. Devrin İdil Belediye Başkanı Efrem Poşluk 1962 yıllında reislik görevini yürütüyordu. Efrem Reis kahveye gelmeyenlerdendi. Kahvehaneler işi gücü olmayanların mekanı olarak düşünüyordu. Çay içmek isteyen evime divanıma gelsin derdi. Süryani halkından müzdaripti. Hırsızlık yapmadığı halde menfaat düşkünü insanları belediye yanaştırmadığı için hakkında propagandalar uyduruludu. Bu desikodular kahvede çok konuşuluyordu. Reisin hakında bir çok komplo bu kahvelerde hazırlanıyordu ve uygulamaya konuluyordu. Sahipsiz kalınca bu millete hizmet etmek
fuzülidir mantığıyla hareket ederek devrini bitirmeden, reisliği bırakarak İdil'den ayrılıyordu. Bütün bu dedikodular, tezgahlar, Rızkonun Kahvesinde pişiyordu, halka yayılıyordu. Kahvenin devamlı müdavimleri arasında devrin CHP ilçe Başkanı Tuma Dalelok Sağlıktı. Bonkerliği ve mertliği ile ünlüydü. Masasında etrafında oturanların çay paralarını devamlı olarak ödeyenlerdendi. Kadir, kiymet bilen kişilerdendi. Sayısızca Keçisini, Koyunu satarak, bu yollarda telef ediyordu, daha sonra Osman Ağa Alakamşi, Süryani Dişçi Yakup Baydar bu geleneği sürdüren şahsiyetlerdi. Bir gönül zengini olanlara allahtan rahmetler diliyoruz. Kahvede belediye reisi ile ilgili çok asılsız ideaları dile getirildiğide biliniyordu. İlçenin bütün gelişmeleri kahvenin masalarında değerlendirilirdi. Kimi bilinen simaları, müşteri cehrelerini oluştururdu. Çay ocakları aslında çayı sevmenin yanında kimine göre de ev dırdırından, gürültüsünden uzaklaşarak amiyane tabiriyle, kafa dinlenme, kendi içine dönmenin özgürleşmenin makanıydı çay ocakları. Odunlu, kömürlü ocakların üzerinde kaynayan lezzetine doyum olmayan Çaylar ve ocakları geçmişe dayanan İdil kültüründe ki tarihi sürecine bakmak için bir nostalji yapalım. Kahvehanelerin İdil'e nasıl gelmiş, kimler öncülük yapmış, akışını kimler sağlamış ona bakmak gerekir.
Çayın idile girişi 1946 yıllara mukabele eder. Bölgemiz Cizre dahil ahali kaçak olarak Süriye ve Irak'tan kaçak yollarla getirilen çayları kullanırdı.
Türkiyedeki Çay üretimini ancak 1950'lı yılardan sonra gerçekleştiriyordu. Hükümetin okuma amaçlı olarak Anadolu'da tasarladığı çay ücretsiz olacağı halk odaları projesi kapsamında kahvehane kültürüne ön ayak olmaya çalışıyordu.
Hatta bu okuma evlerini ilki İdil'de rahmetli Abuna Papaz Cercis Kayar'ların evinde yapılıyordu. Sohbetin, hayatın paylaşıldığı mekandı.
