Süryani halkının umudu bittiği 1970 yıllar…
Göçer, bir yere yerleşmiş olmayıp, mevsimine göre, beslediği hayvanın geçim koşullarına bağlı kalarak, yurt, mekân değiştiren, kıl çadırlarda yaşayan, aşiretlerden oluşan, gezgin Kürt topluluklarına verilen adtır.
Aşiret, birlikte aynı coğrafya’da yaşayan, göçebe bir yaşam sürdüren, aynı atadan, ecdattan akraba olan, aynı kültürden, gelenekten sosyal yaşamına devam eden, topluluk halinde birlikte yaşayan, aralarında sıkı bir iletişim olan, Ağa diye bir yöneticisi olan bir akraba topluluğudur.
Karekterist yapıları; Göçerlik bir kültür kültürleşmesidir. Diğer Müslüman topluluklara göre, daha kominel, natürel birleştiricidir. Doğal. Kendine yeten tarzdadır. Daha özgürlükçü, daha bağımsız ve insandırlar. Müslüman inançları daha esnek ve hoş görüdürler. Ümmetçi zihniyetleri azdır. Kadınları geleneksel kıyafetler giyer, kapanıp çarşafa bürünmezler. Sosyal hayatta daha katılımcı ve direngendirler. Düğünlerde halayın başını çeker mendillini ruhu gibi özgürce salar. İş hayatına devam ederken doğumunu gerçekleştirir.Çocuğunu kucağına alır. Turda sırtına taşıyarak çalışmaya devam eder. Eşine kadın yeri geldiğinde arkadaşlık eder, göçerlerde kadın kutsaldır, kavgalarda kadın araya girdimi barış sağlanır, kadın öldürülmez.
Beyzabday idil
İdil, Süryani nüfusunun çoğunlukta yaşadığı bir ilçe. Müslüman ve Göçer aileler 1970 yıllardan sonra idil ilçe merkezine bilinçli bir şekilde gelerek yerleşmeye başladı. Süryaniler 1970 yılından itibaren idil’den göç etmeye başlayınca Müslümanlar idille daha rahat bir şekilde yerleştiler. İlçenin demografi yapısı Müslüman halkın lehine değişiyordu. İdil’de sosyal yapının değişim hareketinde adeta tarih yazılıyordu. Süryaniler ile Kürtler arasında doldur boşlat devri başlıyordu. Süryaniler idilden göç ederek ilçeyi boşaltıyordu, Kürtler ilçeyi doldurarak yerleşmeye başlıyordu. İlçeye yeni sahipler yerleşirken, yeni bir düzen, yeni bir beyinde idilin sokaklarında yeşeriyordu.
Kalan Süryaniler yeni düzeni kabul etmeyince, tahta bavullarını eline alarak Avrupa’nın yoluna düşüyorlardı. Gurbet türkülerini ezberleyerek söylemeleri sahibini bir nebze rahatlatırken, Müslümanların idile yerleşmelerine önlem olamıyordu. “ Fıllehi zahmette babo, em fılleh jı hılas bun, em nema dıkarın bımının em heren.” Yorulduk, argın düştük, güçten düştük, gitmeliyiz artık deyip bulutlar arasında kaybolarak başka diyarlara göç edeceğiz..
Fehmi Adak Erbakan ‘ın MSP Partisinden Mardin milletvekilli
İdil o dönemde Mardin iline bağlıydı. 1974 yıllında Ecevit Erbakan koalisyon hükümeti vardı. Fehmi Adak, 74-75 koalisyon hükümeti döneminde; Ticaret, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı yaptı. Bilmeyenler içi; MSP (Milli Selamet Partisi), Refah partisi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyaset yaptığı partide dâhil, partiler zincirinden gelen bir siyasete mensup olan Fehmi Adak halka hitaben şunları dile getiriyordu: “İdil Belediye Başkanlığını almak ilk görevimiz olmalı, partimiz güçlenmeli, meydanlarda kuvvetimizi iyice hissetmeliyiz. Sokaklar bizim olmalı, gücümüzü göstermeliyiz.” Diyen Adak bu sözleri idil’de söylerken, aynı zaman da İdil için de düğmeye basmış oluyordu. İdil sadece köyler ile etraftaki Müslümanlar için değil aynı zamanda siyaset sahnesinde de önemli bir malzeme olarak kullanılarak halka hedef olarak gösteriliyordu. İdil’de Süryaniler belediye başkanlığını kazanmasın hesapları yapılmaya başlandı. Ortam bu hesaplara göre hazırlanarak çalışmalara devam edildi. S
iyaset sahnesinde hesaplar belediye seçimlerine odaklanmıştı. A partisinin, B partisinin kazanması önemli değildi. Mühim olan İdil’de bir Müslüman adayın Belediye başkanlığını kazanmasıydı. Dönemin koşullarında İdil’de Belediye başkanlığını bir Müslüman’ın kazanması imkânsızdı. İlçenin nüfusunun tamamı Süryani idi. Mevcut koşularda Müslüman adayın kazanması zordu. Süryanilerin oyu yüzde 95 di. Ancak dışarıdan nüfusa yapılacak müdahalelerle, çevrilecek hilelerle, kazanmak mümkün olabilirdi. Bir benzeri 1974 ‘de Kıbrıs’ta yapıldı. Adaya çıkarma yapıldıktan sonra Anadolu’dan binlerce Türk Kıbrıs’a getirilerek yerleştirildi. Aynı proje idilde uygulamaya çalışılıyordu.
