Kürtlerin İdile gelişleri sanki bir anda olmuştu. İdile, etrafa musallat olmuş gibi, bir olgu kabul görse de asıl gerçek, hiç te öğle değildir. Bu yazımda, Kürtlerin idile ilk gelişlerini, yayılma süreçlerini açık sözlü, sahici, düz, yalın bir üslupla, bilgiler ışığında yürüyerek, bu yollarda iz sürmeye bakacağım.
Yaşlı insanımızın hafızasında kalmış, birikmiş sözlü bilgiler, cıvatalarda anlatım yoluyla insan aklında kalmış bilgiler ve bilgiler bizlere zamanında anlatılmış, bizde size sunacağız. Her ilgilinin bir sebebi var, bu ilgiye bağlı araştırmaların bir de nedeni vardır. Benim Hazacla ilgili olmam, buraya özel bir ilgi duymamın yanında ait olmamdan kaynaklanıyor. Hazachı tanımam, İdille ilgili şiir ve tarih yazan dayımdan gelen bilgilerle Hazach hakkında bilgiliyim. Bunun yanında, aziz annemden idile ilgili öğrendiklerim, annemden başka Türkçe bilen yoktu, önemli bilgi kaynağıydı. Dayım Hanna Hazach’ın ilk üniversite mezunuydu.(Nur içinde yatsınlar), Babamdan, bölge hikâyeleri, kan davaları, aşiretleri, atasözleri, ağaları, düğünleri, misafirleri… Dinleyerek bilgilendik. Öğrendik.Bunları niye yazdım, bir çok şahit olduğumuzu herkesin bilmesi lazım. Bu hayatta, govendlere, fülüt çalanlara, saz çalanlara, aşka, sevdeya yürek koyanların meşrebindeyiz. Küfürlerini, sevdalarını ve daha neler neleri, aklınıza ne gelirse dinleyerek bu günlere geldik. Bu da rabbimin bize verdiği en büyük armağan ve lütuftur.
İdil 1937 yıllında ilçe olduğu yılların öncesinde İdilde tek bir kürt ailesinin ve yabancı ailenin evi idilde yoktu. Ahalinin tamamı Süryani, Hıristiyan idi. Kürtlerin değimi ile“ hemu fılleh bun“. Hazach’ta 450-500 arası Süryani aile yaşıyordu idilde, tek Müslüman evin mevcuyetti söz konusu değildi. Günahı ile sevabı ile İdil bir Süryani yurdu idi. Bu demografi ve etnik yapı ile birlikte İdile bağlı 77 Müslüman köy, feodal aşiret yapılanmalar bu durumdan hoşnut dağilerdi. Bölgedeki Şeğler, Cuma hutbelerinde cemaata idili mutlaka kontrol altına alınması gerektiğini elzemle vurgu yapıyorlardı. Şeğler’in başında Cizre’ye giden yolun kenarında bulunan Serdahlede ikamet eden Şeğ Seyda hazretleri idi.Mema aşiretine bağlı bütün kürt köylerinde nizami bir şekilde etrafa ayar veriliyordu. Şeğin arzusu İdili Mema aşiretinin şemsiyesi altına almak, buralarda hüküm sürmek, gölgede yatıp, ayak uzatarak onlardan haraç almaktı gayesi. Kavunun çizgilisini, üzümün mazrunesini koanağına getirerek hüküm sürmekti ama Hazachlar bu planları yemiyordu. Nede olsa bir fermanda kazandıkları bir tecrübe vardı. Her isteyen, İdillileri belli kalıplara sokamıyordu. İdil halkının mücadeleci ruhu, kendi aralarında oluşturdukları savunma refleksleri,Turabidin bölgesindeki Süryani köylerinden farklı olduklarını ortaya koyuyordu. “Ben Kürt ağayım“ “Tu fıleyi mini“(sen benim Hıristiyanımsın) seni evire çevire kullanırım mantığı idilde taban bulamıyordu. Turabidin bölgesine göre idililer daha dik ve ayaktaydı. Bu duruş, etrafa rahatsızlık ve hoşnutsuzluk veriyordu.