RIZKO AMSO’YU FARKLI KILAN OĞLU CORÇ'UN ÜÇ ÇAY GETİR SÖYLEMİ
Adamına bakardı, konumunu anlardı, mevkisine göre yıldızlı çaylar, sade Çaylar bu mekanda dile gelirdi. Bölgemizde ne görülmüş nede duyulmuş nede başka bir kahvede söylenmiştir. Çay servisi yapılırken mevkine göre seslenmek bu kahvede vücüt bulmuştu. Günlerden bir gün üç kişi kahvehanesine gelip oturur. Rızko, ufak bir göz süzmesi ile yarım göz kenarı ile oturanlara bakar, durumlarını anlar. Baktıktan sonra çay ocağında bulunan oğlu Corca seslenir. " Kuremen üç Çay çek, biri memuri, biri makul, biri gundi olsun" der, çaylar söylenen kişilere servis edilir. Müşteriler çaylarla birlikte sınıflara ayrıldığı nın farkında olmadan çaylarını içerlerdi. İnsanlar mevzuyu anladı veya anlamadı hiç önemli değildi. Bu döngüyü anlayanlar kahvenin komşusu Esteli Abdulkadir Atallay, Arzuhalci Minas Güce , Eyüp Güce kişilerdi. Bu davranış made ın Rızko Amso kahvesine aitti. Sıradışı söylemini müşterilere göre tekrar tekrar, söyleyerek çaylarla birlikte servis edilirdi. Düşün kahveye geliyorsun sınıflara ayrılıyorsun, sıfatına göre çay ikram ediliyor. Müşteri bu işin farkında değil. Başka bir mekanda bu uygulama yoktu. Sadece Cizre kültüründen olduğu için İdilde Cizre'li Rızko Amso kafayı çalıştırarak üretmişti bu sınıfları. O devirde insanlar yüzü gülen kadına, kıza başka anlam vererek bakılıyordu. Şakacı insanlara esnaf kırdık diyordu. Bunların peşlerine kimse takılmıyordu, itibar edilmiyordu. Sohbetlerde geçmiş efsaneleri, hayat bilgisi olanlara halk kulak veriyordu. Bireylerde ciddi bir duruş vardı. Hiç gülmeseniz de olurdu. Mesele Rızko'nun Kahvesinde çalışanlar hepsi aile bireyleriydi. Müşteriye saygı kısıtlıydı, çoğuna ön yargılı ile yaklaşılıyordu. Müşteri veli nimetimizdir o dönemlerde bu kahvede kural değildi. Sadece memur ve Cizre kökenli insanlara bu tavır sergilenmiyordu. Onlara özel davranılıyordu. Süryani, Gundi, Kurmanç tabakasına ise ister gelsin, ister gelmesin paşa gönülleri bilir yaklaşımı vardı. Rısko Amso Kahvesinin ayrımcılık şekilinde bir duruşu vardı. Böyle olmasına rağmen insanlar genede Rızko'nun kahvesine giderdi. Kahve tıklım tıklım oluyordu. Neden Kahvehanesi diğerlerinden farklıydı, ayıran tarafı tembellerin buluştuğu yer değildi. Bireyler bağımsız, dedikodusu bol, okul havasında olduğu gibi haber merkezi vazifesini de görüyordu. Kahvenin albenisi vardı.
Genelde üst düzey Memur ve burokratların uğrak yerleri ve duraklarıydı Kahvehaneler. Burada herkes bilgisini ortaya koymaya çalışır ve insanlarla paylaşırlardı. Büyük meseleler yorumlanırdı. Gündem tartışılır bir karara bağlanırdı. Söylemlerin bol dedikoduların ekşi olduğu bir yerdi. Kahvehaneler günün koşularında iletişim sahasıydı, bir televizyon gibiydi. Herkes haberleri kahvehanelerden duyardı.
