Verilen isimlerin hepsinde bir insan hikâyesi yattığını ve aynı diyarda yaşanan bu hikayelerin birbirinden çok farklı olduğunu görülmektedir. Örneğin, bir ismin, İnsanların hayatları üzerinde çok etkili olduğuna yaşadığımız sürecin içinde görmekteyiz. Demokrasi yoksunu, gelişmemiş toplumlarda farklı bir isim taşıyorsanız, din ve millet olarak farklıysanız, tepki havuzun içindesiniz. Bağacınızda, o zaman haksızlıklar, olumsuzluklar dolu bavullar taşırsınız. Bu bavularla yaşamak zorundasınız.
İsminiz sıradan bir isimden ibaret değilse, ait olduğunuz din, yaşamış olduğunuz gelenek ve göreneklerin şekillendirdiği bir isimse, azınlığı, yabancılığı içinde saklı sırlar, güçlü tarihler taşıyarak toplumda yaşıyorsan, biraz bedel vermek zorunda kalacaksın. Azınlıkta olduğunuz, toplum size elini verir diğer taraftan sizi, kimliğinizi ifşa eder ve ihbarda bulunur.
İnsanlar, kültürlerini, kimliklerini, taşıdıkları isimlerini doğal halliyle koruyabilmeliler. İnsani hakları koruyacak kanunların olması gerekir. Yoksa İhlalleri durdurmak imkânsız olur. Kimliğini, dinini saklanabilir şey değildir. Eninde sonunda kimlerden olduğunuz ortaya çıkacaktır. Çıkınca da insani haklarını koruyacak bir mekanizma yoksa bedel mi ödeyeceksin? Evet doğal var oluşun bedelini ödeyeceksin. Bugün maalesef böyle bir durum yaşamaktayız.
Saadete gelelim. Bazı yazılara başlarken insan zor anlar yaşar. O anlardan birini yaşıyorum. Neresinden tutup, söze nasıl gireceğimi bilemiyorum. Yazmak mı yazmamak mı ikilemin arasında gidip geliyorum. Dediğim gibi bu yazıda onlardan biri, şöyle atlatmaya çalışayım: Şu an idil’de yaşayan Meryem Ana kilisesinin bekçiliğini, hademeliğini, bahçıvanlığını karşılıksız, menfaatsiz gönül rızasıyla yapmaya çalışan Şemun Öğmen ( Beyt Ğızaloke), bana bir mesaj attı. Mesaj duruyor. Konuya tam girmeden isterseniz gelin, bu Süryani, idil’in öz evladı olan saf, temiz, ruhlu, insanı tanıyalım. Kendisi 40 küsur sene ailesi ile İsviçre’de yaşarken bu ülkenin bütün nimetlerini avcunun içiyle iteliyerek ata toprağı olan idil’e gelmeye karar verdi.
İsviçre sıradan bir ülke değil. İdea ediyorum. Bu gün İsviçre Türklere, başka milletlere, Müslümanlara kapısını açsa, buyurun gelin dese, orada kalmak için insanların çoğu dinlerin bile değiştirir, yeter ki İsviçre onlara oturum izni verebilsin. Bu dediklerim hayel ve rüya değil gerçek. Yani İsviçre’nin dünyada albenisi var.
Her neyse konumuza dönmek gerekirse; Şemun Öğmen, insan hakları konusunda trende yapmış İsviçre gibi bir ülkeden Kalkmış, insan hakları sorunu olan bir ülkeye gelmiş, ilçesine yerleşiyor, sosyal hayatına dâhil oluyor. Kürt atasözlerine bayılırım, çok anlamlı olduğu için o sözler için ölürüm. Ata sözlerden birini kullanayım:( Şam şekır’e welat şerin’tire ) Şam şeker gibidir. Vatan şekerden daha tatlıdır. Atasözünü rehber ederek Hezex memleketine geldi. Kır kanaat biriktirdiği parayı getirmiş, Mağalle Beytzabday futbol Sahası karşısında, kendi arsasında ev yapmaya başlamış.
Plandır, projedir, zırtır, pırt tır ev inşası için ne lazımsa hazırlamış, belediyeye takdim etmiş, yapılan incelemeler ardında ev inşaatına müsaade verilmiş. Şemun evini yapmış. Yaptığı evin altında hafta sonları insanların, gençlerin, kaçak sevgililerin oturabilecekleri ufak bir restoran kaffe açmayı planlamış. Yani yapacağı iş kıçı kırık dört masa, zık zık yapan tahta sandalyelerin bulunduğu bir mekan. İzin almak için gereken girişimlerde bulunmuş. İş yeri açma girişimi bir engele takılıyor. Keyfi bir engel kafe açmaya müsaade etmiyor. Şemun sen kalk dünya güzelli İsviçre’yi terk et. Kahr u derde kule Hezexe’ye gel yerleş. Kimse gelişine sevinmesin. Açmak istediğin işe keyfi olarak engel olsunlar. İnanın çok zor. Bürokraside keyfi davranmak olmaz. Duygusallık olmaz. İdile baba vatanına döndüğünden dolayı yardımcı olunması gerekirken tam aksine bir davranış sergileniyor. Üzücü bir durum.