Ne zamana kadar, ta ki İdil ilçe oluncaya kadar, ilçe oluşuyla beraber devlet güçleri daha belirgin bir şekilde sahada oyunlarını oynamaya başladı. Devletle birlikte çalışan ağalar ve şeğler, halklar arasına nifaklar koyarak, onların istedikleri şekilde saldırılar düzenlemesine yardımcı oldu, İdilde yaşayan Süryani toplumu rahatsız etmeye başladılar. Devlet bu davranışta bulunan aşiret reislerini kollayarak, belli şekillerde ödüllendirerek, yeni davranışları yapamaya teşvik ediyordu. Niyetleri, Müslümanları idile çekerek yerleştirmek, idilin eski homojen yapısını bozmak, yaşayan halkı pazifize etmek, saldırılara karşı dirençlerini kırmak, etrafa karşı güçsüz ve cesaretsiz bırakmaktı. Süryaniler bu siyasi manevraları, okuyabilen ve yorumlayabilen bir bilince sahip değildi. Devlet büyükleri çizdiği, önerdiği sistemi uygulamaya koyuyordu. Devlet güçleri ne yaptığını biliyordu, sistematik çalışıyor, emir ve komutalar yerine getiriliyordu. Ellerinde araç gereç çoktu. Neydi bu uygulama? Saygın Öztürk bir yazardır, Doğan Kitapçlık tarafından çok ilginç bir kitabı çıktı bu bilgileri okuyuculara sunuyor. “İsmet Paşanın çok gizli Kürt raporları“ adlı kitaptan bazı paragrafları yazalım. 1935 yıllında Atatürk’ün emriyle doğu Güneydoğu illerini, ilçelerini adım adım dolaşan dönemin başbakanı İsmet İnönü’nün hazırladığı çok gizli rapor, 72 yıl sonra gün ışığına çıktı. Kitapta bütün Doğu ve güneydoğu vilayetleri hakkında rapor hazırlarken, Mardin’i unutmuyor şu önerileri dile getiriyor. Oradan çıkartılacak olan Hıristiyanların yerlerine Kürtler derhal doldurulsun. Bu hal devlet için çok elzemdir. Raporlarında dile getiriyor zamanın İnönü’sü, hayde buyurun. Devletin başı bunu öneriyorsa , bölgedeki Başçavuştan, savcıdan, kaymakamdan kusur aramamak lazım. 1935 emlaki metruk kanunu, devletin yakasından, ensesinden tutup köyünden sürgüne gönderdiği, Ermenisinin, Süryanisi’nin geride bıraktığı gayri menkuller, ev, arazi, tarla, bağ, bostan, kilise, manastır, at,öküz,koyun gibi mal varlıklarını bölgede yaşayan Müslüman haklarına devretme, transfer etme, onları mal mülk sahibi yaparak bir gecede zengin ediyordu. Zengin etme operasyonuydu bu kanun. Dediğim gibi tut beni ensemden, sürgüne, meçhule gönder, sonradan da malimi mülkümü keyfine göre paylaştır yada sat, bu davranışın neresi caiz? Ey vicdan sahipleri! Bu kanunlardan sonra idile bazı Kürt ailelerinin gelip yerleştiğini görüyoruz. İdil daha evvelinde, Cizre’ye bağlı olduğundan dolayı idil halkı Cizrelilerle beli bir alaka, dostane, bir ilişki olduğu için halklar arasında karşılık bir alışveriş vardı. İdil çarşısı, aşağı mahallede iken bu dönemde Cizre’den bazı tüccarlar idile gelirlerdi. Atari düzeyde bazı alışverişler olurdu. İdilde tüccar olarak tanına bazı insanlarımız; Xido bahikko, Gebro topale,Bahe izo esnaflardı. 1948/50’li yıllar:
İDİLE GELEN CİZRE’Lİ AİLELER
1-Faris Haydo kardeşler, kız kardeşleri Besna Cizreli idi, çarşı merkezinde bakkaldı.