İdil'de kahvehane kültürü başlı başına bir yaşam tarzı idi. İdil tarihi ile özdeşen Rızkon'un çay evi insanların uğrak ve dinleme yeri olmuştur. İnslar sevinçlerini, hüzünlerini, sevgilerini, bilgilerini, bu mekanda, her dilden her dinden olan insanlar yine hep bu mekanda bir araya gelerek konuşurlardı. Yerli, yabancı türistler, ilçeye gelen konuklar burada ağırlanmış, dostluk çayları burada servis edilmiş, bu kahvelerde içilmiştir. 1960 yıllara kadar İdil'de elektrik olmaması büyük bir eksiklikti. Özellikle kış aylarında gaz yağıyla çalışan pompalı, camlı lüxslerle işyerleri evler aydınlatılırdı. Çarşı Esnafı dükanındaki mangalını tutuşturmak için, Süryani Terziler kömürle çalışan ütülerini yakmak için Rızko'nun soba önündeki kor ateşini alırlardı. Ütülerini böyle ısıtılmış dükkanlardaki içme suları buradan alınmıştır. 119 cı Seyar Jandarma Alayına bağlı üçüncü Tabur er ve erbaşlar Cumartesi, Pazar günleri carşı iznine çıktığında, Rızko Amso Kahvesinde yer kapmak için adeta koşarak çarşıya çıkarlardı. Askerler halktan uzak değillerdi, aksine halkla iç içe yaşarlardı. Dükkanlar askerle dolardı. Kahveler full asker çekerdi. Askerler, Çay bardaklarını halktan farklı bir şekilde bakarak avuçluyorlardı. Bardakların İnce belleri askerleri başka arzulara çağırırdı. Askerin bu yorumundan bu bakıştan kimsenin haberi yoktu. Memleketteki kadın sıcaklığını hayel ederdi. Bunları etrafada öğretiyorlardı. Çaylar çay gibi yaşanırken, bardakların belli başka bir şey oluyordu. Şaiirin deyimi ile " Geleydin bir çay içimi, sen çay dökerdin, ben de içimi" keşke İdil hep hayalimdeki o masallar gibi, çocukluk anılarımda olduğu gibi kalsaydı. Bir daha uyansaydım, eski anılarımla yaşasaydım.
Esteli Avukat Abdullah Timur mılletvekili adayı olduğu dönemde, seçim programı sürecinde, Rızkonun kahvesinde ya Ankara ya Elaziz, yani ya Milletvekili olacağım, yada tımarhane gideceğim, söylemi çok önemliydi. Orta Mektab, Müdürü Ali Aygül hocanın asaletli duruşu, karizması, Müzikal ruhu, barışçı yönü çarşıdan geçerken fiziğinde adeta dile geliyordu. Cizreli Avukat Nurettin Yılmaz, " Beji azadi bımre köleti" söylemi Baran otobüsünden Rızko Amso kahvesinin önünde indiğinde selam verdikten sonra attığı slogandı. Sonra "Bakın sizi tutuklamaya kalksalar haberim olsun." diyerek Avukat olduğunu hatırlatırdı. Yani Kahvehaneler insanların, siyasetçilerin, memurların, esnafın, işsizlerin buluşma yeriydi. Herkes bu mekanlarda vatandaşla bir araya gelirdi.
Niyazi Bilgin günün koşullarında bir manken gibiydi. Kendine, giyimine çok iyi bakıyordu. İpek atkısı, arka cebinde taşdığı Moda Ses dergisi ile Türkiye gündemi ile ne kadar alakalı olduğunu gösteriyordu. Baran otobüs şoförüne Hülya Koçyiğid'in Selim Soydan ile evlenip evlenmediği sorması ise bilgilerini diziye dönüştürdüğünü gösteriyordu o dönemlerde.
Esteli Mecid Ar'ın sevdiği kız Eşref Taş'ın kızı İnci Taş' tı. İnci Kız, Mecid ismini beğenmeyince, arap ismi olduğunu ima edip değiştirme istediğini belirtince, Mecit sevgisi uğruna ismini Bülent olarak değiştirme cesareti göstermesi az rastlanır bir durum iken, bu durum ancak İdil'in sosyal hayatında oluyordu. Bu kadar renkli bir soyal hayat, İdil' in sokaklarında yaşanırken, mutlu olmamak elde değildi. Sosyal hayatta yaşananlar, paylaşımları Kahvehane masalarında insanlar birbirine söyleyerek duyuruyorlardı.
1960 yıllarda Midyat'tan gelen Süryani gençleri Edip Çağatay Gordon Magney, Jeef Jonbee, çarşı merkezinde İncilin türkçe mealini çarşı merkezinde, Türkçe İncil'i dağıtma çabaları kısa sürüyordu. İncil satanlar İdil'deki Mor Şemun hapsine atıldılar. Behnan Konutgan ve ailesi zar zor bulduklar mercimek corbasını incil satanlarla cezaevinde paylaşıyorlardı. Babaları Melke Amca beş erkek cocuğu olmasına rağmen bunlardan bahsetmezsek olmaz. Kızı olan Kewe'nin (Keklilk) ismi ile gururlanırdı. Etrafına, masalara ez bawe Keweme derdi.