Şemun’un işi tıkanma noktasına gelince, o bahsettiğim mesajı bana atıyor; Lahdo abe burada biraz sıkıntım var.Türkçem çok iyi değil derdimi anlatamıyorum.Burada restaurant açmak için ilgili birimlere müracaat ettim. Emniyetten geçti. Belediye memurunu geçemiyorum. Bana engel oluyor. Onu getir diyor, bunu getir diyor, istediklerini getirmeme rağmen olmaz diyor. Beni salıyor. Yok evin sit alanı, yok yeşil allan, zırt, pırt şeylerle beni oyalıyor. Kaymakam beye durumumu anlatamaz mısın Lahdo abe diyerek bana ricada bulundu.
Bu olup bitenlerden etkilendim. Bir zabıta memuru böyle bir yetki ve salahiyete nasıl kendisinde buluyor. Bu ne cüret? Devlet ağzı ile nasıl böyle tesaruf edebilir. Bu cesaretin altında olsa olsa Şemun’un ismi, Süryaniliği ve yalnızlığı yatıyor. Karga leşi bulmuş bırakır mı? Bırakmaz, leşi Süryani yağında kızartacak, çevirecek evirecek yemekten düşünceye kadar ateşte tutacak. Buyrun yeyin deyice de et yenilecek durumda olmayacak. Aç kalacaksın, bu diyarda gideceksin. Engel olmanın başka bir gayesi yok.
Karganın, kartalı yuvasından kovma çabası var. Öğrenince çok üzüldüm. Haftalarca durumun etkisinde kaldım. İdilli insanlarımızın bu şekilde davranmalarına bir anlam veremedim.
İşin neticesinde kapımı çalan bir mazlum var. Yaşadıklarına duyarsız kalamazdım. Kendi çapımda sorunu çözmeye kalktım.
Avrupa’da yaşayan idilli Süryaniler ise bu tip sorunlarda duyarsızdırlar.Vır vır dan başka yaptıkları bir iş yok. Doğru bir iş yaptıklarına şahit olamıyoruz. İdil’e geri dönüş yapan Şemun’un ödediği bedelİ, yaşadığı sıkıntıları, dönüşün kıymetini anlamış ve kavramış değiller. Herkes kendi evine kapanmış, telefonlarla birbirlerine ninniler anlatıyorlar. Deyim yerinde ise at izi it izine karışmış, dini bilmeyende de dinci olmuş, hayatında milletin menfatına iki satır karalayamayanlar da tarihçi olmuş, yazar olmuş ahkam kesiliyorlar.
Kimide hanımların ğazabına uğramış gıdını çıkaramıyor. Sinmiş sus pus olmuş. Belki de konunun önemsiz olduğunu düşünüyorlar. İdil’de bu kadar can alıcı konular varken, bu da nedir diyenlere de tehamülümüz vardır. Olabillir. Ama ufak sorunlara müdahale olmazsa, büyük sorunlar bizi boğar diye düşünüyorum.
Her koşulda her şeyi hatırlamak için hafızayı her dem diri tutarız. Yıllardır çabalayan biri olarak, yapılan haksızlıklar, zulümler kalbimizi her zaman çizmiştir. Bu toprakların eski, yani sakinleri Süryaniler, Ermeniler, Kürtler Ezidiler, özgürce kendi kimliklerini korurken, var olma haklarından mahkûm bırakılmamalı. Süryanilerin eskiden, idil etrafından gelenlere yabancı derken, bu kez yeni yabancı eski yerliyi yabancı, damgalaması ve işaretlemesinin izahı yoktur. Yeni gelenler idilin geçmişine, nostalji hayatına baş ağrıtmalı ve öğrenmeli. Öğrenirken karşılarına renkli ve bol hatıralı göç hikâyelerini, acılı hayatlar bulacaklar. İdil daha anlamlı bir aşamaya gelecek, zuhur eden hataları ortadan kaldırılacak. Daha insani hayatlarda birlikte yaşayacağız.
kendi soyunu ve dinini yere göğe sığdıramayanlar, başkaların ve dindaşının çektiği acılarını görmeyenler, tırşıkçı olmuş olanların da devri devranı geçecek. Kürt ata sözü Pıssıke ma jı Gure jı devre na tırse, Kedimiz yabani Kurt’an korkmaz. Başka bir yazıda buluşuncaya dek… Bakalım Bül büle be mırad ne diyor.
Değirmenim ters döndü, bu sene Bulgura mı yanam, una mı yanam,
Bozdular bağımı, viran ettiler, Laleye mi yanam, nergize mi yanam .
Aldılar mazlumu mahkum ettiler, Yüreğimi ciğerimi yaktılar.
Ben size mi yanam, ben bize mi yanam
lahdo sağ
Gebro Danho 4 Yıl Önce
Lahdo abi, çok güzel bir noktaya değindiniz.! ellerinize sağlık çok güzel yazmışsınız. büyük bir zevkle okudum.