2-Abdulkerimi Kınık ve oğulları,Ömer eski Baş öğretmen,Hammede kadri yıldar
3-Abdul Aziz Geçim, Kızları Hamso teyze ve oğulları
4-Özel idare’de tahsildar memuru İbrahim Amca, oğulları Ağgün ve Hemme
5-Lokantacı Sefer Cazım amca, Atatürk hayranıydı. O devirde Atatürk beste yapmıştı.”Hude Kemallo hışti , kemallo lo lo- Şapka derexisti kemallo lo lo-“ deyip söylüyorlardı.
6- Kahveci Kasım oğulları; Abdılla, Ali, Zeki,Mehmed, Nuri, Nuri ‘ye kardeşimiz kadar yakındık, okul sıralarında birlikte şarkı söylerdik. Şarkılarımız: “Bir ihtimal daha var, o da ölmek mi dersin, söyle canım ne dersin? Kanaryam, güzel kuşum, ben sana vurulmuşum.” Şarkıları söylerdik. Babası Nuri Kardeşimi çok severdi. Cizreliler İdilde diğer Müslümanlara hep öncülük yaparlardı. İlleri bir vizyonları vardı. O dönemle ilgili bir anı anlatayım:” Baran otobüsleri Mardin Cizre arasında ulaşımı sağlayarak yolcu taşırlardı. Dubiç köyü sahibi Eşref Taş’ın oğlu Cihan Üniversite okuyordu. Yaz tatilinde idile gelmişti. Niyazi Bilgin abem modayı çok yakında takip ederdi. O zamanlar Ses mecmuaları okurdu. Cihan otobüste iner inmez Niyazi abe soruyor “Cihan hoş geldin” der demz, Hülya ile Selim nişanlandılar mı? “Evet nişanlandılar” dedi. Kast edilen Hülya Koçyiğit, Futbolcu Selim Soydandı. Düşünün Türkiye’nin magazin haberlerini idilde takip eden meraklılar ve alakalı insanlar vardı. Anlatmak istedim. İdilde renkli ve düşünen Cizreli insanlar vardı.
7-Eski Gardiyanlardan İbrahim Binici ve oğulları Adil, Zeki ve Eşi Perihan Teyze vardı. Teyze oğlu Adili çok sevdiğinde “Kuremini Adelet” diye hitap ederdi. Bir anı anlatayım.” 19 Mayıs bayramı kutlanıyordu. Adil benim sınıf arkadaşım idi. Öğretmenler bayram töreni için bizi çarşıdan yürüterek bayram töreni için tabura götürüyorlardı. Perihan Teyze çarşı merkezinde bulunan kiliseye ait evde oturuyordu. Şimdiki Bilen gümüşçünün bulunduğu dükkan evin giriş kapısı idi. Başımızda bulunan Öğretmen Türk’tü. Herkesi boy sırasına göre dizmişti yürüyüş halinde caddeden geçiyorduk. Perihan Teyzenin kapısının önüne geldik. Adil boy sırasına göre en arkalara düşmüştü. Perihan Teyze Adili en arkalarda görünce çıldırdı, birden aramıza daldı. Adili kolundan tutup en ön sıralara getirdi. “Were were kuremin were cıhe te ew dere” öğretmen davranışa tepki gösterince Kürtçe “Here kunde, Walehi eze Adil xwe eze bıkım kaymakam, ha le we Hezexe eze wi bıkım kayamakam, were babemın were” demişt. Rahmetliyi çok severdim. Evlerine çok giderdim.
Daha sonra’dan Cizre’den başka ailelerde idile geldi. Ama bunlar İdilde en eski Cizre’lilerdi.