Behnan Gülen'in kısa kolu, kareli gömleği, çalıştırdığı Memurlar kulubündeki mekanında, Behnanın kelime anlamını her dafasında, Kulübe gelen Subaylara Hakimlere, yetkililere anlatma mecburiyeti, gösterdiği çaba başka bir filmdi.
Göçerlerin İdil'e gelişi ile ilgili mahallede huzurun kaçtığını söyleyen, " Nemaya hale me, nemaye huzura me" diyerek isyan eden Cizre'li Hüzni Lüks daha sonra Sönmeztürk soy ismini aldı. Hüsnün söylemi ile bırlikte kızı Neriman'ın siyah hıbır gözleri bu kahveden takip ediliyordu. Arada bir çarşıya cıkan Aşık Samıko'nun Mıhayel Gülenin ısmarladığı çay karşılığında, Kürt Tırho'nun kızı Hedokeye aşık olan Mihayelin Türkü isteğini kırmayıp " Sarı sabahlık yakışmaz mı güzele aman güzele" türküsünü söyleyince Mihayeli içten yaralıyordu. Sırıl sıklam aşık olduğu Tırhon'un kızı Hadokeye sanki bir aşk mektubu gönderir gibi seviniyordu. Tam Kahvehane karşısında evleri bulunan Cizreli Kadri Yıldarın avlu içinde sazını konuşturuyordu. Sazın sesi ve türküler gecenin karanlığında yayılırken, söylediği türkü komşusu Esteli Bakal Sofiye Enijkeyi namazda yakalıyordu. Sazlar özlemler namaz dinlemiyor feryatlar havşlardan dışarıya taşıyor çarşıya ulaşırken göğe yükseliyordu.
O nazlı canana yar yar uğrasa yollar bana mesken oldu yar yar kahveler hanlar , askerlerin yüreğini yakıyor off lan oflan kepler havada uçuyor rıskonun kahvede oturanlat sanki o eseri yaşıyor mest ediyordu...
Esteli Bedio seher vakti kuyulardan işyerlerine evlere su taşırdı. Miho'da o vakitler de aynı güzergahta işyerine açmaya gelirdi. Behnan Alaçam, Miho'da topaldı. Bu vakitlerde çarşıyı bir zabıta gözüyle gözetleyen Perihan Teyze güne başlarken iki topale görünce :"Tüh, bunlar varken, Hezex'ten ne hayır gelir." tepkisini ortya koyardı. Yani İdil'in soyal hayatında meydana gelen önemli olaylar, bağlarda, tandırda, damda, siyasette, çarşıda, hayallerde olmuş sosyal hareketler Kahvelerde söylenir, kahvelerden yayılırdı. Bayanlar bile meseleyi bir birlerine söyleyince kahvde söylemişler diye not düşüyorlardı. İdil'in tarihi anları Rızko Amso kahvesinde geçti. Memuri, Gündi sınıf çayları bu mekanda türedi, Siyasetçiler bu mekanda en keskin sloganlarını attılar. Yolcular Baran otobüsünü kahvenin önünde bekledi. İdil'in sokaklarında bulunan kapıların aralıklarındaki bakışlar, konuşmalar, bağlarda antreman Samoke'nin türküleri, çarşıdan geçenleri, Türkiye'nin gündemi Rızko Amso Kahvesinin masalarında dile gelirdi. Paylaşılırdı. Bayanlar bile duyardı. Kahve bu öneminden dolayı Aşık Samo'nun türkülerinde "Rızko Amso kahvesinde ceketim kaldı" söylemesi ile tarih oluyordu.
Rızko Amso'nun çay ocağı yazısını noktalamak istiyorum. Ahlar alıyorum, Ahlar duyuyorum içimde, şekil ah’lar vahları toplayıp dönüştürüp kendime
yol yapıyorum. Bu yaşanmış ahlar olmasaydı, nasıl bulurdum böylesi yazıları..
yolumu bimiyorum. İdil'de yaşayan Süryanisi, Kürdün neyi vardı ki bir efkarlı
ömür bir de demli çayı vardı. Geriye kalan payımıza düşen yazdığımız anılar kalıyordu. Aşık Samoke'nin dediği gibi bütün anılarımız Rızko Amso kahvesinde kaldı.