Fehmi Adak projenin mimarı olarak siyasi kanatta yer alırken, Şex söylemleri ile dini kanatta bulunyordu, göçerlerde aktör olarak sahnede yerini alıyordu. Süreç işlenmeye başladı. İlçe Nüfusunun dengesi ile hilelerle oynandı. Bakan o dönemde düşüncelerini idil’de dile getirirken ilçenin kozmopolitlik yapısını nasıl kullanacağını siyasi tecrübelerinden biliyordu, insanların hassasiyetini bilinçli kullanarak projeyi uygulamaya koyarak süreci iyi kullanmaya başladı.Yani, tecrübe heye bavo, em dızanın eme çı bıkın.
Göçerlerde İdil aşkı başlıyor… 1971-1978 yıllar…
Neden İdil, sorusu insanların kafasına takılabilir. Bütün amaç belediye başkanlığını kazanmak mıydı? Bence yalnız bu değildi. Bu düşüncenin bir tık ötesi kafamı karıştırdığı için bu yazıyı kaleme aldım. Bu yazı hazırlama aşamasında iken, İdille ilk gelenlerin arasında olan, iki değerli şahsiyetle telefon görüşmesi gerçekleştirdim. Görüştüğüm kişilerin isimlerini yazmayacağım, isimler bende saklı kalacak. Çünkü önemli olan şahıslar değil mevzunun ana düşüncesidir, konunun önüne geçmemek için isimler açıklamayı doğru bulmuyorum. Biraz yorucu, ama yararlı bir görüşme oldu. Görüşmelerimin sonucunda önemli bilgiler aldım. Düşüncelerimde yanılmadım.
İlk Telefon görüşmesi
Telefon açıyorum… Karşılıklı iyi dileklerden sonra, ilk sorumu amcama soruyorum: “Amo, idile ilk gelişiniz hakkında, sizinle konuşmak istiyorum, fikirlerinizi almak istiyorum. Bu konu hakkında sizi 3,4 gün rahatsız edeceğim, benimle muhatap olursanız, memnun olurum.”diyerek görüşme talebinde bulundum. Okey dedi. Birkaç gün sonra aradım.”Ez Lahdo me..un çawene”, “Vay ehlen vay sehlen bırazi Lahdo .. tu çaveni, mal bate çavene, çı heye çı nine lı vandera..(sizin oralarda ne var ne yok) ” dedi. “Vallahi, Amo, Avrupa’da devir kadınların devridir, sesimizi çıkaramıyoruz, imanımızı gevrediler.” Deyince kahkahalara karşılıklı başladık.Komşular işitecek tondaydı. Hemen konuya girdim. “Amo, neden Cizre, Nusaybin, Silopi’ye yerleşmedin iz’de İdil’e yerleşmeyi düşündünüz? Kürtlerin üzerinde büyük etkisi olan, Serdale’de oturan Şex Seyda, Şex Nurullah’mi sizi idile yönlendirdi, yoksa, İdile olan ilginiz nerden kaynaklanıyordu, açıklayabillirmisiniz?
Cevap: “ Cizre’ye gitmek istemedik. Gidemezdik. Cizre insanları bize karşı iyi değillerdi. İlişkilerde bize iyi davranmıyorlardı.İnsanlarımız Cizre’de okula gidemiyorlardı. Cizre’lilerin sosyal yaşamında bulunmak, mümkün değildi. Kendileri dışında başka insanları kabullenemiyorlardı…. Ere bavo, şeximizi sık sık ziyaret ederdik. Bölgeyle ilgili nasihatleri olurdu.Doğruları söylemem gerekirse sohbetlerinde, idile gitmemiz için telkin ve tavsiyelerde bulunurdu.” Deyince, ben araya girdim.”Amo çıma,( neden böyle)…”Malık ava oralarda belediye var diyorlardı, belediye başkanı Şıkroye, lazım un heren hezexe, halk Hıristiyan dı bizimle dişe diş, göze göz mücadele edecek takatleri yoktu…”
İdil’de büyük bir cami yapılması şexh hazretlerin hayali imiş dedi. “ Başka bir şey de biz göçer idik, idilin mera alanları, hayvan otlatma alanlarını hiç bir yerde bulamazdık.” Araya girdim. “Amo şex hazretlerinin tavsiyelerine önem verdiniz, camiler yaptınız.. Süryanilere şu veya bu şekilde haksızlık yaptık, dediğiniz oldu mu hiç? bundan pişmanlık duydunuz mu ? “ “ Evet, pişmanlık duyduk.Keşke böyle yapmasaydık şöyle davranmasaydık dediğimiz anlar çok olmuştur.İnsanlar, yaşlanınca farklı düşünüyor,daha çok empati yapabiliyor. Daha çok yanlışlar görebiliyorsun. Lahdo “ Amca merak etiğim bir konu var. Şex seyda hazretleri çevrede sözü dinlenen, bir istediği iki edilmeyen bir tarikat lideri idi. Sizler, idilde bir Hasko mıntıkasın da Hırabe Şerefe giden yol güzergahında bulunan arazide şex Hesen mezarlığı yapılmış. Malum, o devirlerde Kürtlerin o mıntıka da, bir garaj yapacak kadar arazileri yoktu.