İKİ ADAŞ İKİ İBRAHİM
İbrahim Onur Cizre'liydi. Halktan vergi toplayan seyar memurdu. Elinde koçan defteri ve tapu müsvedeleri köy köy dolaşarak halktan parar tahsil ederdi. Süryani İbrahim Baydar (Beyt mesiko) geçimini kalaycılık yaparak sağlardı. İşin gereği İbrahim Beyt Mesiko, ilçe merkezine bağlı Kürt köylerini dolaşarak mesleğini icra ederdi.Köylüler, koçhane,senilerini, tencerelerini, bakraçlarını İbrahimin elerinde kalaylıyarak yeniliyorlardı. İki adaş meslekleri gereği işini icra ederken, tesadüfü arabanda bir araya gelirler. Günün birinde rahmetli İbrahim amca, Midih, Araban, Basibirin Midyat ilçe sınırlarında bulunan köylerde vergi toplamaya gider. İbrahim amca gittiği günde, Süryani rahmetli İbrahim amca o gün tesadüfen Araban'a (Karalar Beldesi) kalaycılık yapmaya gider. Araban köyü, Seyidi, fakası olan bir köydü, idil ilçe merkezine bağlıydı. Her iki brahim İdil'den tanışırlardı. Tahsildar İbrahim amca, köyü dolaşırken iki gündür bir evde kalaycılık yapan Süryani İbrahimin bulunduğu eve gelir. İbrahim amca Süryani İbrahimi görünce sevinir, hal hatırını sorduktan sonra sorar " İbrahim hane halkı sana bakıyorlarmı, ikramda bulunuyorlarmı, yoğurt, ekmek, yemek veriyorlarmı ?" Süryani İbrahim " İki gündür bu evdeyim. Kuru ekmek, suyun dışında ikram etmiyorlar. Bu gördüğün su tasıda benimdir, ailenin su tası değil." İbrahim amca neden diye sorar " Evin tabaklarında ikramda bulunsalar, Hristiyan olduğum için tabakaları, kaşıkları, su tasları haram olacak. Haram olduktan sonra kullanılmaz duruma gelecek, yani anlayacağın Süryani haramdır. Aile beni karantiya almış İbrahim efendi." demiş. O dönemlerde bu batıl inanç Kürt köylerinde yaygındı. Şeğler ve mollalar söyledimi bilmiyorum, ama bu söylemleri Şeğler ve mollaların söylediğini belirtilerdi. Köyde öğlen olur. Yemek vakti gelir. Ev sahibi yemek hazırlamaya koyullur. Evin en güzel Horozunu keser, yanında bulgur pilavıda pişirir, yanına yoğurtta koyarak sofrayı hazırlar. Thsildar İbrahim amcayı yemeye buyur ederken, küçük kelimelerle çaktırmadan " İbrahim efendi Hristiyan ayrılsın sonra yemeğe otururuz." Tahsildar İbrahim efendi bu teklife kızarak küplere biner. Ev sahibini azarlar. Kürtçe "Lavu hun çawene, un müslümanın, cem heve ne fette, ma insanti cem heve nine".( Sizde utanma diye bir durum yokmu ? Müslüman değilmisiniz. İnsani duygularınız yokmu ? ) söyledikten sonra "Valahi kirivi İbrahim o sofraya oturmazsa, onu yemeğe çağırmasanız, ben o sofraya oturmam, o yemeği yemem, sonrada başınıza gelecekleri görürsünüz." der. Cizre'li İbrahim amcanın bu insani çıkışını ev sahibi tam olarak anlayamadı. Bu tavır ona yabancı geldi, meseleyi çözemedi. Yanlız aklının bir köşesinde gelen sinyal onu harekete geçirdi, içinde "Ben fılehi yemeğe davet etmesem, İbrahim efendi bana fazla vergi yazarsa o zaman ben ne yaparım." diyerek hemen harekete geçerek "Bırehime Fıleh keremke weğete fıravıneye em nan buğun" ( Süryani İbrahim, buyrun sofraya yemek hazır) der. İkisinin İsmi İbrahim. ikisi aynı Allaha kul. Aynı bölgenin insanı, aynı ilçede yaşıyor. Aynı havayı tenefüs ediyor. İkisinin gözyaşları bir. Bölgede bulunan sahte din temsilcileri, etrafa nasıl bir nifak ektiklerini ve düşmanlık yaydıklarını görüyorsunuz. Mazlum bir süryani inancından dolayı hakir ve tahkir muamelesine muhatap olurken, Süryani İbrahime muammeliyi yapan kişi, müslümanlığın a sını b sını bilmeden, kulaktan dolma bilgilerle ibadetinini yerine getirdiğini düşünerek hem günaha giriyor hem insanlık adına büyük suç işliyerek hem zalimleşiyordu. Yine bir müslüman İbrahim amca, Ağgünün ve mehmedin babası sergilediği tavır ise her dine sığan insancıl bir davranış sergileyerek tarihe düşüyordu. İbrahim efendinin tavrı insani olduğu kadar rabbani bir tavırdı aynı zamanda. İki İbrahiminde ruhu şad olsun, ikisinede rahmet diliyorum.Cizreden daha sonraları başka ailelerde geldi, ama en eski Cizre'li aileler bunlardı.