Başka bir yazıda buluşuncaya dek bakalım ben bana ne diyorum:
Dolaştım idil yollarını, köşe bucak
Bulamadım gençlik aşkımı yarın ancak,
Sorduğumda bu havalim ne olacak,
Yürü burdan çık Hezexten faydan olur ancak .
Lahdo sağ februar 2024
Gebro bayrak 10 Ay Önce
Ah o günler nerde eline yüreğine sağlık Lahdo abe
Edip yavşan 10 Ay Önce
Merhaba Lahdo Abe Aşık Samo Mazideki Anıları hatırlatın için çok Duygulandım ve sevindim seni canı gönülden tebrik ederim başarılarının devamını diliyorum Saygılar selamlar
Abdurrahman Nas 10 Ay Önce
Bu yazıyla ilgili çok anlamlı ifadeler dile getirilebilir. Bende bir kaçtanesinden söz edeceğim. Lahdo Sağ, İdilin sosyal hayat trafiğinin seyir halinde iken önemli duraklarından olan Rısko Amso kahvesini bize anlatması çok şahane olmuş. İdil'lilerinde Cizre'li Süryanisi olduğunu bu yazıda öğrenmiş olduk. Forsu 1500 olan Cizrelilerin İdil'de bu forsu sürdürdüğüne şahit oluyoruz. Buna sevindim. İdil Kahve Kültürünü Cizrelilerin getirdiğini yazan Lahdo sağa teşekür etmek gerek. Lahdo Sağ İdil için bir zenginliktir, bu zenginlikte idil arşivi var, bilgi ve belge var, Lahdo sağ araştırıyor, buluyor, yazıyor, ciziyor, insanlara ulaşmasını sağlıyor. Bu kadar çabayı boş geçmemek gerek. Görmek gerekir kanaatindeyim. Kendisi İdil için çok önemli bir şahsiyetir. Bu önemli durak ta bekleyen Aşık Samo trafiğin yeşil ışığıydı.Süryani evli bayanları sevmesi aşıkların geleniğidir, hep imkansızları severler. Bu zorda çok güzel türküler üretirler. O da üretmiş demeki aşıkmış. Kenidisine uzun ömürler dilerim, görmüştüm, Ayağından Kundurayı dinlemiştim kendisinden. O dönemin sosyal hayatını Rızko Amso kahvesinde ceketim kaldı türküsüyle icra etmesi fevkalede olmuş, yani bütün güzelikleri bir türküye sığdıran Aşık Samo bugün Lahdo Sağ'ın yazmasına vesile olurken Türkü yazının başlığı olmuş bu güzel ahenge bakarmısın. Lahdo Sağ bütün güzelikleri yazıda toplamış o dönem yaşayan herkes bu yazıyı okuduğunda bu güzelikleri hatırlıyacaktır. Geçmişe bir sörf yapacaktı. Niyazi Abenin Baran otobüsün muavine aldığı derginin haberlerin devamını sorması dönemin en trend davranışıdır. Müthiş bir iletişim biçmidir. Yani Niyazi abenin gazeteci olduğu anlaşılıyor. Bu yazının magazin kısmı olmuş. Çok güzel yazı olmuş Vakıf Başkanı Robet Tutuşun okumasını tavsiye ederim, çünkü çok önemli bilgiler mevcut yazıda, yazı güzel olmuş kalemine sağlık lahdo abe...
Musa ersoy 10 Ay Önce
Fevkale bir yazı. İdil o dönemlerde de çok renkliymiş. Askerlerin çarşıya çıkması olayı dikkatimi çekti. Kalemine sağlık.. Yazınız. Lütfen
Nıreddin olman 10 Ay Önce
Yazı tesadüfen gördüm. Okudum. Ben midyatlıyım. İdili bilirim. Eski İdili bilmem ama yazıyı sevdim. Yazarın kalemine sağlık diyorum.