Mezarlığın, Süryani bir vatandaşın arazinin üzerinde yapılmasına nasıl bakıyorsunuz? “ Cevap, “Doğru, dediğiniz mıntıkada bir mezarlık var, ama ben o devirde köydeydim, henüz idile gelmemiştim, istersen o nu bir bilene sor.” dedi. Bizde kendisine verdiği bilgilerden dolayı teşekkür edip, yaşlı olan amcamıza sıhhat ve sağlık dolu günler diledik. Çünkü çok doğal ruhlu, temiz bir halİ vardı. Sorularımıza içtenlikle cevap verdi.
İkinci Telefon konuğum
ikinci telefon: “ Alo ! Amo, merhaba jı tere.. amo, se çare telefuna te ez dı geraham te cevaba mın ne dı da, sılametiye inşallah, kemasi nıne cem te ? (Amca seni telefonda üç dört sefer aradım, ulaşamadım size, bir sorun yok inşallah) Teşekkür dikim lahdo dedi. Hiç bir eksiğimiz yok, Allah şükürler olsun. Buyurun, lahdo bey sorularını dinleyeyim dedi. “ Ame aziz, sen hangi yılda idile geldin ? Cevap: “ 1970 yıllında.” Lahdo “ Rahmetli babam ile dostluğun vardı galiba, bazen babam anlatırdı. Göçerler arasında şahsiyetli biri olduğun kadar yakışıklı olduğunuda söylerdi…” Gülüşmeler.. Amca”Ere, raste, kirive Sabro bizim aile dostumuzdu. Onunla çok güzel günlerimiz oldu. Samimi ve dürüstü. Onun hatırına seni kırmadım. Benden İstediklerini yerine getirmek istedim. İdille ilgili alakalısın, seninde hakkını yememek lazım. çocuklarım yazılarını severek, okuyorlar.. çoğu da yüksek tahsilli insanlar, yazılarına ilgi duyuyorlar, idilin geçmişini, yaşamışlarını merak ediyorlar…”
Lahdo ” Amca madem geçmiş dedin, takriben 50 senedir idil de siniz, geçmişten ne kaldı aklında? Amca “ idile ilk geldiğim yıllarda mı ? Lahdo “ Evet “ dedim. Amca “ Buralara gelince idil bambaşka idi, çarşıdaki karakter samimiydi, alış verişlerin şeklinde Süryanilerin temiz saflığı etkiliydi, çarşıda yaşayanlar bir birine karşı dürüstüler, kelamın kelam olduğu bir dem vardı, her şey daha güzeldi, çarşı insanı birbirine sahip çıkıyordu, güven vardı.”. Lahdo “ Aile büyükleriniz, biz idile gidiyoruz dendiği zaman, gitme sebebinin gerekçelerini açıkladılarmı, hiç dinlediniz mi onlardan? Amca “ Evet tabi ki yaylalarda, dağlarda, yaşamak kolay değildi, büyük efor harcayarak yaşıyorduk. doğal koşularla büyük mücadele ediyorduk, bu sebeplerden dolayı daha konforlu bir hayat istiyorduk. Bu hayatı İdilde bula bileceğimizi düşündük ve idile göç ettik.”
Lahdo ”Amca konfor dediniz, idilde fabrika yok, su yok, bir metre arazi alanınız yok, bu konforu, nasıl sağlayacaktınız? Küçükbaş hayvanlarınız mevcut tu, sizlere ait olmayan meralarda nasıl barındırıp, otlatacaktınız? “ Cevap “Bu sorduklarını tam olarak düşünememiştik, hele bir yerleşelim ondan sonra bakarız yaşam koşullarına” dedi amca. Lahdo” İdile ilk geldiğinizde, ne işle meşgul oldunuz? Amca “ Bakkal dükkanı açmıştık Aziz adında bir arkadaşla, bir kaç sene böyle sürdü.” “Amca siz idilde, en kalabalık köklü bir aileden geliyordunuz değilmi? “Evet” dedi. “Böyle bir aile idile sırf Bakkal açıp iki kilo şekire kılo kılo satmak için mi geldiniz? inan, inanmıyorum amo” karşılıklı gülmeler, kahkahalar. “ Tabi ki bunun için,gelmedik idile”
Lahdo” Ee o zaman anlat amca dedim” “ yok sen sor” dedi. Ben de sordum:”İdilde ki siyaset noktasını değiştirmeye, içtimai hayatı etkileme niyetiyle gelmediniz mi ? Göçerler için idilin bağları, geniş çöl alanları iştahınızı kabartmıyor muydu?” Amca” Ta başta söyledim idilde istikbalimizin olabileceğini, biliyorduk. Halkı Hıristiyan dı, ılımlı insanlardı, hoş görülüydüler, onların yanında kabul edileceğimizi düşünüyorduk. İllerde siyaset de vücut gösterebileceğimizi biliyorduk.” “Amca demek belli bir planınız vardı öyle mi? “Evet öyle ama Süryanilerle dostane bir şekilde geçinmek istiyorduk.” Lahdo ”Keşke Süryanilere şu kötülüğü yapmasaydık, mallarını gasp etmeseydik, dediğiniz oldu mu aziz amcam” Amca” Bak bıraziye lahdo, Kiça aşiretine bağlı, bir insan, bir metre arazi Süryanilerden zor yolu ile almadı. Alamazda.”