REZOK KÖYÜ
İdilin ilk hapishanesi Süryanilerin kullanılmayan kilisesi idi. Mor Şemon kilisesiydi. Kilisenin yan tarafı boş bir araziydi, tam karşısında Tando Seferler oturuyordu. Yan tarafta bulunan boş arazide, Yukarı mahalle çocukları futbol oynuyorlardı. Arazinin ilerisinde birikinti sudan bir göl, üst tarafta iki ağaç vardı. Buralara “Ber Mıstake melke” derlerdi. Melke Sarke göleti denirdi, üst tarafı yemyeşildi. Akşam vaktinde ilçeye dönen çobanlar küçük ve büyük baş hayvanlarına bu gölette su içerlerdi. Kara sapanla hayvan gücüyle tarlalarını süren cotkarlar ilçe dönüşünde bu göllete hayvanları için mola verilerlerdi, Hayvanları gölletin buzlu suyunda kana kana su içerlerdi. İdilde görülmemiş bir emniyet ve güven mevcuttu. Dışarıda öküzünü bırak, sabahlayın git bıraktığın yerde bulursun. İlçenin toplumu o kadar güvenli idi, inanılır gibi değil. Güvenli bir Hazach vardı. 1950 yıllarda bu güzelim alanı Askeriye kışla olarak kullandı. Şu anda Şehmus kaplan’ın oturduğu ikametgah anlatığım yerlere yakın bir mevki. Bu arazilerin sahipleri Murat Gurco ailesi, Süriye’ye sürülünce devlet bu arazilere el koydu. Murat Gurco Hazachteki aşiretlerden olan , barsom kı dir, beyt siryani lakaplıdır. 45’li yıllarda devlet oraları boşaltınca etrafa satmak ister, Rısko paketçi Külen de para vardı, satın almak ister.Babo Steyfo bu alıma itiraz eder. “Buralar benim aşiretime mensup, insanlara aittir, ben sorumluyum “ dersede devletten alamaz. Devlet ilişkilerinde, iyi iletişim kuran rezok köyünden gelen Eshat Çin, Hırabe Şeref köyünden gelen kaplanlar cüzi bir meblağ karşılığında satın alırlar. Bu arazi satın almayla Eshat Çin, Abdullahe Ğelef idile gelmiş oldular. Devlet desteğiyle, bu vesile ile Süryani arazileri satın alarak, Süryani mülklüde olsa alarak, kim takar Yalova kaymakamımı beremin. Ne yazar? Araziyi alırlar.