Gebro petrus 4 Yıl Önce
Çok mantıklı ve anlamlı bir yazı. Bakıyorsun nerde sıkıntı veya nerde haksızlık varsa hemen lahdo abe üstleniyor capalıyor.ne mutlu.bizim gelen sorunlarımızı.platformlarda gündeme anlatmaya haklı olduğumuzu anlatmak'tır. Lahdo'ye ve İdil habere üstün başarılar diliyorum. Sevgi selamlar.
Şükrü Külen 4 Yıl Önce
İ S İ M ! Saygıdeğer yazarımız Lahdo abi, bugün yine acılarımızı tazeledin, o kapanmamış yaralar, acılar ve cahilliklerin bugün itibariyle hala var oluşu, Mezopotamya'nın medeniyetler diyarına bir lekedir, adaletsizlik, günahtır, yolsuzluk, zalimlik ve cehalettir diye belliyorum! Süryani ve Ermeni halkı bu cehaletlerden geçmişte ÇOK acılar çektiler, bugün ise Kürtler de çekiyor ve başka başka toplumlar da, ama bizim içinde yaşadıģımız ve gönül kapımızı açıp mekanlarımızda barındırıp, yedirip, içirdiklerimizin bu gibi davranışlarına seyirci kalanlar utansın! "Çû dermanê mîzê, gû lê esirî." - Sidik ilacına gitti kabız oldu, zavallı Şemun, memleket hasretine ve aşkına İsviçre gibi para ve bolluk diyarını terk ederken, "sidik ilacını arıyorken, kahr ve kabız ediliyor" böyle bir adaletsizlik olurmu? "Çela ku morev ji hewalê xwe re bi kohle rojekî bi xwe dikevê." - Arkadaşına kazdığın kuyuya bir gün kendin düşersin? Sözünü hatırlatmak isterim, ne ekersen onu biçersin, bir gün gelir devran döner ve yağan yağmurların selleri herkesi etkileyebilir, onun için; Güzelim Mezopotamya diyarını bırakın bilindiği gibi hoşgörünün ve misafirperverliğin, iyiliklerin ve güzelliklerin diyarı kalsın? "Qenciya herî mezin zanîn e." - En büyük iylilik bilgidir. Bırakalım bu mekan iyilik ve bilge mekanı kalsın! "Dema mirov got "heq" çem disekine, av diçike." - İnsan "hak" dediği zaman; ırmak durur, su kesilir. Bizde burada, TÜM İdil halkı ve ilgilileri; HAK ve ADALETE davet ediyoruz. "Devsa şêra roviya, kirine gera meran." - Tilki aslanın makamına geçti her tarafı darmadağan etti, misali yönetimleri kınıyoruz, Aslan gibi Şemun abiyi, mekanında ve makamında, HÜR ve MUTLU görmek istiyoruz, bu konuda hassasiyet her bir bireyin görevidir! Şemun Ögmeni ve tüm İdil halkını, canı yürekten selamlıyorum. Şükrü Külen
Abuna Circis 4 Yıl Önce
Değerli yazarimiz Lahdo bey. Inaniyorumki bu yerinde yazılmış yazinizi Ruhul kudus yardimi ilhamiyle yazılmıştır. Kalemin bin yaşasın Allah razi olsun.
Baran kıçi 4 Yıl Önce
Lahdo abi, merhaba. Tarikat kursan müridin oluruz, parti kursan oy veririz. Seni çok seviyoruz. İçinde yanan öfkeyi de gözlerinde parlayan insanlığı da görüyoruz. Bir gün gerçek bir dostlukla cehaletten cahillerden uzak bir idilde buluşmak dileğiyle. Şiir yazana ait değildir ihtiyacı olana aittir biliyorsun. Ve her şiirin de isimler gibi bir hikayesi vardır. Şairden bağımsız bir şekilde okurlarda bir hikaye yakıştırırlar okudukları şiire. Benim sana yakıştırdığım bir şiir var Ahmet telli yazmış. Sana armağanım olsun. Sen dostumdun benim gülünce güneşler açan Bulutlara rüzgara asarım suretini her akşam Her akşam bir mektup yazarım dağlar kadar Meşeler göğermiş diyorsun, varsın göğersin Anlamını yitiren bir şeyler mi var şimdilerde Yazdığım şiirlere yabancıyım, sokaklara yabancıyım Taşı delemiyor bir çığlık ve apansız Su oluyorum ipince, kendime sızıyorum Dünya yetmiyor bazan, bırakıp gidebilir miyim? Kuşları ürkütülmüş bir dal gibiydin, öylesine mahzun! Efkar da yakışırdı sana, ilk kadeh kekik kokardı Unutalım mı şimdi kente indiğimiz o ilk günü Sabahlara kadar okuduğumuz o kitapları Sabahlara kadar düşüncelerimizde yaşattığımız hayallerimizi Kar aydınlığında yürüdüğümüz o yolları Sen dostumdun benim gülünce güneşler açan Bulutlara rüzgara asarım suretini her akşam Her akşam mektup yazarım dağlar kadar Kayıp bir adresten geliyor sesin şimdi, üşüyorsun Unutma dostumsun sen, neredeysen orda ölmek isterim!