”Amca Süryaniler bu toprakları binlerce sene kulandı ekti, biçti, nadasa bıraktı, fakirlik onların paçalarından akıyordu, zor geçinip gidiyorlardı. Kürtler bu toprakları kırk senedir kullanıyor. Bildiğiniz gibi idilde uçak, Mercedes fabrikaları yok, bu zenginlik nasıl oluştu böyle? Bu zenginliğin arkasında bir arazi rantı yok mu? Mülkler üzerinde kürtlerin deyimi ile bir /leyiztik/ oyun, dümen olmadı mı ?” Cevap “Olmuşsa da ben bilmiyorum, bıraziye lahdo “dedi. “Bunu böyle bil, bizde bu olamazdı” “Amca bu ne demek yani başkaları… başka Aşiretler mi aldı gasp etti Süryani mallarını? ” Amca”Onu bana sorma git onlara sor” Lahdo “ Amca kime sorayım? diğer Kürtlere mi ? Amca”Evet belki doğru adres olabilir” Dedi. Lahdo “ Amca Hacı olduğunuzu duydum Allah ibadetinizi kabul etsin, yolunuzu nur etsin.” Amca “ Teşekkür dıkım”
Lahdo”Amca gasp yok diyorsun, bugün Süryani arazileri üstünde, camiler yapılmış, o camilerde namaz kılınıyor, arazi sahipleri arazilerini almak için hukuk mücadelesi veriyor, daha açığını söyleyeyim böyle durumlarda namaz caiz olur mu? Amca “Böyle bir şey duydum ama tam olarak neyin nasıl olduğunu bilmiyorum dedi.” Lahdo “Amca sizler, göçerler, eski idil belediye başkanı Şıkro Sefer Tutuş ile uzun seneler, siyasi mücadele verdiniz, doğru mu” “ evet “ dedi. Rahmetli babam anlatır, Şıkro Tutuşun, biraz kendisini düşünmenin yanında cesaretli, delikanlı, kimseye boyun eğmeyen, eşi bulunmaz bir şahsiyet olduğunu babam söylerdi, siz babamın, bu tespit ve görüşüne katılırımsınız? Amca” Babanı tanırız, o da bizi iyi tanırdı, doğrudur, tespitleriniz yerinde; Şıkro bizimle çok mücadele etti, cesaretli olduğuna çok olaylarda şahit olduk.”
“Amo sana çok teşekkür ederim, bana vakit ayırdınız, sorularıma içtenlikle cevap verdiniz. Konuştuklarımızın, Bir kısmını yazacağım, konuşmamızın faydalı yönlerini değerlendireceğim olumsuz olanları yazmayacağım.” Amca “ Bende sana teşekkür ederim bırazi, idile gelirsen, beni görmeden gitme, gel bizde kal, seni misafir edelim.Babanın bizde hatırası çoktur, senin konuştuğun Kürtçeyi gayet beğendim.” Konuşmalarımızın tamamı Kürtçe lisanı ile yapıldı “ Teşekkür ederim amo. Sıhhat afıyet diler ellerinden öperim” dedim.
SÜRYANİ GÖÇERLERİN İLŞKİLERİ , İTİŞMELERİ, ÇATIŞMALAR I
Çatışma en çok Kuvağ, Deştadare köylerinde oturan, Düdiran aşiretinden Davudiya bavikinden , Kuveğten Sıleane Mısto, Deştadareden Mehmede Mele öncülüğünde guruplar arasında oluyordu. Bir not, Kuvağ köyü temelde bir Süryani köyü idi, bu gün bile bazı tanıdığımız ailelerin kimliğinde doğum yerleri Kuveğ yazılıdır. Rahmetli Pulus Dayo Hanna Göktaş, Şamas Gebro Göktaş ailelerin nüfus kütüklerinde Kuveğ yazılıdır. Göktaş ailesi Fermandan sonra idile geldiler. Yapılan havaalanı, İdil topraklarının hududuydu. İdillerin geçmişte bir duruşları vardı göçer aşiretlerine karşı, toprakların akarlarını, sınırlarını ve meralarını korumakta kararlılık gösteriyorlardı.
Bunlara uymayan kürt köylerine bedeller ödetiliyordu
Hatta bazen ölümlere kadar gidiliyordu. Sizinde bildiğiniz gibi 1970 yıllarında göçerlerin kaldığı Kuvağ köyü sınırında (Çemse kare, Vedi malmırade base baydarhınndo ) Krum es Saraye samo mecide alesine ait köze denilen otlaklık alanında, Pulus Hana Dayo Göktaş ait bir mıntıkada, kuralları hiçe sayan, hudut tanımak istemeyen, Kuveğ köyü çobanlara tacis ateşi açıldı. Ateşin kimler tarafından yapıldığı bilinmemekle beraber, göçer çoban öldürüldü. Öldürülen çobanın cenazesi Camıye götürülürken çarşı içinden geçtiler. Bu olayı bu gün gibi hatırlarım. Cenaze omuzlarda taşınıyordu. Cenaze arkasında Cizreli bakkal kadın Beso Kuş salavat getirip, provaksiyon, kışkırtma, fitne üreterek meseleyi başka bir boyuta taşıyordu.