MIHALMILER VE ESTELİLER
İdilde biraz hareketli ve barışçıl bir ortam olunca ticaret potası işler bir durumda olunca Estelilerde bu gelişmelere kayıtsız kalmadılar idile geldiler. Cizrelilerin en çok hoşlanmadığı millet hangisidir diye sorsanız, mıhelmi milletidir diye söylerler, Cizreliler kalu kilti konuşan milleten hiç hoşlanmazlardı. İdile gelen Estelilerin kimi memur, kimi tüccar, kimi atar olarak geldiler. Hasan Erdem ilk posta Müdürü, Esad Alma Tüccar, Seyit Eshad Caminin dükkânlarında işletmesi vardı. Esad Alma, Puluske denilen Pulus Arasla araları iyi idi. Pulus amca, kışın sattığı arpadan, samandan kazandığı paralarını biriktirir ona verir. O da bu paraları çalıştırır. Ticari dostlukları ilerleyince, Esad “Bak Pulus seni evlendireyim” der. Pulus amca, karısız olduğu için evlenmeye dünden razıdır, karısızlıktan yanıyorum, tamam der. Pulus amcanın maddi durumu iyi olunca, evlilik için çalışmalara başlanır. Türabidin mıntıkasında ticaret yaptığı için bu bölgeden tanıdığı Süryani dostları vardı. Esad, Terzonun Babasına Pulus amcanın evlilik isteğini açar, tamam gelsin görelim der. Hazırlanırlar ve hemen oralara giderler, maddi durumu da iyi olunca evliliğin temeli atılır. İdile gelen bu Esteliler Hazachlılar tarafından fazla sevilmezler. Midyat’ta oturan Süryanilerle ilişkileri iyi olmadığından dolayı, ortamda birazda din düşmanlığı yaparak tutunmaya çalışıyorlardı. Bir anı: “ 1960 yılındaydı. Dayım Efrem Poşluk Hanus, İdil Belediye başkanı İdi. Pazar günü dükkanların kapalı olmasını istiyordu, esnaftan. Esteliler, İdilde dükkan açınca, Belediyenin Pazar günleri işleri kapalı kalsın, kararına diklendiler ve tüylendiler. Reis olan dayıma biz dükkanlarımızı Pazar günleri açarız, hiç kimse bize ayar veremez demeye başlarlar. Direnirler. Daha Sonra Beyt Kadiro denilen, Abdulkadir Atalay ve oğulları Yasin, Şehmus ilçe merkezinde Hotel Atalay açarlar, Otelin altında, gazında satıldığı bir işyeri açarlar. Her şeyin iyi gittiği denildiği bir anda işler tam ters dönmeye başladı. Birileri gece karanlığında yaralanarak, dükkanda bulunan kocaman gaz bidonunu ateşe verir. Alevler etrafa yayılır, dumanlar göğe yükselir, kimse yaklaşamaz, cayır cayır yanar. Sabah olunca insanlar büyük bir merak ve korkuyla çarşıya geldiler. Yanan dükana bakıyorlardı. Dükkanın sahibi Kadiro beyaz uzun donuyla yanan dükanın önünde dururyordu. Yanmış kepeneklere bakarken, kim yaktı diye insanlara soruyordu. Kalabalığın arkasında duran, ön tarafa doğru yanaşan, çarşıda bakkallık yapan Beso; tahrik edici bir ses tonu ile “Muhammede selavet çekerek” bu işi yapan Hıristiyanlardır, imajını veriyordu. Yoksa niye salavat çekeceksin, salavatlık bir iş olmamış ki, bir dükkan yanmış salavat çekiyor Beso hanım. Faillerin adresini yazıyordu. Süryaniler sesiz amma tedbirli gelişmeleri bekliyorlardı. Yapılan tahkikat sonucunda bir öğretmen gözaltına alındı. Gözaltına alınan öğretmen delil yetersizliğinden dolayı serbest bırakılır. Süryaniler arasında o idi, bu idi dedikodusu dolaşıyordu. Sonuçta dedikodu dışında yangını çıkartan yakalanmadı. Daha sonra esteliler mülkiyetlerini Herabe şeref Köylülerine satar idilden ayrılırlar. Bununla beraber Estelilerin havası eskisi gibi idilde görülmemeye başladı. Biraz sönük yaşıyorlardı.
GÖÇERLER NE ZAMAN GELDİ, KİM ONLARI İDİLE GETİRDİ ?