Yani ortalığı vel veleye çevirmenin bir anlamı yoktu. Beso Hanım sağduyulu davranacağına, idilde içtiği suya, Süryani’den yediği üzüme, incire hainlik ediyordu. İkincisi kendisinin de idilde misafir olduğunu unutuyordu. Çatışmada ölmüş ama daha evel dediğim gibi kimin tarafından öldürüldüğü failli meçhul bir cinayetti. Bu olayın içinde olan, ismini yazmak istemediğim, bir numaralı şahısla geçen günlerde, iki telefon görüşmesi yaptım. Olayın perde arkasını sordum. Bana dediği şu: ” Adam nasıl öldürüldü, inan bende bilmiyorum. Tüm bilmezliklere rağmen cinayetti Süryanilerin üzerine yıktılar. Aşiretler arasında yapılan görüşmeler neticesinde İdillilerden kan parası istediler.” Süryaniler barış olsun diyerekten kan parasını kabul ettiler.
Rahmetli Yakup Naze önderliğindebarış süreci başlatıldı ; çünkü Yakup Naze ailesi emin, güvenilir, bir aile idi. İdil hususunda hassas idiler. Lemme dediğimiz, halk arasından para toplama kampanyasını başlattı. Devrin Ruhani Lideri Yusuf Dahude, Göçerlerle yapılan barış sürecine öncülük etmekteydi. Ömürüni idil kilisesine adanmış kimetli bir din adamıydı.Özetlemek gerekirse, sabahları iyilik saati doğru işlesin diye çok gayret ederdi. Kulak, Göz, Dili çok iyi kullanmaya çalışırdı. Çünkü bütün iyilikler ve kötülükler bu üçünden gelirdi. Üç duyuda çok iyilik denklemi kurardı. Hikmet, fazilet sahibi biriydi. Aklın zaferine inan, barışın gelmesini isteyen bir Abunaydı. Sana şükran borcumuz Abuna Yusuf Dahuda.Bilen.
Halk arasından para toplama kampanyası başlatıldı. Toplantı yapıldı. Bir Alman Markının 3. 4 tl ettiği zamanda 25 bin tl para toplandı. Ayriyeten Midyat’ta hapiste tutuklu bulunan iki idili Süryani’nin kefaletle, serbest kalmaları için 6 bin tl verildi. Zamanın Belediye başkanı Şıkro Sefer Tutuş çok çaba harcadı. Ağır ceza Hakimi ıle bir kaç sefer görüştü, barış sürecini anlatarak ikna yollarını aradı, bu süreçte Şıkro amcaya, şükran borcumuz olmalı. Başka bir dayanışma hareketi; Midyat’taki Süryani cemaatinden geldi. Hana ıben Kas Mako adında bir Süryani o dönemlerde başka bir olaydan dolayı hapiste bulunmaktaydı. Hapiste bu idilli iki Süryani ile tanışır, bunlar ne için hapiste olduklarını Midyatlı Süryani’ye anlatırlar.
Midyatlı Süryani kısa süre sonra hapisten çıkınca, İdillilerin meselesini kilisede, Midyatlı Süryanilere anlatır.” iki idili Süryani hapiste, yardıma muhtaçlar, cinayetten yatıyorlar, bildiklerini cemaate anlatır. Fazla bir zaman geçmeden, Saxdo Şaro İbrahim Kuyumcu, Anhıli Sleman Yakum gibi şahsiyetlerin öncülüğünde Midyat Süryanileri kendi aralarında 10 bin tl para toplarlar.Toplanan para ile idilleri en kısa zamanda hapisten çıkarmanın yolluna harcarlar.
Midyat ağır ceza savcısı Cemil Saatçıoğlu ile başka davalardan tanışılırdı, görüşülürdü. Durum izah edilir. Masa altından belli bir parayı verebileceklerini söylerler.Kabul edilir.İki şahit, bulun gelin denilir. Yeni ifadeler hazırlanır, şahitler konuşturulur. Her zaman ki gibi deftere kaleme uydurulur. iki idilli zanlı salı verilir. Zaten barış sağlanmıştı, onlardan davacı olacak kimsede yoktu.Kan paraları da verilmişti, maktulun ehline. Sadece işi görmek gerekiyordu. Toplanan paradan geri kalanlarla Midyat Süryanileri, Çuval şeker,Un, kaçak çay Yağ, ufak tefek zahireler alınır. Minibüs ile, idile gidilip tahliye olanlara geçmiş olsun dileklerinde bulunurlar. Midyat’ın sözlü kültür hafızası, yaşanmışlara bire bir hakim olan abem Fehmi Bar Galoya candan teşekür ederim. Bize bilgi akışı sağladığı için.
İdilde belediye seçimleri konuşuluyor.
Seçimlere uzun süre kalınmasına rağmen kahvelerde, cıvatalarda, halk kendi aralarında seçimi konuşuyor, kimin kazanacağı tahminleri yapılıyordu Göçer aşiretlerinden Kıça, Duderan kaldıkları yerlerden gelip baraj etrafından çadırlarını kurup konaklanıyorlardı. Selamünaleyküm idil biz buradayız diyorlardı. Bunlar gelecek seçimlerde oy kullanmak için formül arıyorlardı. Evleri, ilçe merkezin olmamasına rağmen, adresleri idil’de gösterilerek seçim kütüklerine İşleniyordu. Dönemin belediye başkanı Tutuş, durumu Mardin seçim kuruluna şikayet olarak bildirse de, netice alamıyordu. Kıça aşiretinden Hacı Boti’nin, oğlu Abdurrahman Abay adaylığını resmen açıklıyordu. Babam anlattığına göre; seçimlerden evel Abay 1000 göçer oyunu idile getirerek kayd ettiği belirtildi.
ŞIKRO TUTUŞA GÜNDÜZ VAKTİ ÇARŞI İÇİNDE SİLAHLI SALDIRI
Siyasi partililer karşılıklı olarak çarşıda tur atıyor, kahvelerde oturarak gövde gösterisi yapıyorlardı.Seçimler yaklaştıkça adaylar ve taraftarların sinirleri geriliyordu. Bir öğlen vakti dönemin Belediye başkanı Şükrü Tutuş mesaiden çıkmış çarşı ortasında Süryani akrabaları olan Murad Hına İncir sağında, sol tarafında belediye muhasibi İsa Bayındır, ikisin ortasında Reis Şıkro Tutuş, her zaman olduğu gibi çarşı içinden geçtiği anda, silahlar ateşleniyordu. Saldırıyı düzenleyen Selo, psikoloji sorunları olan göçer bir gençti. Selo, Şıkro’nun önüne geçip tabancasını yöneltir. Bir el ateş eder. Selo silahı çekerken, İsa Bayındır ani bir reflekske elini kaldırarak tepki verir.
Selo bu refleks karşısında heyecanlanmış olacak ki mermi İsa Bayındır’ın sağ kolunu sıyırır hafif yaralar, İsa’nın eli, kolu kan içinde kalır. Doğruları söylemek gerekire bu yaptığı refleksle belkide Şıkro amcanın yaralanması ve ya ölmesini Önledi. Düşünün gündüz vakti, çarşının orta yerinde, herkesin gözü önünde, yapılan saldırıdan sonra Şıkro amca istifini bozmadan, korkmadan, yoluna devam eder,gider. Hatta saldırgandan bile şikayetçi olmaz. Karakol saldırganı yakalar, sorgular, adamın psikolojik sorunlar var, rahatsız diye salıverir. Bu saldırının arkasında kimler vardı, biliyorum. Şahısların isimlerini yazmak geleceğe bir faydası olmayacağı için yazmıyorum. Bu ardaki amacımız bireysel eylemleri değil toplumsal harekette olan eylemleri dile getirmektir. Amaç yerini bulmuştu, mesaj anlaşılmıştı. her ne pahasına olursa olsun seni tahtan indireceğiz demek ti. Bu böyle bilinsin.
Ertesi gün Şükrü Tutuş ve taraftarları, İdildeki Göçerlerin haricinde bütün Müslümanlar, Süryaniler çarşıda birlikte gövde gösterisi yaparak yürüdüler. Biz buradayız dediler. Korkmadık, korkmayacağız sizden mesajını verdiler. 1978 Belediye seçim günü geldi. Halk sandıklara gitti, oylarını kullandı. Hazırlanan bütün entrika ve ayak oyunları devreye girdi. Bir seçmen 5 sefer oy kullanıyordu, seçim kurulu başkanı bir zat devredeydi, Abay’ın kazanması için ne gerekiyorsa yapılıyordu. Abdurrahman Abay, dışarıdan taşıma oylarla ile belediye başkanlığını kazandı. Belediye Başkanlığın kazanılması, seçimin ötesin de bir dönemin kapanması bir dönemin açılması idi. Bir devrim idi. Beytzabday’da, idil’de Süryanilerin belediye başkanlığı tarihe gömülüyordu, Süryanilerin hafızası idil’den siliniyordu, sosyal yaşamda şehircilik kültürü önemini kaybederken, belediyeciliğe yeni bir aylayış, yeni bir dönem başlıyordu.
Bayraklar aşağı indi, Dağları devrildi. Artık çarşı vitrininde sald çoğunlukta olan Süryaniler yoktu, kendilerini yaşadığı yerde idare edemeyeceklerdi. Binlerce yıldır Süryanilerin biriktirdiği kültürel birikim ve toplumsal değerlerin gelişimi ve yaşanması noktalandı .Dışar dan toplama halkın kültürü şehir kültürüne empoze edilecekti, bu da toplumu yozlaştıracaktı. Daha önce kazanılan bütün toplumsal değerler idil’den silinecekti. Bu beklentiler Süryani halkını tedirgin etti. Seçimi kazananları sarhoş etti. İlerleyen yıllarda yanılmadık, Süryani halkının kazandığı bütün toplumsal, ekonomik değerler tek tek yok edildi, Bağ ve bahçelerdeki ağaçlar kökten kesildi. Seçimlerden sonra Süryani göçü dehada hızlandı. Avrupa göçü başladı.