1970 yıllar göçer aşiretlerin İdile geldiği yıllardır. Bu konuyla ilgili başka bir yazı hazırlamakta kararlı olduğumdan dolayı göçerlerin gelişlerini, dönüm noktalarını, başka bir yazıda işleyeceğim. Göçerlerin hazacha gelişleri çok önemli. Binlerce yıl yanan mumların üflemesine neden oldu. Başka dönüm noktaları oluştu. Konu iki satıra sığmaz. Yazık olur. Bunun belli başlı bir siyasi yönü de var. Bu yıllar idilin dönüm noktalarıdır. Çok önemli noktalardır, ilerde yazacağım. Köylüler idile geliyor, Hazachın yeri daralıyor, karşı koyup engellenemiyor, çare nedir bilen yoktur. Halkta biraz yorgunluk, biraz sinme mevcut. İdile bağlı köylerden kaliteli insanlarda, kaliteli olmayan züğürt insanlarda geliyordu İdile. Kaliteli olanlar idilde tutunuyor. Çünkü belli bir terbiyeye almış, aşiret kültürüne sahip olanlar idile geliyorlardı, aralarında çok değerli aileler mevcuttu. Hırabbe Rapınli Hazach dostu Cemille Sıle Hesina aşiretine mensuptu. Haci Nuri Şimşek Hırabe repin köyünden ahlak sahibi bir aile idi. Barım köyünden Hacı Yusuf Remo, birkaç yüz koyun ile geldi, maddi durumu iyi bir aile idi. Fırfel Köyünden Mala Mehmed Mahmud irfan dolu bir ve uyumlu bir insandı, Demanilerden Hacı İzedin Nergiz, nergiz çiçeği kadar güzel ve dosttu. Hedel köyünden mala Haci Ekrem ve çocukları Hasan Şükrü esnaf bir aile idi. Topluma uyumlu davranışları ile öne çıkıyorlardı. İdile gelen bu ailelerden hiçbirinden Süryaniler Şikayetçi olmadı. Gelişleri idile zenginlik katıyordu. Mutlaka daha kaliteli ailelerde idile gelmişlerdir, ama ne ben ne de babam diğer kaliteli aileleri bilmeye biliriz. Sadece bildiğimiz aileleri yazdık. Mesela Rezok köyünden Rahmetli Hacı Ebuzey Çevrim, Hazach Dostu ve azizi idi. Belediye Başkanlığı döneminde hiç kimsenin malına göz dikmedi Allah ondan razı olsun.
Turabidin dediğimiz Süryani bölgesinden, Midayt diyarında dahil olmak üzere, hiçbir köy ve mezranın tarihi, kaza Hazach tarihi kadar derin, hikayesi bol, gizemli olduğu kadar, aziz, yaralı ve hüzünlü başka bir yer bulamazsınız. Gelen insanları, evlerine buyur eden, ister severek ister sevmeyerek herkesi hoşgörü ile karşılayan bir yerdi, biz onun için sevdalıyız böyle bir toprağa. Biz unutmayız o diyarları, yıllar geçse de. Kusurumuz olduysa af ola. Dostlarım yazımı bir beyitle sonlandırmak istiyorum.
Bak şair ne diyor.
Gül deste gül deste canım gül deste.
İçerim kan ağlıyor yüreğim hasta.
Derdimi diyememe aleme dosta.
Devrane devrane bak şu devrane.
Bu devran, bu devran , zalim bir devran.
Derdimi taşıyamaz garip bir kervan.
Harap ettin komşu kızı eyledin viran.
Devrane devrane çı devrane.
Lahdo SAĞ
Adem Yanalak 6 Yıl Önce
Bütün tolumsal sorunların temel sebebi politiktir. Önemli konulara değişmişsiniz ancak olaylar arası bağlantı biraz muğlak idi Bizi aydınlattığınız için teşekkür ediyorum
m.emin Bozkuş 6 Yıl Önce
Lahdo Sağ. Yazını itina ile okudum. Hiçbir harfini atlamadan; 1.Yazini delillerle zenginleştirmişsin Konuya hakimsin 3.idilin bir Hıristiyan beldesi olduğunu delillerle ispatlamişsin Hepsi doğru. Lakin bazı yanlış ve eksiklerini gördüm. Konu burda yazılacak kadar kısa değil. InşAllah bir gün görüşür konuşuruz. Eline sağlık hemşerilerim
Edip 6 Yıl Önce
Öyle abeye kurban adam kelime kelime hatırlıyor ve hepside. Yüzde yüz doğru. EMin olun okuduğum an tüyleri diken diken oldu Allah sağlığını kursun sana sağlıklı bir yaşam diliyorum
Özcan konutgan 6 Yıl Önce
Bu tarihi bilgiler için teşekkürler lahdo abi.
Samoyil Bilen 6 Yıl Önce
Bir şaır kader yaralı kalbinden bu mekalayi yazdığın için sana cani gönülden Şükran’larımı sunar ilerdeki yazılarınızın davamı’ nı dört gözle bekler bunlar hakikatlardır