Buradan, rahmetli Şıkro amcanın verdiği mücadeleden, Ödün vermeyen duruşundan dolayı kendisine şükran borcumuz var. Malum, her kesin bir savaşı, bir kaybedişi, bir acısı, bir hüznü, vardır. Çünkü herkesin bir gideni, içinde bir türlü uğurlamadığı bir duygusu var, o duygu ve his hep bedenimizde kalacak, yaşadığımız Avrupa topraklarında zamanla o duygu bedenimizde depreşecek, onunla hal ederek, geçmişimizde yaşanmışları hatırlayacağız, üzüleceğiz, kaderimiz bu. Biz Süryaniler ağaca, ışığa yüreğini veren, çiçek gibi insanlardık. Bizi kötü uğurladınız. Gönlümüzü kırdınız. Fedakarlığımızı anlayın. Topraktan, arazi almaktan vaz geçtik. Hepsi sizlerin olsun.Vaz geçmek bizden, empati kurmak sizden. Arada bir misafiriniz oluyoruz, kederle gölgelenir yüzümüz, kalbimizin derinliklerinde hüznü taşırken dile hiç getirmeyiz, yeriz, içeriz sohbet ederiz…Ama, nasıl yiyoruz, boğazımızdan nasıl geçiyor, onu sormayı bize. Ancak yaşayan bilir..Başka bir yazıda buluşmak üzere diyelim. Bakın beyto ne diyor?
LO DILO
Em keten deste neyara, lo dolo lo dılo,
Em mane ber dıvare, lo dılo lo dılo
Em aveten nevala, lo dılo lo dılo
Em kuşten be vijdane, lo dılo lo dılo.
--------
Hey Gönül
Düştük namert eline, hey gönül hey gönül
Kaldıkl duvarlar önünde, hey gönül hey gönül
Vadilere atıldık hey gönül hey gönül
Meçhülere sürüldük hey gönül hey gönül
Dünyalara savurulduk hey gönül hey gönül
Halef Zan 4 Yıl Önce
Eıine ağzına sağlık
Şükrü Külen 4 Yıl Önce
EVRİM, DEVRİM, TARİH!.. Yine bir kez daha usta bir kalemin mürekkep döküşüne tanık olma şansımız oldu, öyle bir mürekkep ki, kara leke, her Hazak'lının gönlünü siyah izlerle karalayıp, kocaman bir evrimin asırlar boyu süregelen tarihi bir hiç uğruna deprem gibi İdil'i ve İdilliyi alt-üs edip yeniden inşa etmeye koyuldu, hemde tarihi gizlercesine, unutulurcasına, silercesine...? Şimdiki İdil halkına seslenirim, İdil'de tarihiniz bir yarım asırlıkken hiç unutmayın ki, bu aziz beldede hiç bitmeyecek bir tarih yaşıyordur, hemde binlerce yıllardan beri, "Beytzabday" tereyağı gibi zengin diyarda, aziz vatanımız Azech'te!.. Buranın taşı ve toprağı tarih kokar; her taşın altında bir Süryani hazinesi gizli, toprağı dedelerimizin alın teriyle, ata kanımızla yoğrulmuş ondandır ki bu hilal rengi vede alınteri kokuları, hep fışkırır zengin Mezopotamya'nın güzel vede verimli topraklarında. Ama zaman geldi ve Lahdo abimin derlediği gibi 70'li yıllar, bir versiyon, bir erozyon, gibi tarih değiştirdi, yeri göğe, göğü yere alt üst edercesine her şeyi değiştiriverdi, bunu kabullenmek bir kader emsalidir bizlere, yalnız bir dileğimiz vardır şu anki İdil halkının şimdiki emlakçılarına sevdiğimiz İdil halkına: İDİL'İN TARİHİNİ BİLSİNLER, BU TARİHE RİVAYET ETSİNLER VE BU HAZİNEYİ KORUSUN, YAŞASIN, YAŞATSINLAR!... Ve bende 70'li yıllarda gördüğün kara rüyamı "Beyto"nun ağır ama derin sözleriyle bitirirken, bir kez daha TÜM İdil halkını selamlar, Lahdo abime kalbimin en derin diyarından teşekkür ve başarılarımı iletirim! "Agır ketye dillemın" Vı vi saleda 70'ye agır kâttıye lı dıllema, Hew nâ kétye lı çağwema, Çıma am dı ta, tü dı me, dur kettiyi, Bejâ Beytzabdaye, vatanema, ronya çağwema! Rınde ma, gavre me, şin-ü şakkır Azıhema!... Tarih ebedidir, hiç silinmez, hep var olacaktır! Lahdo abinin yazıları, sadece okunmaz velakin bir filmin sahnesine iştiraktır, onu yaşamak, zamanı geriye alıp o benliğimize işlenmiş sahneleri tekerrür etmek, geçmişizi, gençliğimizi bir kez daha yaşamak, gelecek kuşaklara bir tarih aktarmak , İdili ve İdilliyi; büyülemek, yüceltmek, yaşatmak, ebedileştirmek demektir, inanın bu duygularla her İdilli gibi ve dahasını her gün Şükrü'ler ve Lahdo abiler yaşar ve yaşatır!.. Saygılar Şükrü Külen .
Hanna Karanfil 4 Yıl Önce
İdil'in yakın tarihinde vuku bulan sosyal, kültürel ve demografik değişimleri usta kalemiyle nasıl dile getireceğini çok iyi bilen Lahdo Sağ'a ve İdil Haber'e, yazma fırsatı verdiği için teşekkür ederim. Genç olduğumuz dönemde bu süreci bire bir yaşadık. Süryanilerin İdil' de yaşama sevinci, Göçerlerin İdil'e gelmesiyle son bulmadı. Daha önceki yıllarda maddi ve manevi baskılar başlamıştı. Ama bu kadar sistematik değildi. Benim ait olduğum aile, 1964 yılında asırlardır yaşadığı köyünden bu baskılar yüzünden İdil'e göç etmek zorunda kaldı. Mülkümüzü bırakıp ilçeye göç ettik. Maalesef çok az aile o zamanda bize destek olup empati yaptı. Bu aileleri biliyor ve sevgiyle yadediyoruz. Diğer köylülerimize karşı asla olumsuzluk beslemedik. O günlerin koşulları içinde böyle sorunlar oldu. İnaniyorum ki bize yapılan bu davranış, sonra gelen kuşaklar tarafından tasvip edilmemiştir. Yazarın yazdığı gibi, bütün sorunların temelinde ekonomik ve dini etkenler yatar. Göçer komşularımız 1970'li yıllarda olayların içinde ön sıralarda olmalarının nedeni de bu saiklerdir. Yoksa bu komşularımız güzel bir kültüre sahip, güvenilir insanlardır. Şu zamanda İdil'e gittiğimizde bize en çok hoşgörü ile davranan ve esnaflık ahlakıyle alış veriş yaptığımız insanlardır. Babam köyde hayvancılık yaptığı için Göçer aşiretlerinin çoğunu tanırdı ve onlar da tanırlardı. Lahdo sağ bir dönem İdil Süryanilerinin yarasını hoşgörü temelinde deşmeye çalıştı. Tabi ki biz okuyucular da bu süreçte başlarımızdan geçen olayları, yine hoşgörü içinde yazma fırsatı bulduk. Geçmişin kazandırdığı tecrübeler, geleceği daha yaşanılabilir kılmak mümkündür. Bunun meyvelerini İdil'e her gittiğimizde görüyor ve seviniyoruz. Bu zamanda en büyük sevincimiz, devlet erkanıyla ( Lahdo Sağ'ın katkısı büyüktür.), halkıyla, esnafıyla ve gençleriyle İdil'imizi daha güzel yaşanılabilir hale getirmeleridir. 1970'li yılların olumsuzluklarının azaldığı ve kültürel empati döneminin çoktan başladığını görüyor ve yine çok seviniyoruz. Sonuç olarak, geçmişten ders alıp geileceğimizi hoşgörü ile inşa etme dönemi başladı. İdil'de yaşamasak bile ziyaretlerimizi sıklaştırarak, belki bir gün güzel İlçemizde yaşamayı seçebiliriz. Demografik süreç değişkendir. Zaman bize ne gösterecek bilinmez. Ruyalarımız belki gerçek olur. Çünkü ruyalarımızın istisnasız geçtiği mekan İdil'dir. İdil Haber, İdil mozaik'inin sesidir. Tekrar İdil Haber ve yazarlarına başarılar diliyorum. Saygiyle.
Baran kıçi 4 Yıl Önce
insan ne kadar uzağa giderse gitsin bir adım bile uzaklasmaz acılarından. Çünkü acıyan kendisidir, yarasıdır. Ve insan yaralarını kendisiyle taşır. Ne zaman ki yarasını ve celladıni karsina oturtup onlarla yüzleşirse yarası iyileşme imkanı bulabilir ama diger taraftan da celladın nereye giderse gitsin yaninda taşıdığı bir utanç vardir. Iste bu utanç onu inkara sürükler. Hrant dink'in deyimiyle böyle namertce bir olayı benim atalarım yapmis olamaz diyerek inkar eder. Tek taraflı bakınca bu duruş dik bir duruş olarak bile kabul edilebilir. Ama yara orda duruyor. Ve bu duruş yarayı kanatmaktan başka bir işe yaramıyor. Yas süreci inkar ile başlar. Yas'in bitmesi için inkar bitmelidir. Yani benim de mensup oldugum kican aşireti ve diğer muslumanlarin suryanilerden özür dilemelidir. Yazarın bütün yazılarını cok begeniyor kendisini saygiyla selamlıyorum. Ve kendi payıma düşen özürü diliyorum. Ne kadar uzağa gidersek gidelim bu utanç bizimle gelecek çünkü yaraladiklarimizin yarasidir bizimle gelen.
İlyas Oylu 4 Yıl Önce
Lahdo Abimin bu defa yazdığı Makale, biz Süryaniler için gerçekten çok mühim ve olmuş olayları tam detaylı olarak bize anlatmış. Arasıra espiri yaparak ve kürtçe cümleler kurarak, Makaleye dahada heyecan ve önem kazandıran Abem Lahdo, Makaleyi daima bir Beyitle noktalayıp adeta bir Yazar misali gibi sunuyor. Göçer Aşiretlerinin İdile geliş süreçleri esnasında ben çocuk yaşta idim. Şimdiye kadar böyle önemli olayları, yüzeysel olarak duymuştum. Göç hakkında olsun, Belediye reisi seçimi hakkında olsun, bilir kişilerle Telefonla görüşüp, bize gerçeği anlatıp bizi aydınlatan Lahdo Abiye cani gönülden teşekkürler. Aradan değil 50 sene 150 sene geçsede: Turabdin, Beytzabday ve İdil ile elebet VALAT olarak hafızamızda yaşayacaklardır. Saygılarımla...